'Yola çıkan adam'ın portresi

‘YOLA çıkan adam’ın kendine biçtiği portre şu cümlelerle başlıyor:

Haberin Devamı

“Âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. Mülkün sahibi Allah’tır. Zaferin sahibi sadece ve sadece Allah’tır. Bu davayı, bu hareketi, bu mücadeleyi işte bugünlere eriştiren Rabbime sonsuz hamdü senalar olsun. Bu davanın bayraktarlığını yapmış her bir kardeşime Rabbim rahmet etsin, onlardan razı olsun.”

***

Anahtar cümle şu:
“Zafer sadece ve sadece Allah’ındır...”
Manası çok açık:
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları oy verecek...
Erdoğan kazandığı takdirde bu, “Allah’ın zaferi” olacak...

***

Peki ya başka biri kazanırsa...
Bu da “Allah’ın hezimeti mi” olacak...
Dünya demokrasi tarihinde, sandıktan çıkacak sonucun “Allah’ın zaferi veya hezimeti” olarak nitelenebileceği ilk seçimi yaşayacağız...
Erdoğan’a oy vermeyecek her kişi, daha şimdiden “kâfir” ilan edilmiş durumda.
Yani bu ülkede şu an, ramazan ayı dolayısıyla oruç tutan, namaz kılan milyonlarca kâfir yaşıyor...

***

Konuşma metninin ilk 14 satırında 10 kere “Allah” ve “Rab” kelimeleri geçiyor...
Fatiha Suresi’nin ilk 10 satırında bile Rab kelimesi sadece 4 kere geçiyor...
Demek ki, “sessiz Allah” bu seçimde vereceği oyu şimdiden ilan etmiş...
Nasıl ettiğini sormayın...
Büyük bir ihtimalle bir gece yarısı vahyi ile...
Bu vahyin kime indiğini de sormayın, o kişi zaten bunu açıkça söyledi...

***

Bu konuşmayı yaparken üzerinde lacivert bir elbise ve kravat var..
Ama nedense en sevdiği elbise “kefen...”
Bir zamanlar biri bayramlık, öteki idamlık iki elbisesi vardı, bayramlığı bir kenara attı.
Artık “yaşamak için ölmüyor”, ölmek için yaşıyor...
Tarih, ölmek için yola çıkanların, aslında öldürmek için yola çıktığını yazmıştır...

***

Kefen deyince de öyle sıradan Kasımpaşalı bir insanın alelade kefeni değil artık...
Selçuklu Sultanı Alparslan’ın kefeni ile yola çıkıyor...
Demek ki, kefeninin kalitesi ile birlikte, mezarının ebadı da değişmiş.
Bir zamanlar kendine iki metreye bir metre sıradan bir halk mezarını cennet gören o ruh, şimdi anıt mezarlara bile sığamayacak kadar devleşmiş...
Kafasında, Cumhurbaşkanlığı değil, Başkomutanlık var...
Gözündeki hedef ve gönlündeki duygu barış değil savaş...
Ülkeye barış değil, tarihi bir savaş vaat ediyor...
Aynaya baktığında gördüğü sima artık kendisi değil, o camda bir Selahaddin Eyyubi sureti görüyor.
Yani İslam’ın kılıcı, Kudüs’ü Hıristiyan mezaliminden kurtarıp, azat eden büyük komutan...
Yani daha şimdiden camiler kışlaya, minareler süngüye dönüştürülmüş, mermiler namlulara sürülmüş, kılıçlar bilenmiş...
Reis yola çıkıyor...
Peki bu büyük taarruz nereyedir?
Dışarıda gürleyip gürleyip de bir türlü yağamayan o öfkenin, o belagatin, ilk hedefi neresidir?
Ülkenin hangi Akdeniz’inde kimleri denize dökecektir?
Belli ki “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” komutunun hedefindeki düşman içtedir...
Çünkü gücü ancak oraya yetmektedir...

***

Oysa biz ne hayalperest, ne idealist insanlardık.
Bu seçimde hepimizi temsil edecek, hepimize kollarını açacak, hepimizi kucaklayacak, hepimizin hayat tarzına güven verecek, Türkiye’yi demokrasi yolunda, Avrupa Birliği yolunda emin adımlarla yürütecek kolektif ruhu yaratacak bir adayı cumhurbaşkanı seçeceğimizi sanıyorduk.
O insanın, hem devletin başı, hem milletin başı olacağını zannediyorduk.
Meğer bizi, kim olduğu belli olmayan bir düşmana karşı, ne olduğu belli olmayan bir muharebeye götürecek tarihi “reisimizi”, başkomutanı seçecekmişiz...

***

Bundan 80 yıl önce, Avrupa’nın iki ülkesinde iki adam işte bu şaşaa ve iddia ile yola çıkmıştı...
Aynı böyle görkemli dev salon toplantıları, mitingleriyle...
İleriye uzattıkları elleriyle birilerini hedef göstermişlerdi...

***

Ülkelerine ve dünyaya çok pahalıya mal oldular...
İnşallah tarih bizim ülkemizde de tekerrür etmez...
İnşallah bütün bunlar seçim taktiği, seçim aldatmasıdır...
Gönlünde gerçekten bir balkon ruhu yatmaktadır...
Ve 11 Ağustos veya ondan iki hafta sonra yeni ve aydınlık bir Türkiye’ye uyanırız...

***

Biz saf insanlarız...
Sandığa oy vermek için gideriz.
Camilere, kışlaya gider gibi değil, tam aksine barış için dua etmeye gideriz.
Minareler gözümüzde, kulların Allah’ına uzanan elidir... Süngü değil...
Dualarımız mermi değil, ruhumuzdaki yaraları saran yumuşak dokunuşlardır...
Siyaset yaparken, hayatı yaşarken Allah’a sığınırız, ama onu bizim partinin kayıtlı üyesi gibi görmeyecek kadar imanlıyız...
O yüzden hâlâ bu ülkeye bir gün demokrasinin mutlaka geleceğine iman ederiz...

***

Cumhurbaşkanlığı seçimi, hepimize, ülkemize ve bölgemize hayırlı olsun...

Yazarın Tüm Yazıları