Paylaş
Aslı Aydıntaşbaş dün Cumhuriyet gazetesindeki yazısında bu sorunun cevabını veriyor...
“Solculara sorarsanız her şey Saray’ın kontrolünde ve diktatörlüğe gidiyor...”
“Kürtlere sorarsanız her şey askerin kontrolünde 90’lı yıllara dönüyor.”
“Cemaate sorarsanız her şey Ergenekon’un kontrolünde, büyük bir tasfiye yaklaşıyor.”
“CHP, derin devletin Tayyip Erdoğan’ı kullandığını düşünüyor...”
Öyleyse ülkemiz kimin kontrolünde ve nereye gidiyor...
Aslı Aydıntaşbaş çok önemli bir şey diyor:
“Olan bitenin Türkiye’nin en güçlü, en kudretli ismi sayılan Tayyip Erdoğan’ın kontrolünde olduğunu düşünmüyorum...”
Devam ediyor:
“Erdoğan hükümeti kurabilir, devirebilir, kanun metinleri hazırlayabilir, her gün televizyonlarda konuşabilir, belediyelere el koyup şirketlere kayyum tayin edebilir...
Ama...
Ne Türkiye’ye ne de devlete hâkim...”
Çok iddialı, çok gerçekçi, çok polemiğe açık bir iddia...
Ben uzun süredir buna “Amok koşusu” diyorum...
Kontrolsüz, şuursuz ve sonu felaketle bitecek bir koşu...
Bence önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, onunla aynı zamanda AKP’nin ve hepimizin sorup gerçekçi cevabını bulmamız gereken bir soru...
Önce: Ülkemiz nereye gidiyor...
Sonra: Ülkemizi bu felakete kim götürüyor...
GÜNÜN SORUSU: SUŞİ YİYENLER
YILLARCA önce üst düzey bir komutan Aslı Aydıntaşbaş’a şunu söylemiş:
“Suşi yiyenlerin beyinlerinin içi solucan kaynar. Kafatası kesilince bu görülebilir...”
Hayret, Balyoz ve Kafes iddianamelerinde bile böyle şeyler okumadık. Eğer komutanlarımız bu kafayla askeri strateji hazırlıyorsa, vay halimize...
PEKİ İÇ SAVAŞ OLMAYAN MISIR'IN ÇOCUKLARI NİYE BATI'YA KAÇIYOR
DÜNKÜ International New York Times’ta ilginç bir haber vardı.
Mısır’da çok sayıda genç büyük tehlikeleri göze alıp Batı’ya kaçmaya çalışıyormuş.
Bu yılın ilk 5 ayında 1000’den fazla genç, yanında ebeveyni olmadan Batı ülkelerine sığınmış...
Son zamanlarda birçok Türk gencinde aynı duyguların var olduğunu görüyorum...
İç savaş yok...
IŞİD tehlikesi yok...
Göreli de olsa bir istikrar var...
İyi de bu Müslüman çocuklar niye ülkelerinden kaçmak istiyor...
Tamam her gün Batı’ya meydan okuyoruz, efelenmek desen, iyice ucuzlamış...
İyi de dünyanın her yerinde Müslüman gençler niye ülkelerindern umudu kesiyor...
Ve nedense hepsi de, liderlerimizin aşağıladığı, hakaret ettiği Batı ülkelerine kaçıyor...
DEVLET POLİSİNİN GİREMEYECEĞİ DAR SOKAKLARDAN GELEN MÜZİK
İZLEMEYENLERE anlatayım.
Türk hip hop müziğinde gerçek bir rönesans yaşanıyor.
Akıl almaz genç gruplar, bazen apaçık, bazen üstü örtülü bir itirazı, sokağın en çarpıcı diliyle anlatıyor. Emprovize ve güçlü bir “İkinci Yeni” şiiri, artı şiddetli bir Necip Fazıl retoriği ortaya çok çarpıcı bir “Gezi sonrası kültürü” çıkarıyor.
Önce “Ados” geldi...
Atiberk’le birlikte söylediği “Ahmak”...
Derin bir arabeske çok çarpıcı hip hop altyapısı ve müthiş bir itiraz sesi...
Sonra Eypio’nun “Günah benim”i...
Yener Çevik...
Bağlama ile başlayan “Çöz de gel...”
“Hayda bre” diye başlayan, “Ya Allah” diye devam eden, “Hip hop ulen”i...
Hip hopun sınırlarında dolaşan ama kenarından dönen Emir Şamur’un harika şarkısı “Saçma sapan...”
Ceza’nın açtığı yoldan büyük bir itiraz nehri akmaya başladı.
Yeraltı kültürü değil... Ama yerleşik yerüstü de değil...
Sokak arası itirazı bu...
Devlet polisinin giremeyeceği kadar dar ve arka sokaklardan yeni bir itiraz geliyor...
Haberiniz olsun...
ZÜLFÜ LİVANELİ VE ŞAHİN ALPAY ACABA NE HİSSEDİYOR
ORASI 12 Mart ara rejiminde, 12 Eylül’de Zülfü Livaneli’ye kapısını açan ülkeydi...
Demir Özlü, Şahin Alpay oraya sığınmıştı...
Şimdi İsveç bile mültecilerin gelişini zorlaştırıcı kanunlar çıkarmaya hazırlanıyormuş...
Üstelik de bunu sol parti öneriyormuş...
Maşallah bizim sınır valilerimiz bile bol keseden mülteci davet etmeye devam ediyor...
Hepsini 10 yıl sonra göreceğim...
Göreceğiz bak ne problemlerle karşılaşacağız...
BİR KASABANIN KURUCU EFSANESİNE VEFASI
BU kasabaya ilk defa 1975 yılında geldiğimde cebimde sadece 30 Fransız Frangı vardı.
İlk paellayı burada tatmıştım. Bir kadeh roze şarapla öğle yemeği yemiş, 30 frangımın 14’ünü buna vermiştim.
Üç gündür Saint Tropez’deyim... Bu defa cebimde kredi kartım var ve etrafı bambaşka gözlerle seyrediyorum.
Foto: Emrecan SABANCI
Bu kasaba Brigitte Bardot ile parlamaya başlamıştı.
Bir dünya starı iken, kariyerinin zirvesinde her şeyi bırakmış ve buraya yerleşmişti...
Bütün dünyanın dikkatini buraya o çekmişti.
Kasabanın birçok mağazasının vitrininde onun gençlik resimlerini görüyorum...
Bir kasaba, kurucu efsanesine vefasını böyle gösteriyor.
Tabii biliyorlar ki Brigitte Bardot, bugüne de bıraktığı efsanesiyle bu kasabayı hâlâ besliyor...
O, bu kasabanın kurucu ana kurdu...
Paylaş