HEPİMİZİN bildiği, hepimizin zaman zaman konuştuğu ama resmi olarak hiç bir zaman telaffuz edilmeyen bir ‘‘milli sırrımız’’ var.
Gelin artık bu sırrı aleni hale getirelim.
Adını koyalım ve üzerinde çok ciddi biçimde düşünelim.
Hepimiz biliyoruz ki, ülkemizde birtakım çevreler şu hesabı yapıyor:
‘‘Gelecek yıl sonunda Avrupa Birliği bize tarih vermezse bu defter bir daha açılmamak üzere kapanır. O zaman içeride birbirimizle baş başa kalırız. İnsan hakları vs. gibi konular rafa kaldırılır ve nihai bir hesaplaşma odur.’’
Evet, istenildiği kadar inkár edilsin, resmi ağızlar istenildiği kadar kilitlensin, hepimiz şunu çok iyi biliyoruz:
Bugün Türkiye'de bazı çevreler, hesaplarını ‘‘2004 sonrasında böyle bir hesaplaşma’’ üzerine yapmaktadır.
SESSİZ ÇIĞLIK GİBİ
‘‘Şu Avrupa defteri bir kapansın, biz size gösteririz’’ sloganı, sessiz bir çığlık gibi kulaklarımızı tırmalar hale geldi.
Adı konmayan, telaffuz edilmeyen bu stratejinin savaş alanı da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'dir.
Ve bu strateji etrafında dünyanın en tuhaf ittifakı kurulmuş durumdadır.
Bu ittifak bugünlerde KKTC'de çözümü engellemek için büyük bir mücadele veriyor.
İttifakın iki ayağından biri Ankara'da, öteki ise Brüksel'de.
İttifakın ortak amacı ise Türkiye'nin AB'ye girmesini engellemektir.
Bu gizli ortaklar için Türkiye'nin AB'ye girmesini engellemenin artık tek yolu kalmıştır.
TEK SORUN KIBRIS
Kıbrıs'ta çözümü engellemek.
Çünkü Türkiye, ev ödevinin imkánsız gibi görünen bütün maddelerini tek tek yerine getirmiştir.
Geriye kala kala Kıbrıs sorunu kalmıştır.
Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki hafta Brüksel'de bir açıklama yaptı.
Avrupa Birliği'nin gelecek yıl sonunda bize tarih vermemesi durumunda Türkiye'nin demokratikleşme planından vazgeçmeyeceğini söyledi.
Başbakan durup dururken neden böyle bir açıklama yapma ihtiyacı duydu?
Türkiye üzerine düşen bütün reformları adım adım gerçekleştirirken, 2004 Aralık ayı için ‘‘Yoksa olmayacak mı’’ sorusuna yol açan bu açıklamanın ‘‘şuur altı’’ acaba böyle bir ihtimale mi dayanıyordu?
Yani tuhaf ittifakın başarılı olması ve AB üyeliğinin engellenmesi ihtimaline karşı şimdiden ‘‘çıkış stratejisi’’ oluşturmaya yönelik bir cümle miydi?
Ben o ihtimali şu an için düşünmek istemiyorum.
O nedenle, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini gerçekten isteyen insanların da artık bu tuhaf ittifakın karşısına çıkması gerektiğine inanıyorum.
Çünkü onların bir nihai hesabı varsa, bizim de bir nihai hesabımızın olması gerekir.
Bu ülkenin ‘‘muasır medeniyetler’’ seviyesine çıkmasını isteyen herkesin bugünlerde şu hesabı yapması gerekir.
Biz ülkemizin, çocuklarımızın, torunlarımızın medeni bir coğrafyada yaşamasını gerçekten istiyor muyuz, istemiyor muyuz?
ONLAR YAPIYOR
Türkiye'nin geleceğini değil de, kendi statükosunu düşünen insanların oluşturduğu tuhaf ittifak, AB üyeliğini engellemek için elinden geleni yapıyor.
İnanılmaz bir demagoji, akla hayale sığmaz bir iftira ve hakaret kampanyası sürüp gidiyor.
Çözüm arayan insanları ‘‘ver kurtulcu’’ olarak karalayıp, en küçük uzlaşma girişimini bile ‘‘taviz vermek’’ olarak niteleyip yerin dibine batıran zihniyet dimdik ayakta.
Ama çocuklarını, torunlarını düşünenler?
Onların artık tarihi bir manifestoya imza atma zamanları geldi.
Avrupa Birliği artık menzilimize girmiş durumda.
Elimizle uzansak tutabileceğimiz bir mesafede.
Bizi Ortadoğu'nun hepimizi bitap düşüren istikrarsız, kavgacı ikliminden kurtaracak yepyeni bir coğrafya ve ufuklar bekliyor.
Sadece bizi değil, KKTC halkını da bekliyor.
NİHAİ HESAPLAŞMA MI
Hayat kalitemizi, toplumsal standartlarımızı, şehir ölçülerimizi, yaşam tarzlarımızı özlediğimiz hizaya getirecek yolun sonundayız.
Kapı, önümüzde aralık duruyor, itip gireceğiz.
Bunu başarmak için ihtiyacımız olan tek şey, tuhaf ittifakın ortakları kadar azimli, arzulu ve motive olmak.