Paylaş
“İlahi dinler şiddetin ve vahşetin aracı haline getirildiler...”
Not edin, çünkü bunu söyleyen herhangi biri değil.
Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez söylüyor bu sözü...
* * *
Diyor ki:
-“Hazreti Musa’nın mesajları, Siyonizm eliyle bir ideolojiye dönüştürüldü...”
* * *
Diyor ki:
-“Hazreti İsa’nın getirdiği rahmet mesajlarından tarihte onlarca defa haçlı seferi çıkarılabildi...”
* * *
Diyor ki:
-“DAİŞ, Boko Haram, El Kaide gibi birtakım örgütler marifetiyle İslam’ın rahmet mesajlarının nasıl çarpıtıldığına ve ilahi kitabın mesajlarını nasıl insanların kendi ideolojilerine alet edebildiğine hep birlikte şahit olduk.”
* * *
Demek ki, üç semavi dinin üçünün de başı dini siyasete alet edenlerle, kendi ideolojileri için çarpıtan ve istismar edenlerle, teröristlerle dertte...
* * *
Nihayet üç semavi dinin başındaki belayı, İslam’ı da hiç kollamadan, kayırmadan teşhis ettik...
Bu çok önemli bir adım....
Ama tamamlamak gerekiyor..
Hocam içerideki nefret dilini eli sopalı haydudu ne yapacağız
TESPİTLER ve teşhis doğru...
Doğru da eksik...
-Dini her gün günlük siyasete alet edenlere, kendi menfaatleri için siyaset bataklığında kirletenlere ne diyeceğiz...
-Bizi birbirimize düşüren, kutuplaştıran, birbirimizin yakasına sardıran bu nefret dilini önlemek için ne çare bulacağız...
-Ellerinde pompalı tüfek ve odunla insanların hayat tarzına, eğlencesine vahşice saldıranlara karşı caydırıcı bir dili ve kanun uygulamasını nasıl sağlayacağız...
-Her şeyden öte, İslam’ın adını bütün dünyada her gün karalayan IŞİD vahşilerine, El Kaide, Boko Haram çetelerine, canilerine, katillerine karşı bütün İslam âlemi olarak birlikte sesimizi nasıl yükselteceğiz...
Yani diyeceğim şu hocam.
Teşhis güzel de...
Çare nerede...
Sayın Başbakan dikkat edin burada bir tuzak var gibi
MERAK ediyorum, Başbakan’ın çevresinde hiçbir hukukçu yok mu şunu söyleyen:
“Sayın Başbakan bu dava ile bir tuzağa çekiliyoruz...”
* * *
-Can Dündar ve Erdem Gül hakkındaki iddia nedir?
“Devlet sırrını ifşa etmek ve casusluk yapmak...”
-Yarın hâkim önüne çıktıklarında, her ikisi de savcıya şunu sormayacak mı?
“Sayın savcı ifşa ettiğimiz devlet sırrı nedir?!
Cevabı şu:
“Suriye’ye gönderilen TIR’lardaki malzeme...”
* * *
-O zaman da haklı olarak şunu sormayacaklar mı: “Peki, sayın savcı, ‘devlet sırrı’ denilen malzeme nedir?”
Devlet onun da cevabını şöyle verecek:
“İnsani yardım malzemesi...”
-Bu defa, “sanıklar” haklı olarak hâkime dönüp şunu sormayacaklar mı?
“Sayın hâkim, çocuk bezi, bisküvi, gazlı bez ne zamandan beri devlet sırrı sayılıyor?”
* * *
Bu takdirde hâkimin yapacağı şey, davayı düşürmek olacaktır.
Bence hem Türkiye’nin hem de hükümetin en kârlı çıkacağı ihtimal bu olurdu.
* * *
-Ya savcı ve hâkim, o TIR’larda “devlet sırrı” bulunduğu gerekçesiyle tutuklamayı sürdürmekte ısrar ederse ne olacak?
O zaman bütün dünyanın önünde, devlet sırrı denen o karakutuyu açıp içinde ne olduğuna bakacağız.
* * *
Bütün dünyanın gözü savcı ve hâkimin üzerindeyken ne diyecekler?
“TIR’larda Suriye’ye götürülen silah vardı” mı...
Şamanlar aklandı mı
-DİYANET İşleri Başkanı, savaşların ve insani felaketlerin sorumlularını buldu. Museviliği, Hıristiyanlığı ve Müslümanlığı, kendi ideolojilerine çevirenler...
Bir de atom bombasını falan bulan sekülerler, yani laikler. Bu durumda, Şamanlar, putperestler, Budistler, Hindular ve ateistler aklandı mı...
O karakutu açılırsa ‘kozmik oda’dan daha beter olabilir
TIR karakutusu açılır, mahkemede, silah vardı noktasına gelinirse...
İşte o andan itibaren, Can ve Erdem, devlet sırrını ifşa etmek suçu işlediyse, yabancı bir ülkede savaşan taraflardan birine silah gönderen Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve devleti de insanlık suçu işlemiş duruma düşecektir.
Daha da kötüsü, dış dünyada, bu silahların “IŞİD’e gönderildiği” yolunda çıkan iftiralara inananların eline de en büyük kozu verecektir.
Ve dikkat, yeni fasılları açmaya başladığımız AB’de, Can ve Erdem’in yaptığına gazetecilik deniyor.
Ama silah gönderen ülkelere bakış öyle değil...
Osman hocam yani artık tam yağlı süt serbest mi
-FORTUNE dergisinin 1 Aralık sayısından küçük not: Amerika Birleşik Devletleri’nde tam yağlı süt ürünlerinin satışı 2015 yılında yüzde 3.4 ölçüde artmış. Buna karşılık yağsız süt ürünlerinin satışı yüzde 16, yarı yağlıların yüzde 2 oranında azalmış. Şimdi bu ne anlama geliyor?
Yumurta gibi tam yağlı süt de beraat mı etti...
Yoksa, artık bu rejimlerden gına geldi ve hepimiz “Koy ver gitsin mi” diyoruz...
Söz sizin Osman hocam...
Önceki akşam duydum
-İstanbul üçüncü havaalanı inşaatında, zemin sorunları hâlâ çözülemediği için, inşaatı yüklenen konsorsiyum, Enka Holding’i yardıma çağırmış.
-Doha’nın yeni havaalanında bütün lokum satış merkezlerini Divan kapatmış. Ayrıca Haremlik de çok güzel butikler açmış.
Paylaş