Söz konusu Cumhurbaşkanı, Milli Güvenlik Kurulu’nun son toplantısına başkanlık etmişse,
Uzunca bir süredir Terörle Mücadele Kurulu’nun başındaysa,
Ve düne kadar çok etkili bir dışişleri bakanı olarak görev yapmışsa,
Elbette onunla, ülkenin bir numaralı sorununu konuşacaksınız.
Dün bu konuşmanın, reklamcılık deyimi ile
"teasar"larını, yani cazip başlıklarını verdim.
Bugün o sohbetin içeriğini aktarıyorum.
Ancak konuşulanları yorumlamanıza yardımcı olacak bir okuma rehberi vermeliyim.
Çünkü biz soruları sorduk.
Cumhurbaşkanı bunların bir bölümüne cevap vermedi.
Ama bana göre vermediği cevapların önüne ve arkasına koyduğu anlamlı susmalar, mimikler vardı.
Sohbetin konuşulmayan bölümlerini, anlamlı
"es"lerini de aktarmaya çalışacağım.
Diyeceğim, bu sohbette söylenmeyenler, daha doğrusu
"susulanlar", söylenenlerden daha önemliydi.
Buna bir
"niyet okuma" diyebilir misiniz?
Gazetecilikte böyle bir tarz yok.
Ama 20 yıllık tecrübem bana diyor ki, evet bu
"es"ler anlamlıdır.
ERDOĞAN’IN MAHREM KONU DEDİĞİ ŞEY NEDİR
Önce Kızılcahamam toplantısında söylenen bir sözden başladık.
Başbakan AKP’nin toplantısında siyasi rakiplerini eleştirirken,
"Bize mahrem konuları söyletmek istiyorlar" anlamına gelecek bir söz etti.
Bu söz pazar günkü Hürriyet’in manşetiydi.
Acaba Başbakan bununla neyi kastetmişti?
Cumhurbaşkanı
Gül, bu soruya direkt cevap vermek yerine, önce geldiğimiz noktayı anlatmakla işe başladı.
"Türkiye işin şakası olmadığını herkese kabul ettirdi. İlk defa herkes Türkiye haklı diyor. Herkes teröriste karşı tavır koymaya başladı. Demokrasi terörü ve teröristi izole ediyor."
Ve bu durumun diplomatik ifadesi:
"Türkiye high moral ground’u yakaladı."
Tam Türkçesini dilbilimcilere bırakıyorum.
TERÖRİSTBAŞI’NDAN SONRA REHAVET
Arkasından son günlerin en çok sarf edilen cümlesi:
"Silaha başvururum dediğiniz andan itibaren, söyleyebileceğiniz hiçbir şey kalmıyor."
Ben yine
"mahrem konuları" hatırlatıyorum.
Yine direkt cevap yok ama dolaylı
"izah" var:
"Bir taraftan kararlı olacaksınız. Yani rehavete düşmeyeceksiniz. Bakın teröristbaşı yakalandığında bu hataya düşüldü. Terör bitti sanıldı. Oysa bitmedi."
Mahrem konuların ikinci ayağına geliyor:
"Ama bu kararlılık devam ederken demokrasiyi de zaafa uğratmayacaksınız. Halkın aidiyet duygusunu zayıflatmayacaksınız."
Cumhurbaşkanı
Gül, Terörle Mücadele Kurulu’nun başına geçtikten sonra, konuyla ilgili çok kitap okumuş.
Televizyona çıkıp konuşanlar arasında ciddi gördüklerini davet edip görüşlerini almış.
Hatta onların bir bölümüne raporlar hazırlatmış.
BAŞKALE’DEKİ PALETLİ AMBULANSLA YENİ DÖNEMBunların sonucunda 61 maddelik bir
"Eylem Planı" çıkmış.
"İletişim teknolojileri çok gelişti. Herkes nerede ne olduğunu biliyor. Böyle bir dönemde herkesin ülkesine sahip çıkmasını, ülkesine aidiyet duygusunu sağlam tutmasını sağlayacak işler var" diyor.
Mesela ne?
"Mesela devlet herkese eğitim verecek. Bu eğitimin bir dili olacak. Ama herkesin kendi kültürünü geliştirmesine, uygulamasına, yaşamasına da imkán sağlanacak. Geçmişte Kürtçe yasağı getirilmesi çok istismar edildi."
Tabii sadece bunlar değil.
Halkın yaşama imkánlarını da artırmak gerekir.
Gül bu konuda ilginç bir örnek veriyor:
"Geçenlerde Başkale’de gördüm. Karda kullanılan paletli ambulans getirilmiş. Düşünün biz o bölgelerde hep hastaların ilkel kızaklarla taşındığını gösteren görüntülerle büyüdük. Yine bir köyde anlattılar. Köye su gelmiş. Bütün köy sakinleri mezarlığa gidip, ’Kalkın ey ahali köyümüze su geldi’ diye kutlama yapmış."Cumhurbaşkanı Gül, sohbetin bu noktasında çok önemli gördüğü bir psikolojik noktaya dikkatimizi çekiyor:
ASKERE MAYININ YERİNİ GÖSTEREN KÖYLÜLER VAR
"Her şey, vatandaşımızı rencide etmeden yapılmalı" diyor ve ilginç bir bilgi veriyor:
"Terörist sınırdan geçiyor, kilometrelerce içeri giriyor. Bunu nasıl yapıyor? Elbette içerde kendisine yardım eden var. Ama siz kalkıp bölgedeki herkesi teröriste yardım eden kişiler gibi görürseniz çok yanlış yaparsınız. Çünkü askere çok yardım eden vatandaşımız da var. Bazı kritik yerdeki mayınların yerini, bizzat bölgedeki vatandaşlarımız askere gösterdi. Size şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bizim askerimizin mayınla mücadeledeki başarısı, Amerikalı askerlerin Bağdat’taki başarısından yüksek."
Cumhurbaşkanı’na kritik bir soru soruyoruz.
Son günlerde
Murat Karayılan’ın,
Cemil Bayık’ın yakalandığına dair çok sayıda dedikodu yayılıyor. Ayrıca
Barzani kayıp, kimse nerede olduğunu bilmiyor. Sorumuz şu: Acaba Türkiye’nin bölgede istihbarat zafiyeti mi var?
Terörle Mücadele Kurulu Başkanı olarak
Gül şu cevabı veriyor:
"Bilmez olur muyuz, elbette biliyoruz. Bölgede istihbaratımız iyi."
PKK IRAK’IN İÇLERİNE ÇEKİLİRSE NE OLUR
Bir kritik soru daha.
"Yeni bir eve dönüş yasası veya af söz konusu mu?"
"Kesinlikle yok" gibi katı bir cevap yerine, daha ölçülü, daha mesafeli bir cevap geliyor:
"Şu an sıcak bir çatışma var."
Soruyu tekrarlıyoruz:
"Terör örgütüne silah bıraktırmak için kapsamlı bir plan var mı?"
Yine temkinli bir cevap:
"Terör örgütü senin askerini kaçırıyorsa, eli silahlı geziyorsa bir şey yapamazsınız."
Son günlerde şöyle planlardan söz ediliyor. Mesela terör örgütünün silahı bırakarak, Irak’ın içlerine çekilmesi ile yeni bir dönemin başlayabileceği söyleniyor. Böyle bir şey var mı?
Cumhurbaşkanı
Gül "Hayır" demiyor, hepimizin dikkatini çekecek şekilde duraksıyor. Yüzünde sanki en uygun cevabı arıyormuş gibi bir ifade var.
Sonunda o cevap geliyor:
"Önemli olan bunların tehdit olmaktan çıkarılmasıdır."
Cevap şöyle devam ediyor:
"Teslim olacak çok insan var. Bölgeye ziyaretimde terör örgütüne mensup kişilerin yazdığı birçok mektubu, günlüğü okudum. Durumları hiç iyi değil."KRİTİK DEVLET SORUSU: ÖCALAN’LA KONUŞULDU MU
Cumhurbaşkanı’nı bulduk, en kritik devlet sorularını sormaya devam ediyoruz.
"Teröristbaşı kaç yıldır İmralı’da tek başına yatıyor. Hiçbir devlet yetkilisi onunla konuşup, etkilemeye çalışmadı mı? Bunu yapmak gerekmez miydi?
Gül bu soruya da cevap vermiyor. Yine belirgin bir duraksama ve
"es"...
Bu arada
Fehmi Koru atılıyor ve
"Galiba Çevik Bir konuşmuş" diyor.
Benim bildiğim bir kere de şimdiki MİT Müsteşarı gidip konuşmuştu.
Ya DTP’nin kapatılması?
"O konuda bir şey söyleyemem. Mahkemeler var" demekle yetiniyor.
Ordumuzla gurur duyuyorum
CUMHURBAŞKANI Gül, dün Fransa Başbakanı François Fillon’u Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği’nde kabul etti. Yaklaşık 1 saat süren görüşmenin ardından Gül basın toplantısı yaptı. Toplantıya Devlet Bakanı Mehmet Aydın ve Paris Büyükelçisi Osman Korutürk de katıldı. Le Figaro Gazetesi’ne de konuşan Gül, Türkiye’de sivil iktidar ile ordu arasında en ufak sorun olmadığını savundu, "Türkiye’nin o kadar güçlü bir orduya sahip olmasından çok gurur duyuyorum" dedi.
Sarkozy uçağına neden Hürriyet muhabirini aldı
CUMHURBAŞKANI sohbetin bu bölümünü şu cümleyle tamamlıyor:
"Yeni bir dönem başladı..."
Ve sohbetin sonuç bölümü.
"Türkiye bu işi mutlaka aşacak. Şu geldiğimiz noktaya bakın. Dünyanın önde gelen bütün yöneticileri birbiri arkasından Ankara’ya geliyor. Doların neredeyse yükselmesi için dua ediyoruz. Petrol 100 doları geçti. Bunu hissedeniniz var mı?"
Araya girip,
"Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy Çin’e gidiyor. Yanına Chirac döneminden 4 gazeteci alıyor, onlardan biri de Hürriyet’in Paris Temsilcisi" diyorum.
Gül tamamlıyor:
"Niye alıyor? Türkiye olduğu için, Türkiye’nin en büyük gazetesi olduğu için alıyor. Türkiye böyle gitsin, ilerde 3 Türk gazetecisi alacak."Çoğumuzun gözünden kaçan Ermeni bayrağı
TAM uçağa binerken Dünya Kupası kuralarında bizim gruba Ermenistan milli takımının da düştüğü haberi geliyor.
İki ülke milli takımları tarihlerinde ilk defa böyle ciddi bir yarışmada karşı karşıya gelecek.
Bir arkadaşımız, ABD ile Çin arasındaki yakınlaşmanın ping pong müsabakaları ile başladığını hatırlatıyor.
Bu arada Cumhurbaşkanı
Gül, birçok insanın gözünden kaçan bir şeyi hatırlatıyor:
"Biliyor musunuz Ermenistan’ın Türkiye’de bir daimi temsilcisi var. Ermenistan, Karadeniz İşbirliği Örgütü’ne üye ve İstanbul’da temsilcilikleri var. Ermeni bayrağı da o temsilcilik binasında dalgalanıyor."