Yaraya tuz basmak

METİN Üstündağ’ı nasıl bilirsiniz?

Haberin Devamı

Bir mizah yazarı ve çizeri olarak değil mi?

“Pazar Sevişgenleri’nin olağanüstü zeki yaratıcısı.

Ben öyle bilirdim.

Ama aynı zamanda çok derin bir “haiku” yazarıymış.

Şu cümleyi, onun “Apartman Haikuları” isimli kitabından aldım:

“tuzu uzatır mısın hayatım bana değil yarana”

*       *       *
Bu dizeleri, tam da “huzur” üzerine bir yazı yazmaya hazırlanırken okudum.

İçinde hiç öfke olmayan, kızgınlığı başka mevsime ertelemiş bir nehir kenarı insanı olarak, ülkemin siyasetçisinden ne beklediğimi yazmaya hazırlanıyordum.

Başkalarının yaralarına değil, kendi yarama tuz basmak, o acıyı daha, daha da derinde hissedip, dibe vurmanın ıstırabını yaşamak istiyordum.

Artık çok iyi biliyorum ki, bu toplum dibe vurup, ayaklarıyla itmeden, tekrar yukarı çıkamayacak.

O zaman birbirimizin yarasına tuz basmanın zamanıdır.

Hem mikrobu öldürmek, hem de o acıyı karşılıklı olarak hissedip, “ortak ıstırabı” hafıza kayıtlarımıza geçirmek için.

Çünkü, son 3 yıl bize gösterdi ki, bu bölünmüşlük içinde “ortak mutluluğu” bulmamız kolay değil.

Öyleyse işe, “kolektif ıstıraptan” başlamamız lazım.

İşe hiyerarşik başlayacağım. Önce Başbakan’ın yarasına tuz basacağım. Biraz acıyacak, ama lazım.

*       *       *

Sayın Başbakan.

Artık televizyonda sizin takallüs etmiş hançerenizi gördüğüm, radyoda sesinizi işittiğim an, ya kanalı değiştiriyorum ya da oradan kaçıyorum.
Elimde değil, irkiliyorum.

Bu üslup, bu öfke, bu hançere beni yordu.

O üslupta artık şehvet bile bulamıyorum.

Emin olun, yalnız değilim.

Çevrenizdeki etten ve biattan mürekkep duvarı aşıp biraz dışarı çıkabilirseniz, bunu siz de anlayacaksınız.
Türkiye huzur istiyor.

Türkiye, bağırıp çağıran, kaşlarını bir türlü huzur seviyesine indiremeyen siyasetçilerden yoruldu.

Grup toplantıları, TOKİ açılışları artık en mazoşistimize bile keyif vermiyor.

Sadece bizi değil, kendi kendini bile aptal yerine koyan o güya aydınların sefil komplo teorilerini artık kimse yutmuyor.

Günebakanlar açtı; Türkiye’nin yüzü huzura döndü.

Sükûnete hicret var.

Televizyonlarda bağırıp çağıran, ona buna çatan, orada burada taşeron arayan insanlardan kaçıp, huzur vahalarına iltica ediyoruz.

Yarattığınız bu kargaşa, bu kavga, gürültü, ülkemizin gerçeği diyorsanız, ondan bile kaçıyoruz.

Biliniz ki, hepimiz birer “Issız Adam” sokağı yaratıp, o hayal mahallesinde yaşamak istiyoruz.

Bunu sizler, kavgacı, gürültücü, maraza çıkarıcı siyasetçiler yarattınız.

*       *       *

Bir gözüm de Kılıçdaroğlu’nda, onu izliyorum.

Bazıları diyor ki, “Vizyonu yok”. Ben diyorum ki “Var”, hem de “Allah’ı var”.

Bugün ülkemde sükûnet vaadinden daha büyük vizyon ne olabilir?

“Dünyaya nizam veren adam” vizyonu mu?

Kalsın, istemiyorum.  

Ben ülkeme nizam verecek siyasetçi arıyorum.

Ülkeme nizam verecek, huzur verecek, televizyonu bana düşman bir kavga makinesi olmaktan çıkaracak, herkesi dinleyecek, dinlediğini dövmeye kalkmayacak bir liderlik vizyonu arıyorum.

İşte o yüzden o sessiz küçük adam içimde giderek büyüyor.

Bağırmıyor, çağırmıyor, kimseyi tehdit etmiyor.

Haşlamıyor, dışlamıyor.

Korkutmuyor. Çankaya’ya rest çekmiyor, rakibinin en zor anında elini uzatıyor.

Gözü dışarıda değil.

Gözü de gönlü de içerde.

O da kendi yarasına tuz basıyor.

O da kendini bu ülkenin vatandaşı haline getiren ortak ıstırabı paylaşıyor.

*       *       *

Cüneyt Ülsever dünkü yazısında Türkiye’yi gaibe sürükleyen hastalığın teşhisini koydu.

“İdeolojik şizofreni...”

Ankara’yı Kudüs, İstanbul’u Gazze ilan eden; Kudüs’te zafer namazına hazırlanan, Türk siyasetini Hamas mitingine çeviren, bu ruh halimize başka hangi teşhis konabilir?

Teşhis doğrudur da tedavisi nedir?

Tabii ki seçim...

O zamana kadar da kendi yaramıza tuz basacağız.

Ortak mutluluğu paylaşamıyoruz, hiç olmazsa ortak ıstırabımızı biraz daha fazla hissedelim.

Çünkü bu, ortak vatanın ıstırabıdır...

Yazarın Tüm Yazıları