Paylaş
Adı “O Günler...”
Hiç de alışık olmadığımız bir Selda Bağcan şarkısı...
Söylendiği yıl 1974...
12 Mart ara rejimi geride kalmış.
Türkiye Kıbrıs’a çıkmış.
Ülkenin en laik kesimi ile en muhafazakâr kesimi koalisyon hükümetinde bir araya gelmiş.
Türkiye yaralarını sarıyor...
Güzel, çok güzel bir yıldı yani... Hatırlanacak bir yıl...
Aranjman şarkı yıllarıydı...
İspanyol Lili Ianova’nın söylediği “Camino” adlı şarkının aranjmanıydı.
Ve Selda Bağcan bu şarkıyı orijinalinden çok daha harika biçimde, hepimizin ruhuna zerk ediyordu.
Yeni romantizmimizdi bu bizim... Hayata yeniden dönüş haleti ruhiyemizin bir şarkısı...
“Ne varsa her şey hatırımda
Sanki daha dünmüş gibi...
İşte böyle diyeceğimiz bir yıldı 1974...
Laikle muhafazakâr el ele vermişti... Yurtdışındaki 1971 sürgünlerimiz tek tek anavatana dönüyordu...
*
Bu şarkıyı, çevremde çoğu insan gibi beni de çok etkileyen “Bir Başkadır” dizisiyle hatırladım...
Dizide Ferdi Özbeğen söylüyordu.
Çok sevdik...
Ama Selda Bağcan’ın yorumu var ya... Beni mahfeden asıl onun yorumu oldu...
İşte önümüzde bir Türkiye fotoğrafı...
Bir yanda Ferdi Özbeğen’imiz...
Annesi Katolik Ermeni, babası Girit muhaciri beyaz mı beyaz İzmirli bir Türk...
Adnan Menderesci bir babanın oğlu.
Babasının Menderesciliği nedeniyle sokakta dayak yiyen bir 60’lar çocuğu...
Bir LGBT insanı...
*
Bir yanda Selda Bağcan’ımız...
Ona “Mavi Gözlüm” diyecek kadar Atatürkçü...
Hayat tarzını ise “Ben muhafazakârım” diyerek tarif eden bir solcu...
Bugün bu iki portre bir anda hepimize bu kolektif romantizmi yaşatıyor.
Türkiye yakın mazisine ait bir şeyleri özlüyor...
Hem de giderek daha fena halde özlüyor.
Kurtuluş Savaşı konusunda bile bölük pörçük edilmiş bir mazi, nostaljik bir romantizmde yeniden iki yakasını bir araya getiriyor.
Hiç olmazsa bir şeyleri birlikte özlüyoruz...
*
Kolektifleşen bu romantizmi ve özlemi nereye, kime bağlayacağız...
Ben nostalji denen duyguyu pek seven bir insan değilim...
“Vintage duygular” dediğim güncellenmiş bir romantizm daha makbuldür benim için.
Ama bir sosyolog yanım var ki; O da giderek büyüyen bu nostaljiyi şöyle yorumluyor.
Türkiye’nin gerçek bir reforma ihtiyacı var...
Sadece ekonomide, kanunlarda, adalette değil...
Zihniyette...
Vicdanlarda...
Merhamette...
Özgürlükte...
Vefada...
Bunu özlüyoruz...Hasretiz...
Eminim Timur Selçuk şarkılarını seven Emine Hanım da çok sevecektir Selda Bağcan’ın bu hüzünlü nostaljisini...
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tek kişilik açık bir vatandaş dilekçem var...
Lütfen Selda Bağcan’ın bu şarkısına...
Ferdi Özbeğen şarkılarına siz de kulak verin...
Ve lütfen vazgeçmeyin bu reformlardan...
*
Siz cesur bir insansınız; Gerçek ve samimi reformlardan korkmayın...
Avrupa yolundan dönmeyin...
Emin olun özgür insanlar, korkmuş insanlardan çok daha güçlü, çok daha kalabalık ve samimi bir şekilde destekleyecektir sizi...
*
Bu yol sizi de, ailenizi de, çocuklarınızı, torunlarınızı da; Bizleri,; Hepimizi de daha mutlu, daha müreffeh, daha güçlü, daha güzel bir Türkiye’ye götürecektir...
HAFTANIN KİTABI
TEK KİŞİLİK TARİKAT, TEK SATIRLIK ENTEL
RİVA Şalhon’u “Şalom” gazetesinde çıkan birkaç yazısından tanıyorum.
Bu ay çıkan “Tek Satırlık Entel” kitabını okuduktan sonra anladım...
Meğer hiç tanımıyormuşum.
*
Son zamanlarda okuduğum en zihin açıcı kitaplardan biri...
Türkiye’nin ve dünyanın günlük olaylarına çok farklı, çok modern bir bakış...
Mükemmel bir üslup ve yazma kabiliyeti...
Şaşırtıcı bir kavram yaratma zekâsı...
Ve hepimizin önündeki günlük meselelere, konulara çok zeki bir bakış açısı...
Çıkardığım ikinci arya albümüne “Tek Kişilik Tarikat” adını vermiştim.
Hayatı boyunca insanın tek başına hem kendi şeyhi, hem kendi müridi olduğu bir inanma biçimini savundum.
Bu kitabın adı bana aydın olma konusunda da aynı şeyi hatırlattı.
........................
(*) Riva Şalhon: “Tek Satırlık Entel”, Doğan Solibri, Kasım 2020
TRUMP’IN HEZİMETİ ‘GÖBEĞİNİ KAŞIYAN ADAM’IN DA HEZİMETİ Mİ
TRUMP’ın seçimi kaybetmesinden sonra çok güncellik kazanmış bir soru.
Riva Şalhon’un kitabında “Modern Faşizm” başlıklı bir deneme var.
Trump’la doruğuna çıkan “popülizm”in “Evrim geçiren bir faşizm” olduğunu anlatırken, Hannah Arendt’ten aldığı cümleler bu soruya cevabı şöyle veriyor:
Trump’a destek veren kitleleri yönlendiren asıl duygu “gaddarlık ve cahillikten” çok “dışlanmışlık ve ezikliktir”...
*
Demek ki “post-Trump” döneminin meselesi bu insanları “göbeğini kaşıyan adam” olarak etiketlemek değil, o ezilmişliği ve dışlanmışlığı anlamaya çalışmak olmalıdır.
*
Tabii geriye bir de şu soru kalıyor:
Bu dışlanmışlık ve ezilmişlik, gaddarlaşmış, faşistleşmiş bir popülizmin gerekçesi mi, bahanesi midir?
Yani o dışlanmışlık duygusu ise bunu faşizme çevirmek için pusuda bekleyen popülist önderler, başbuğlar, ‘Duçe’ler, ‘Caudillo’lar arasındaki göbek bağını nasıl keseceğiz?
*
Bugünlerde mutlaka okunması gereken bir kitap...
‘AYLAKLIK HAKKI’ 65 PLUS’I PARALEL ‘Z KUŞAĞI’ YAPAR MI
AYNI kitaptan önemli bir bölüm daha...
Çocuklarının her dakikasını planlayan, onları hep bir yarışa hazırlayan “Antrenör anneler”...
Ve Bertrand Russell’ın 1950’lerde ortaya attığı “Aylaklığa Övgü” kavramının 2020 versiyonu...
Riva Şalhon, New York Times’tan şöyle bir alıntı yapmış:
“Bir kişinin içindeki potansiyelleri keşfetmesi için mutlaka durağanlığa (aylaklığa) ihtiyacı var...”
*
Düşündüm:
Acaba “pandemi” ve eve kapanmalar “65 plus” grubuna hiç ummadıkları bir “aylaklık hakkı” mı tanıdı?”
Eminim bu hakkı kullanan 65 plus grubu bir “Paralel Z kuşağı” ortaya çıkarabilirler.
Üstelik onların “antrenör anneleri” de yok artık...
En azından ben kendimde bunu görüyorum...
POST-TRUMP YÖNETİMİ
“TRUMP gitti ama Trumpizm ayakta...” Son günlerde bu cümle çok revaçta.
Dünya “postpopülist dönemi” nasıl yöneteceğini tartışıyor.
Şalom gazetesinin 18 Kasım tarihli son sayısında İvo Molinas’ın bu konudaki “Neopopülizm ve Trumpizm” yazısını da çok beğendim.
Bu konuda kafa yoranlara onu da tavsiye ederim.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Uğur Yurdakul
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Pelin Akaydın
Paylaş