Yenilgi

Haberin Devamı

Yenilgi! Yenilgim,
Büyük yalnızlığım, soylu yalnızlığım,
Uzaklığım, ıssızlığım benim!
Sen bir zaferden daha değerlisin,
Daha yararlısın benim için,
Ve her türlü şöhretten,
Şöhretin verdiği gururdan
Daha tatlısın, daha  sıcak,
Daha avutucu.

*

Yenilgi! Soylu yenilgim,
Benlik kılıcım benim,
Benlik bilincim,
Benlik idrakim!

*

Ve meydan okuyuşum
Alt edemeyeceğim kadar
Güçlü olana!

*

Senin sayende biliyorum ki,
Gencim daha,
Gencim, diriyim, tez ayaklıyım.
Ve kemirici şöhretin
Tuzağına düşmüyorum
Sayende, senin.

*

Tek başınalığımı buldum sende;
Uzak durulmanın
Ve küçümsenmenin zevkini
Buldum sende.

*

Yenilgim, yenilgim,
Prenslere yakışan
Büyük geri çekilişim benim!
Işıl ışıl parıldayan kılıcım
Ve cam zırhım,
İpek kalkanım benim!
Senin gözlerinde okuyorum,
Başına taç konmanın
Tutsak alınmak olduğunu;

*

Haberin Devamı

Senin gözlerinde okuyorum,
Anlaşılmanın,
Aşağılara çekilmek olduğunu;
Senin gözlerinde okuyorum yine,
Kavranmış olmanın
Bütün edimlerini, birikimlerini
Tüketmiş olmak olduğunu,
Olgun bir meyva gibi
Ağaçtan düşmek
Ve yenilip yutulmak olduğunu

*

Yenilgi! Yenilgim!
Can yoldaşım benim!
Şarkımı dinle sonuna kadar,
Çığlıklarımı ve susuşlarımı;

*

Ve senden başka kimse
Anlatmasın bana
Kanatların çırpınışını,
Denizin çağrısını,
Geceleri yolcu ateşleriyle kızaran
Dağların çağrısını;

*

Ve yalnız sen tırman
Ruhumun sarp, çıplak
Ve kayalık yamaçlarına.

*

Yenilgi! Yenilgim,
Ölümsüz cesaretim benim!
Yalnız sen ve ben
Güleceğiz kahkahalarla
Fırtınalarla savrulurken;

*

Sen ve ben, ikimiz
Birlikte kazacağız
Mezarlarını
İçimizde ölen şeylerin;

*

Ve güneşin altında
Birlikte dikilip duracağız,
Tırmanılması da, aşılması da
Tehlikelerle dolu
Dağ gibi heybetli bir iradeyle

Halil Cibran “Kaçık” kitabından “Yenilgi” şiiri.


Dün niye yazamadım bir de onu anlatayım

ÖNCEKİ gün Taksim Meydanı’nda olup biteni dehşetle izledim.
Başbakan’ı yine korkarak, ürkerek dinledim.
Bir gün önce herkese devletin insani yüzünü anlatan bir valinin, 24 saat içinde nasıl ürkütücü bir savaş lorduna dönüştüğünü dehşetle izledim.
Gezi’nin içindeki harika insanları yine takdir ettim.
Ama dışarıda arabaları yakanlar, havai fişeklerle meydanı savaş alanına çevirenlerin attığı molotoflar benim içimde de yangınlara yol açtı.
İtidali unutan bir iktidarın karşısındaki, itidali unutturmaya çalışan kalabalık irkiltti beni.
Akıllar tutulmuş, kimse çıkıp hem kendi kulağına, hem de hepimizin kulağına şunu fısıldamıyor:
Demokrasilerde “kaybetmek” ve “kazanmak” fiilleri vardır, ama “yenmek” ve “yenilmek” fiiline yer yoktur.

***
  
İşte böyle bir gündü...
Aklın, mantığın ve insani duyguların devlet lügatinden silindiği...
Meydanın öfke, kin ve nefrete terk edildiği bir gündü.
Vicdanım paralize olmuştu.
Yazı yazamamıştım.
Bütün gün oturup Halil Cibran okumuştum.
Dışarıda helikopter gürültüleri vardı, polis sirenleri ambulans sirenlerine karışıyordu.
Yenenin olmadığı, sadece yenilenlerin bulunduğu bir gündü.
Zalimin daha zalimleştiği, mazlumun daha mazlumlaştığı bir gündü.
  
***

Lütfen bu şiiri okuyun.
Kendinizi isterseniz yenen, isterseniz yenileninin yerine koyun.
Veya önce yenilen, sonra yenen olarak okuyun.
Anlayacaksınız ki toplumların hayatlarında öyle anlar vardır ki, bazen yenen kaybetmiştir...
Yenilen ise kazanmıştır...
“Kimsesizlerin kimsesi olmak” cümlesinin, belagatin alelade bir şehveti olmaktan çıkıp, hakikatin kendisi haline geldiği anlardır onlar.
Kazandığınızı düşündüğünüz anda, sahip olduğunuz en önemli “şey”i kaybetmişsinizdir.
Kendinizi Olimpos Dağı’nın tepesinde, tanrılar katının en mutena ve eşsiz makamında hissettiğiniz bir anda, aslında ölümlüler âleminin, alelade bir çukurundasınızdır.
Belki de o an anlarsınız.
İnsanlığın ölmesi için ille de ruhun şu fani bedenden çıkması gerekmez...

Haberin Devamı


Büyük insanın iki kalbi olur

VE Halil Cibran’ın “Kum ve Köpük”ünden:
“Büyük insanın iki kalbi olur, biri kanar durur, öteki dayanır, sabırla bu acıya”.
Ya barışçı insanların parkındaki o mizah?
Yine Halil Cibran:
“Mizah duygusu, bir nispet ve uyum duygusudur”.
Kapanışı, “Tanrı Elçisi” kitabından yapıyorum:
“Bir zorbayı tahttan indirerek
ulaşılan bir şeyse özgürlük, Önce bakın bakalım, bu despotun
sizin içinizde kurulu tahtı, devrilmiş mi, devrilmemiş mi?
Çünkü, insanların kendi özgürlüklerinde bir zorbalık ve kendi onur duygularında bir utanmazlık Bulunmadıkta,
dışarıdan bir zorba, özgürlüğe de, onura da
Başka nasıl hükmedebilir ki?
Ve özgürlük, sadece şu ya da bu kaygıdan
Kurtulmaksa,
bu kaygı sizin boynunuza
Başkaları tarafından olmaktan çok
Sizin kendi elinizle geçirdiğiniz bir bukağıdır.”

Yazarın Tüm Yazıları