Üç beş kişi aksini düşünüyor

‘BİZİM toplum olarak hafızamız kısadır...’’ Günlük sohbetlerimizde bu sözü sık sık işitiriz.

Son zamanlarda 28 Şubat'la ilgili yorumlara baktıkça, hafızamız konusundaki bu sözlerin bir önyargı olmadığına inanıyorum.

Bugün şöyle biraz hafıza tazeleyelim.

ESKİ FOTOĞRAFLAR

1990'ların ortalarında başlayan Refahyol dönemine ait bazı fotoğrafları albümlerinden çıkarıp yeniden göz atalım.

Hani o Başbakanlık binasına üşüşen cüppeli, sarıklı zat-ı muhteremi şöyle bir hatırlayalım.

Mercedes arabaların, perdesi itinayla aralanmış arka koltuklarından fotoğrafçılara muzaffer komutan edasıyla bakan o tarikat başlarını bir kere daha gözümüzün önüne getirelim.

Sahradaki aşiret çadırlarında Kaddafi'nin karşısında süklüm püklüm duran başbakanlarımızı, onların kem kümlerini bir kere daha yád edelim.

Ya Sincan'daki o tahrik çadırları...

İran yönetimine MİT'i şikáyet etmeler.

Taksim'e cami inşa etmeye yeltenenler.

Ne çabuk unuttuk.

Yüzde 20 oylarla rejimin niteliğini değiştirmeye yönelik adımlar, sanki milattan öncede kaldı.

Dünyanın en ünlü gazetelerinde Türkiye'deki hükümetten ‘‘Islamic Government’’ (İslami Hükümet) diye söz etmeler.

PKK ile mücadelenin en sert döneminde, askerin içine nifak sokma girişimleri.

Bunların hepsini çok çabuk unuttuk.

UMUMİ TAARRUZ

Şimdi umumi bir taarruz başladı.

Vur 28 Şubat'a...

Vur, o dönemin komutanlarına.

O dönemin komutanlarının bir yandan PKK, bir yandan da Erbakan tayfasının ülkenin istikametini değiştirme çabalarına karşı mücadele ettiğini aklının ucuna bile getirme.

Bu kolektif unutkanlığımızı mazeret olarak gösterirken, kendi kendimize de büyük bir iftira attığımızın farkında değil miyiz?

Neydi o hepimizin mahallesinde yanıp sönen lambalar...

Onları askerler bize zorla mı yakıp söndürtüyordu?

Neydi o stadyumlarda, konserlerde, toplu eğlencelerde hep bir ağızdan söylenen ‘‘Onuncu Yıl Marşları’’...

Söyleyin, kafamıza silah dayayıp öyle mi söyletiyorlardı?

Bizler bu kadar mı korkak, bu kadar mı karaktersizdik?..

Peki o Cumhuriyet'in 75'inci yılını kutlama coşkusu...

Aslında hiçbir şey hissetmiyor da, öyle gibi mi yapıyorduk?

Toplum olarak bu kadar mı kişiliksizdik?

Yani ortada 28 Şubat diye bir cürüm vardı ve şimdi biz hep birlikte onu askerlerin sırtına yıkmaya çalışıyoruz.

Öyle mi?..

AYDIN RÖVANŞI

Bırakın bu üç beş sözde aydının rövanş keyfini...

28 Şubat bal gibi bir sivil toplum hareketidir.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde askerinin de siviller gibi düşündüğü belki de en büyük toplumsal duygu beraberliklerinden biridir.

Defalarca yazdım.

28 Şubat, Türk demokrasisi tarihinde çok önemli bir yere sahiptir.

28 Şubat'ın hedefi olan Erbakan ve Çiller bugün artık siyasi hayatta yoktur.

Onları seçim sandığında askerler mi bıraktı?

‘‘Biz 28 Şubat'tan ders aldık’’ diyen Tayyip Erdoğan bugün başbakanken, Necmettin Erbakan'ın siyasi mevta haline gelmesini hangi sağlam gerekçeyle izah edeceksiniz?

Ne yazık ki Türk sözde aydını böyledir.

Küçücük rövanş duyguları onu mest eder.

SONUÇ

Ben gazeteci olarak 28 Şubat'ı destekledim.

Hálá da destekliyorum.

Yarın bu ülke, 97 şartlarına düşse, yine desteklerim.

28 Şubat'ın yanlışları yok muydu?

Vardı elbet.

Onları da eleştirebiliriz.

Ama bütün bu fotoğrafları sansürleyip, sadece eleştirilecek sekansları vizyona sokarsak, askerden önce kendimize, yani biz sivillere ihanet etmiş oluruz.

Ben bu ihanet içinde olmam.

28 Şubat'ı destekledim. Hayatımın sonuna kadar da savunmaya devam ederim.

Üç beş aydın kırıntısı aksini düşünüyor diye de uykularım kaçmaz.
Yazarın Tüm Yazıları