Paylaş
Arkadaşlar...
Sözüm size...
iPhone’un, “YazarOku” diye bir uygulaması var.
Oraya baktım.
Türkiye’de 30 gazetede 3 bin yazarın ismi var.
* * *
Bunlardan biri benim.
Biri de sensin.
Biri de öteki sen, hani öteki köşedeki arkadaş.
Sen, siz, ben, biz, hepimiz, her birimiz buyuz işte:
Üç binde bir....
Biliyorum, senin o egona, cüssene sığmaz, yine de söyleyeyim: Biraz zorlasan deryada bir damlayız da diyebilirsin.
Nedir öyleyse bu düşmanlık, bu haset...
Bu çekememezlik, bu gammazlık...
Sorun, üç binde bir olan bende mi...
* * *
Hadi sen “Allah’ın veya Tanrı’nın yarattığı en olağanüstü varlık, en üst insan, en dürüst gazeteci, eğilip bükülmeyen namus timsali demokratsın...”
Bense, Tanrı’nın yarattığı en aşağılık varlık, en müptezel şahsiyet, en lüzumsuz klavyeyim.
De ki: “Sen, Deccal’in yeryüzündeki gölgesisin, o yeryüzünün de görüp göreceği en berbat yazarısın, bir satırına bile bakmaya değmez tıynetsizin tekisin sen...”
Yine de rahatlamadıysan, huzura eremediysen, hançereni çatlatırcasına haykır, “Ahlaksızsın, iflah olmaz bir maymunsun...”
Aklına gelen başka ne hakaret varsa, gırtlağına yapışan ne balgam varsa, tutma kursağında, fırlat at, tükür suratıma...
Sonra kendi kendine sor:
“Yahu, bu adam bu kadar lüzumsuz biri, ne ağza, ne kaleme almaya değmez bir şahsiyetsizlik timsaliyse, ben niye durmadan bununla uğraşıyorum...”
Ha... Neden kardeşim?
Ne bu öfke, bu bitmek bilmez kin, bu intikam, bu ihtiras...
Bi dur, sakinleş şöyle...
Sonra geç aynanın karşısına bir de kendine bak yahu...
Suretindeki o bir çift gözün ta bebeklerinin içine dik gözlerini...
Dimdik bak...
Sonra, suretine dönüşüp, sana bakan o gözbebeklerine sor:
“Sakın, asıl sorun o değil de ben olmayayım...”
Sor, çekinme... Bil ki aynadaki suret, sahibinden daha cesurdur... Söyler sana...
* * *
Bak kardeşim.
Şu kamu meydanında tam
3 bin kişiyiz.
Ya bu 3 bin kişiden iktidarların, muhalefetlerin istediği yekpare bir klon ordusu yaratacağız...
Ya da farklı görüşte, rengârenk insanlar korosu, yani vasatlığa meydan okuyan, fikrini söylemekten korkmayan, isyankâr bir brigad...
Ne diyor “Bulut Atlası” filminin sonunda, o isyankâr klon kız ölüme gitmeden önce:
“Farklı olma riskini göze almazsak, hepimiz karanlıkta kaybolur gideriz...”
Fareli köyün kavalcılarının peşinden tıpkıbasım 3 bin klon olarak, rap rap sesleriyle karanlıklarda kaybolmaktansa, isyankâr bir klon olarak itlaf odalarına gitmek daha şerefli bir şeydir...
Bir zamanlar, ikna odalarından şerefli kızlar çıkmıştı...
Bakarsın bugün de, bugün olmazsa yarın, itlaf odalarından da şerefli gazeteciler çıkar...
SORGULAMA
Samimi arkadaşlarıma sordum, üçe ayrıldılar
YAZDIĞIM son barış yazılarından sonra samimiyetine güvendiğim bazı arkadaşlarımın görüşünü aldım.
Üç tür yorum geldi.
- Birinci gruptakiler diyor ki:
“Bu yazılar, barışı olumsuz etkiliyor...”
Saygı duyduğum insanlardır, üzerinde ciddi ciddi düşünürüm.
Yine de şüpheliyimdir. “Acaba” diye sorarım.
- İkinci gruptakiler de diyor ki:
“Bunları yazmak, daha sağlam ve kalıcı bir barış için gerekli...”
Onlar da saygı duyduğum insanlardır.
Yine de şüpheciyimdir. “Acaba” derim.
- Bir üçüncü grubun görüşü de şöyle:
“Yazdıklarını başkaları da yazıyor ama senin üslubun provokatif... Daha yumuşak bir üslupla yaz”.
Arkadaşlığına, samimiyetine güvendiğim arkadaşlarım...
Dönüp üslubuma, ifademe bir daha baktım.
ACABA
Kendi kendime sordum: Yoksa arıza bende mi
ARIZA bende mi? Ya da sadece bende mi?
- DOĞRU: Yazı üslubum çok direkt.
- DOĞRU: Söylemek istediğimi en katı ve yalın biçimde söylüyorum.
- DOĞRU: Okutabilmek için çekici başlık koyuyorum.
Ama şu soruları da kafamdan atamıyorum:
- İzmir ve Bursa’da toplanan kalabalığın Diyarbakır’da Nevruz’da toplanan kadar büyük olduğunu söylemek, barışı torpillemek midir?
- Akil insanlara sorulan soruları dillendirmek barışı torpillemek midir?
-Kürt enerjisinin bu kadar yükseldiği bir dönemde, “Türk enerjisini düşürmeyin” demek barışı torpillemek midir?
- Murat Karayılan “Kürtler artık statükosuz yaşayamaz” dediği zaman, “Bu statüko nedir” diye sormak barışı torpillemek midir?
-Selahattin Demirtaş “özerklikten” söz ettiği zaman, “Kafanızdaki özerklik modeli nedir” diye sormak barışı torpillemek midir?
Bütün kalbimle söylüyorum:
Bu barışı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli süreci olarak görüyorum.
Canıgönülden destekliyorum.
Başarıyla sonuçlanması ve kalıcı bir birlikte yaşama kültürünün oluşması için Allah’a dua ediyorum.
Ama bu sürecin şeffaf yürümesini istiyorum.
Son dakikada çıkacak sürprizlerle düş kırıklığına uğramamak için, süreçteki bütün arızalı noktaların bugün açıkça tartışılmasından yanayım.
Barışı torpillemek değil, sağlam ve kalıcı temellere oturtmak istiyorum.
Bütün bunları isteyip ifade edemiyorsam eğer...
Demek ki arıza bende....
İTİRAF
Güçlü kadınlar kızmasın ama geyşa kadını özledim
VOGUE dergisinin mart ayının kapağını bir kenara koymuştum.
Yazıp yazmamayı çok düşündüm. İçimdeki şeytan yine dürttü.
Kapak konusu şuydu:
“Hepimiz Geyşayız...”
Okuduğum an içimden “Keşke” diye bir ses yükseldi.
Bu yıl kimono modası yükseliyor.
Son 10 yılda “güçlü kadın” ikliminde yaşadık.
Özellikle modern erkekler, yüzyılların verdiği kompleksle kadının ön plana çıkmasını savundu.
Doğrusu da buydu.
O duygular içinde şu soruyu sormaya hiçbirimiz cesaret edemedi.
“Güçlü olmak için, kadının geyşa ruhunu ille de öldürmesi mi gerekir?”
Son kitabım “Kırk7”yi hayatımın komplekssiz döneminde yazdım.
Artık bir kadında neyi seviyorsam rahatça yazıyorum.
Kalçasını, göğüslerini..
40 bedenini, hatta 42’sini...
Bir de geyşa halini seviyorum.
Özledim onu...
Paylaş