Paylaş
Dışarıda toz duman ama içeride hayat normal gibi
ATİNA Havaalanı’na her indiğimde şunu düşünüyorum.
Burası İstanbul Atatürk Havalimanı ile aynı zamanda yapıldı.
İstanbul’un neredeyse beş-altı katına mal oldu... Havaalanı Avrupa Birliği fonları ile yapılmıştı.
O zamanlar Yunanistan’da epey yolsuzluk söylentileri çıkmış, ama tam Akdeniz usulü üzeri örtülmüştü.
Bugün baktığınızda, İstanbul buranın yanında 50 yıl ileride ve çok daha büyük görünüyor.
Türk Hava Yolları ile ortak uçuş yapan Yunan Agean Havayolları’na ait uçağın ekonomi bölümü ağzına kadar doluydu.
Çoğunluğunu İstanbul üzerinden Atina’ya giden yabancılar oluşturuyordu.
Her zamanki gibi havaalanındaki uçak sayısı çok azdı.
Ama polis kontrolünün önünde yine kuyruk vardı. Saydım, gişelerde 5 polis memuru görev yapıyordu.
Acaba kriz nedeniyle sayısı azaltıldı mı diye düşündüm...
Yanılmışım... Hep böyleymiş...
* * *
Havalanından çıkarken kendimi, mahvolmuş bir ülke görüntüsüne hazırlıyorum.
Avrupa Birliği’nin Yunanistan’a tanıdığı süre gece saat 24.00’te sona eriyordu. Aynı dakikalarda Yunanistan’a yardım edecek olan “Yapılandırma Fonu”nun süresi de tamamlanıyordu.
Yani ertesi sabah bu ülkeyi neyin beklediği meçhuldü...
Bankalar kapatılmış, ATM’lerden çekilen para 60 Euro ile sınırlandırılmıştı.
ATM önünde 40 gazeteci
BENİ karşılayan Atina temsilcimiz Yorgo Kirbaki’ye “Hemen bir ATM makinesinin önünde durup fotoğraf çektirelim” dedim.
Tuhaf tuhaf yüzüme baktı ve “Niye” diye sordu.
“Kuyruklar” dedim... Kuyruklarda bekleyen insanların yüzündeki endişeyi görmek ve anlatmak istiyordum.
Şehrin girişinde bir makinenin önünde durduk.
Başında 4 ktişi vardı ve çok sakindiler. Yüzlerinde hiç de öyle dünya batmış, ekonomi çökmüş görüntüsü yoktu.
Yorgo, “İnsanlar daha çok sabahları para çekiyor. Ama öyle çok uzun kuyruklar yok” dedi.
Bir gün önce gazetenin isteği üzerine şehrin en kalabalık yerinde bir makinenin önüne gitmiş.
“Sırada 4 kişi vardı. Ama onların fotoğrafını çekmek isteyen gazeteci sayısı 40’ın üzerindeydi” dedi...
Gazeteciliğim biraz düşkırıklığı ile başladı.
Ancak havaalanını şehre bağlayan büyük yola çıkıtğımızda ilk teşhisi koydum.
“Bu ülkede kesin büyük bir ekonomik kriz var.”
Yol bomboştu... İstanbul’da böyle bir manzarayı ancak 2001 ekonomik krizinin en yoğun günlerinde görmüştüm.
Sonra bundan önceki seyahatlerim aklıma geldi.
Atina Havaalanı’na giden yol hep böyleydi...
İlk ciddi ve gerçek teşhisimi orada koyuyorum.
Yunanistan’da ciddi bir ekonomik kriz var.
Ama Yunan halkı pek takmıyor...
Tahminim şu.
1981 yılından beri her krizde olduğu gibi, bugün de Avrupa’nın bir çözüm bulacağına kesinlikle inanıyorlar.
Bence durum bu defa biraz daha farklı ve ciddi.
Ama Atina’dan bakıldığında görünen şu.
Biz Yunanistan ekonomik krizini, Yunanistan’da yaşayan insanlardan daha çok içimizde hissediyoruz gibi...
Penisi kopmuş heykel önünde
YİRMİ yıl genel yayın yönetmenliği yaptım ama Yunanistan parlamento binasına ilk defa giriyorum.
İlk izlenim...
Türkiye’de sıradan bir devlet dairesine bile daha zor giriliyor...
Kapıda basit bir kimlik kontrolü var o kadar...
Etrafta ne üniformalı asker ve polis, ne de kelli felli, lavicert takım elbiseli tek kişi var.
Binanın koridorlarına eski Yunan heykelleri konmuş.
Dikkat ediyorum, testisler yerinde ama penisi kopmuş.
Yorgo’ya, “Burada da mı erkekler heykellerin penisi koparıyorlar” diye soruyorum.
“Yok canım öyle bulmuşlardır” diyor.
“Sanmıyorum, erkeklerin tipik penis korkusu” deyip yürüyorum.
Parlamentonun küçük bir barı var.
Raflarında her türlü içki bulunuyor.
Burada SYRIZA’nın etkili şahsiyetlerinden biri olan Patras milletvekili Sia Anagnostopulu ile buluşacağız.
İlk amacım “iktidarın sesini” dinlemek.
Biraz sonra kıvırcık saçları ve belinden hafif aşağı kaymış blucini ile bir kadın geliyor...
Yunanistan’daki SYRIZA devrimininin ilk somut sonucunu orada görüyorum.
Yunan Meclisi’nde sadece solcular değil, blucin de iktidara gelmiş.
Onunla “erkek korkusu” adını verdiğim heykelin önünde bu fotoğrafı çektiriyoruz.
İktidara alışık değilim
ESKİ bir tarih öğretim üyesiymiş. Türkoloji de okumuş. Beni anlıyor ama Yunanca cevap veriyor ve Yorgo çeviriyor:
Ertuğrul Özkök: AB gibi dev bir kapitalist makineye solcu kafayla nasıl meydan okuyorsunuz?
Sia Anagnostopulu: Çok güzel bir soru. Cevabı da basit. Çünkü Avrupa kapitalizmi, sosyal devlet idealine ihanet etti ve karşı devrim yaptı. Bunun düzeltilmesi lazım.
EÖ: Biz 2001’de çok sıkı bir kemer sıkma politikası ile kurtulduk. Siz kemer sıkmadan nasıl çıkacaksınız bu krizden.
SA: Biz, bu kemer sıkma politikasına hayır diyeceğimizi söyleyerek halktan oy aldık ve iktidara geldik. Bu sözümüzü tutacağız.
EÖ: Blöf mü yapıyorsunuz, sonuna kadar gitmeye kararlı mısınız...
SA: Hayır blöf değil. Sonuna kadar gitmeye kararlıyız.
EÖ: Samimi söyleyin 5 Temmuz’da gerçekten hayır mı çıkmasını istiyorsunuz, yoksa içinizden ‘İnşallah evet çıkar ve biz de bu yükten kurtuluruz’ mu geçiyor.
SA: Kesinlikle hayır çıkmasını istiyoruz. Hem de çok güçlü bir hayır çıkmasını istiyoruz.
EÖ: Ama hayır çıkarsa bu aynı zamanda Euro ve Avrupa Birliği’nden çıkmak anlamına gelmiyor mu.
SA: Biz Euro ve AB’de kalacağımızı ilan ettik. Ama onlar isterse bizi Euora’dan atsınlar.
EÖ: Peki bunca borç ne olacak...
SA: Bir kere o paraları Yunan halkına vermediler. Alman ve Fransız bankaları, iyi faizlerle getirdikleri paraları batırdılar. Yani bu onların riskiydi. Şimdi batırdıklardı bu parayı Yunan halkına ödetmek istiyorlar. Yok öyle şey.
EÖ: Peki refrandumda borç ve IMF görüşmelerine evet oyu çıkarsa, bu sizin için yenilgi olmayacak mı...
SA: Bak, gelir gelmez benim blucinime takıldın. Bu blucin sana bir şey demiyor mu? Bence demesi lazım. Blucinimden de anlamış olman gerekir ki, ben iktidara alışık bir insan değilim zaten...
EÖ: Ya Çipras... Onun blucini yok, o da mı aynı düşünüyor...
SA: Kendisi de geçen akşam söyledi. Çipras her hava koşulunun başbakanı değildir. Biz halktan “Kemer sıkma politikalarını durdurun” talimatı aldık. Şimdi kemer sıkın derlerse, seçime gideriz.
Zengin doğdum galiba fakir öleceğim
YUNANİSTAN’da herkes geleceğinden SYRIZA milletvekili kadar emin değil.
Mesela dün akşamki “IMF ile görüşmelere devama evet” yürüyüşüne katılan bir emekli ile konuşuyorum.
Emeklilik maaşı 1300 Euro düzeyinden 800 Euro’ya inmiş.
Yani maaşının neredeyse üçte biri gitmiş, ama kurtuluş için IMF ve AB ile görümelere devamdan başka bir yol göremiyor.
“Solcu bir parti size onurlu bir dik duruş vaat ediyor” diyorum.
“En güzel onurlu duruş, borçlarını kapatarak başı dik yürümektir” diyor...
Ama bir akşam önceki “Hayır” yürüyüşüne katılan genç bir işsiz ise şunu söylüyordu:
“Zengin doğdum, muhtemelen daha fakir öleceğim. Ama Avrupa tarafından aşağılanan, horlanan bir ülke olmayacağız.”
Kafalarındaki ’oxi’
“OXI” Yunan dilinde “hayır” anlamına geliyor.
Ancak bu kelimenin, bizde bir zamanlar referandumda Güneş Taner’in giydiği “No” yazılı tişörtten daha tarihsel bir anlamı var.
Okullarında her yıl kutlanan bir “Ulusal Oxi Günü” var.
Bu kelime, İkinci Dünya Savaşı sırasında faşist Mussolini, İtalyan ordusunun Yunanistan’dan geçmesi için izin istedğinde, Yunanistan Başbakanı Metaksas’ın verdiği “Hayır” cevabını anlatıyor.
İktidardaki SYRIZA Partisi 5 Temmuz Pazar günü işte böyle ikinci bir “Ulusal hayır günü” bekliyor.
Çipras’ı destekliyor
TABİİ iktidardaki SYRIZA Partisi Avrupa’da yapayalnız kalmış değil.
Avrupa’daki radikal ve küçük sol gruplar IMF ve Avrupa Merkez Bankası ile mücadelesinde Çipras’ın yanında yer alıyorlar.
Ama asıl şaşırtıcı destek Fransa’nın aşırı Sağ Partisi, Milli Cephe’nin lideri Marine Le Pen’den geldi. Le Pen, Yunanistan’ın mücadelesini, “Avrupa yerleşik düzeninin çatırdaması” olarak görüyor ve destekliyor.
Yorgo-Tansu ‘hayır’cı, ben ‘evet’çiyim
GEÇEN cumartesi gününe kadar referandumdan kesin hayır çıkması bekleniyormuş. Ancak iş ciddiye binip, bankalar kapatılıp borsada işlerl durunca ve üstüne bir de günde 60 Euro’dan fazla çekme yasağı gelince şimdi kimse o kadar emin konuşmuyor.
Yorgo Kırbaki, önceki akşam “Hayır” diyenlerle yürümüştü.
Bense dün akşam “Evet” diyenlerle yürüdüm.
Peki ben hangi tarafa daha yakındım...
Tansu olsa, kesin, bir saniye bile düşünmeden, elinde “Oxi” pankartı, SYRIZA yanlıları ile “Hayır” için yürürdü.
Bana gelince...
İtiraf edeyim, gönlüm hayır diyen SYRIZA’cıların yanında...
Ama ne yazık ki aklım ve mantığım “Evet” diyen insanların yanındaydı...
Çünkü bugüne kadar, kemer sıkmadan ekonomik krizlerden çıkan bir ülke pek görmedim...
YARIN: HAYIR CEPHESİNDE HAYIRLI GELİŞME VAR MI
Paylaş