Türk lokumuyla tatlı rüyalar

DÜN Can Dündar'ın yazısından okudum. Ankara'nın Akün Sineması kapanıyormuş.

Hálá Ankara'ya her gidişimde o sinemanın önünden geçerim.

Sanki doğduğumdan beri hayatımda varmış gibi gelir.

Meğer Akün Sineması 1974 yılında açılmış.

* * *

Yazıyı okuyunca hayatımın şehir coğrafyaları güzergáhını çıkardım.

İzmir'de doğdum. 18 yaşıma kadar orada yaşadım.

Fakülte için Ankara'ya gittim.

Beş yıl orada yaşadıktan sonra sıra Paris'e geldi.

Beş buçuk yıl da orada kaldım.

Dönüşümde yine Ankara'ya yerleştim.

1976-90...

Tam 14 yıl eder.

Önceki beş yılı da eklersen 19.

On iki yıldan beri de İstanbul'da yaşıyorum.

* * *

Bu hesapla en uzun yaşadığım şehir Ankara...

Bakmayın oradaki siyasi havayı bu kadar eleştirdiğime.

Ankara hayatımın en tuhaf bölgesi, en tezatlı mahallesidir.

Hatıralarım çok derinlerdedir.

Ama nedense yüzey balıkları gibi hep su yüzünde kalırlar.

Bazıları, çok tatlıdır, hiç damağımdan eksilmez.

Bazıları çok acıdır, açık yara gibidir, hiç kapanmaz.

O yüzden 1980'lerdeki büyük entelektüel göçe direnip hálá Ankara'da kalan insanları çok iyi anlarım.

* * *

Hele bu mevsimde, yani ağaçların yapraklandığı, akşam sokaklarına serin kokuların çöktüğü mevsimde Ankara'da kalan arkadaşlarımı daha da iyi anlarım.

Bizler İstanbul'a hicret ettikse de, geride müthiş insanlar bıraktık.

Ankara, sadece öncülerin değil, geride kalanların da devrimci olabileceğini ispatlamış şehrimizdir.

Tıpkı Can Dündar gibi.

Mazhar Alanson gibi...

Onlar Ankara'da otururlar, İstanbul'u oradan fethederler.

İçimizdeki en tuhaf ‘‘Avustralyalılar’’ onlardır.

İşte böyle bir mevsimin başladığı bu haftamın 3 CD'sinden biri Mazhar Alanson'un ‘‘Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar’’ı oldu.

İkincisi Candan Erçetin'in ‘‘Neden’’iydi.

Üçüncü CD'yi ise Atina Temsilcimiz Nur Batur getirdi.

Büyük Manos Hacidakis'in, ‘‘İnce Memed’’i...

Oran'daki apartman dairesindeki kasvetin bütün Türkiye'yi bastığı bir haftada bu üç CD bana çok iyi geldi.

CD'yi hafta başında ilk defa dinlediğimde şunu anladım:

Bizim kuşağın Mazhar'la yolculuğu devam ediyor.

‘‘Bodrum, Bodrum’’da yolun daha başındaydık.

‘‘Günlerin İçinden’’ geçtik.

* * *

Bu CD'nin içinde en az üç tane ‘‘Bodrum, Bodrum’’, en az iki tane ‘‘Günlerin İçinden’’ var.

Bir yandan CD'yi dinliyor, bir yandan da düşünüyorum.

Meğer daha içinden geçilecek ne günler, durulacak ne duraklar, sorulacak ne sorular varmış.

Mazhar'ı seven delikanlılara, henüz buluğ çağına girmiş genç kızlara bakıyorum.

Meğer Bodrum'dan başlayan bu uzun yolculukta bize katılacak daha ne kadar çok insan varmış.

Meğer hepimiz aynı otostopçu kavmin birer üyesiymişiz.

Mazhar elinde görünmez bir silgi, nesiller arasındaki kalın çizgileri bir bir siliyor.

Hudutları kaldırıyor, duvarları yıkıyor.

Birbirimize kavuşuyoruz.

1950'liler, 60'lılar.

68'liler, 78'liler.

İstanbul'a hicret edenler, Ankara'da kalanlar.

Hepimiz oradayız.

* * *

Önce Mazhar'ın sesi:

‘‘Arkadaşlar hazır mıyız?’’

Muazzam bir nesiller korosu cevap veriyor:

‘‘Evet...’’

Ve yolculuğumuz yeniden başlıyor.

Mazhar önde biz arkada

Ağzımızda o şarkı, hep birlikte soruyoruz:

‘‘Bir bilsen...’’

Ah bir bilseniz...

Evet Oran kasvetinden, ‘‘Türk Lokumuyla Tatlı Rüyalar’’a...

Haftamın hülasası buydu...
Yazarın Tüm Yazıları