Paylaş
Havam hiç yerinde değil...
Ve işte tam o sırada telefonumun ekranına o video düşüyor.
*
Bir belediye çalışanı...
Su baskınında boğulma tehlikesi geçiren küçük bir kediyi almış, ona hayat öpücüğü veriyor...
Resmen ilk yardım yani... Geri döndürmek için suni teneffüs...
*
Nasıl samimi bir gayret...
Nasıl içten gelen insani bir çaba...
Yüreğimiz ağzımızda bekliyoruz... Sonra o küçücük, cılız miyavlamayı duyuyoruz...
Yeni doğmuş bir bebeğin ilk “ıngaa”sı gibi insanın yüzüne “ohh” nidasını yerleştiren minicik bir miyavlama...
Anlıyoruz ki küçük sokak kedisi yaşıyor...
Biçare bir can kurtuldu...
*
O an makaralarım boşalıyor...
Sevinç ağlaması bu...
Ağlamaların en güzeli...
*
Bir belediye çalışanı...
Adını bile okuyamadım gazetelerde...
Kimdir... Nerede oturur... Hiç bilmiyorum...
Çok yaşa o isimsiz belediye çalışanı kardeşim...
Ne devletin bekası, ne şu ittifak, ne bu ittifak...
Hani her gün işittiğimiz o laf var ya...
“Belediye hizmeti...”
İşte o iki kelime bu hareketle yepyeni bir mana kazanmıştır.
Belediyeciliğin şeref defterine yazılacak bir hizmettir bu...
“Hayat öpücüğü” artık belediyecilik tarihine bir de bu fotoğrafla girmiştir.
BUNLARIN SADECE DARWİN’LE MESELESİ VAR SANIYORDUM
Aşağıdaki metni iktidarı destekleyen bir gazetenin köşesinden aldım.
Buyurun o köşe yazarının kafaya taktığı cümleyi birlikte okuyalım.
*
“Buz 0°C’ta erimeye başlar. Yeterince ısı aldığında yine 0°C’ta ve aynı kütlede suya dönüşür.
Su 0°C’ta dışarıya yeterince ısı verirse katı hâle yani buz hâline geçer. Suyun bu şekilde hâl değişimi su altındaki yaşamı etkilemez. Bunun nedeni, suyun buz hâline geçtiğinde yoğunluğunun azalmasıdır.
Buz kütleleri, yoğunlukları suyun yoğunluğundan küçük olduğu için donma gerçekleştikçe su yüzeyine çıkar.
Doğanın canlılara yaptığı bu güzel sürpriz çok soğuk havalarda göl, akarsu, deniz gibi yaşam alanlarında su içinde ve altındaki canlılığın devam etmesini sağlar.”
*
Bu cümleleri, 6’ncı sınıflarda okutulan fen bilimleri kitabının 135’inci sayfasından almış.
Allah aşkına, fiziğin en temel bilgilerinden birini anlatan bu cümlelerde sizin garibinize giden kafanıza takılan bir şey var mı...
*
Ama o malum köşe kafasına göre bu cümleler neyi anlatıyormuş biliyor musunuz:
“Doğanın Tanrı kabul edildiğini anlatıyormuş...”
*
O kafa orada da kalmıyor, devam ediyor: “Fen Bilimleri kitapları bütünüyle Allah’ın adı anılmadan yazılmış.”
*
Ben bugüne kadar bunların sadece Darwin’le meselesi var zannediyordum. Meğer bunların “İki kere iki dört eder” ve “Su sıfır derecede donar, 100 derecede kaynar”la da meseleleri varmış.
*
Bakın şuraya yazıyorum. AK Parti’nin bundan sonraki yıllarda asıl meselesi işte bu subaylarına “eşek” diyen, fen kitaplarında fizik kanunlarının okutulmasına bile karşı çıkan bu kafalarla olacaktır.
BENİ ÜZDÜNÜZ DİYEN DİPLOMATI TANITAYIM
Bugün size Türkiye’yi gerçekten seven bir diplomatı tanıtacağım.
Adı Bertrand Buchwalter...
Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu...
Çok iyi tanıdığım bir diplomat. Çünkü Ankara’da bizim evimizde büyüdü diyebilirim.
Babası 1980’li yıllarda Fransa’nın Ankara Büyükelçiliği askeri ataşesiydi.
Bertrand Buchwalter’le kızım Gülümsün Ankara’daki Charles de Gaulle lisesinden arkadaştılar.
Harika bir genç insandır.
Eşi Türk’tür...
Türkçeyi sizin benim gibi konuşur. Ve gerçek bir Türkiye dostudur.
*
Milliyet’te Asu Maro’nun yazısından öğreniyorum ki, başkonsolos maça giden Fransızlara ““Maçtan önce Mevlânâ Müzesi’ni ziyaret etmek şart” diye Twitter’dan mesaj atmış.
Ama ne oluyor, Konya’da birtakım densizler Fransız Milli Marşı çalınırken yuhalıyor.
*
Peki Bertrand Buchwalter buna karşı ne yapıyor? Önce Türk takımının başarısını kutluyor...
Sonra şunu ekliyor:
“Beni üzen tek şey milli marşımızın yuhalanması...”
Evet bir dostun hayal kırıklığını anlatan küçücük, basit, son derece nazik bir cümle...
Beni de üzen tek şey oydu... Ama Allah’tan Konya’daki o kendini bilmezlerin yaptığının bütün Türkiye’ye mal edilemeyeceğini bilecek kadar dostu var burada...
TERMİNALDE KARŞINIZA BİR GERGEDAN ÇIKIP ŞUNU DESE
Havalimanı terminalinde aylak aylak uçağınızı bekliyorsunuz.
Karşınızda aniden bir gergedan çıkıyor ve resmen size sesleniyor...
Diyor ki: “Arkadaş ben ilaç değilim...”
Las Vegas Havalimanı’nın hem gidişinde hem gelişinde böyle gergedan afişleri gördüm...
Gergedan boynuzunu ilaç olarak kullanıp bu hayvanların neslinin kurutulmasına yol açanlara karşı bir kampanya bu...
Çok etkileyici...
Acaba diyorum bizim yeni İstanbul Havalimanı’na da böyle konuşan hayvan panoları konulup hayvanlara kötü muameleye karşı bir kampanya başlatılsa...
Yani konuşan kediler, köpekler, ördekler...
*
Yeni havalimanımız daha sempatik hale gelmez mi...
Üstelik dünyanın en gelişmiş dijital ekranlarına sahip... Bu işi her yerden çok daha etkili yapabilirler...
Paylaş