Paylaş
Açıkça söyleyeyim, parti mitingleri de, parti kongreleri de bana artık eskimiş bir siyaset anlayışının nostaljik kalıntıları gibi görünüyor.
Ancak son 24 saatte iki ayrı partide iki ayrı gelişmeye baktım ve yazmaya karar verdim.
*
AKP kanadında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir cümlesi: Ve arkasından yeni AKP yönetimine giren bazı isimler bana umut verdi.
*
Öğleden sonra ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması...
“Gelin helalleşelim ve yeni bir Türkiye kuralım” mesajı... “Herkes hata yapabilir. Yeni bir siyaset anlayışını birlikte inşa edebiliriz” sözleri... Son günlerin en önemli cümleleri bunlar...
Hayal mi kuruyorum...
Kurmak istiyorum.
Çok mu safım... Saf olmak, inanmak istiyorum.
*
Ama herkese aynı duyguyu tavsiye ediyorum.
Hayal kurun... Saf olun... Bir şeye inanın...
Kurtuluşumuz burada...
Bugün önce AKP’de yönetime gelen yenilerden başlayacağım.
2) CUMHURBAŞKANI’NIN BİR CÜMLESİNİ NOT ETTİM
CUMHURBAŞKANI Erdoğan kongrede “Artık dostlarımızı arttıracağız” dedi...
Bence iyi bir cümle...
Ayrıca konuşmada bölge ülkeleri ile ilgili ağır ifadelerin olmaması da güzel bir işaret.
Bunu da dış politika meselelerinin artık iç politikada daha dikkatle kullanılacağı biçiminde yorumladım.
Kısaca bunları Türkiye’nin yalnızlığını azaltacak adımların atılacağı şeklinde yorumladım.
3) ‘DÜŞMAN AZALTIP DOST ÇOĞALTALIM’ DİYEN URLALI HEMŞERİM DE GİRDİ
BAŞINDAN beri Binali Yıldırım’ın sakin ve barışçı üslubunu seviyorum. Kısa başbakanlığı sırasındaki “Düşman azaltıp, dost çoğaltma” sloganını çok umut verici bulmuştum.
Aynı zamanda “iş yapan” bir insandır. Tabii bir de şu var.
Binali Bey İzmir belediye başkan adayı olduktan sonra Urla’dan ev aldı.
Yani Urlalı bir hemşerimin yönetime girmesinden bu nedenle de memnunum.
Partide Erdoğan sonrasında en üst iki görevden birine onun gelmesini de sevdim.
4) KULİN’İN ‘PARTİ KAPATMAK YANLIŞ’ DİYEN MEKTUP ARKADAŞI DA YÖNETİMDE
AYŞE Böhürler muhafazakâr kanatta eskiden beri en ilgiyle izlediğim aydınlardan biri.
Olaylara yaklaşımında hep adil bir duruşu var.
Barışçı bir üslup kullanıyor. Yaptığı televizyon programında konuşmacı seçiminde hiçbir zaman fanatik ve tarafgir bir tercihe yönelmiyor. Bana göre muhafazakâr kanadın en etkili kadınlarından biri.
Son olarak yazar Ayşe Kulin’le açık mektuplaşması çok konuşuldu.
Kamuoyu önünde birbirlerine söz verdiler:
Birileri çıkıp Ayşe Kulin’in başını zorla örttürmeye, bir başkaları ise Ayşe Böhürler’in başını zorla açtırmaya kalkarsa... Birbirlerine destek olacaklar.
En önemlisi de “Parti kapatma yanlış” diyebilen bir entelektüel.
Yönetime girmesi elbette çok iyi oldu.
5) FESTİVAL AFİŞİNE LİLİTH’İN TABLOSUNU KOYDURAN BAŞKAN DA YÖNETİMDE
PARTİ yönetimine girenlerden biri de eski Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel. Onu Antalya’ya ilk defa belediye başkanı seçildiği günden beri izliyorum. Partizan olmayan tutumu ile herkese açık bir siyaset anlayışı var. Yapıcı bir insan. Müzikle ilgileniyor. Piyano çalıyor. Bence yönetime girmesi herkes için iyi oldu.
İstanbul Sözleşmesi’nin tartışıldığı şu günlerde onun da geçmişinde güzel bir kadın hikâyesi var. Antalya Film
Festivali’nin afişine Ahmet Güneştekin’in “Lilith’in İntikamı” adlı çalışmasını koydurdu. Lilith, “İkimiz de topraktan yaratıldık ve eşitiz” diyerek Adem’e karşı çıkan belki de ilk MeToo kadını.
Eşitlik uğruna cennetin bütün nimetlerini reddeden bir savaşçı... İşte o tabloyu afişe koyduran insan da AKP yönetiminde.
6) ‘İKİ KIZIMIN BAŞINI KİMSE ZORLA ÖRTTÜREMEZ’ DİYEN BAŞKAN DA YÖNETİMDE
MEHMET Özhaseki, Kayseri Belediye Başkanlığı’nda yaptığı güzel ve cesur şehircilikle hepimizin ilgisini çekmiş bir siyasetçi. Özellikle son seçimde Ankara Belediye Başkanlığı’na adaylığını koyduktan sonra daha da iyi tanıdım. Bana göre muhafazakâr kesimin en yapıcı insanlarından biri.
Belediye başkanlığı sırasında yaptığımız sohbette bana neler demişti:
Demişti ki: “Görün bakın Ankara’da öyle şeyler yapacağım ki CHP’li başkanların bile rol modeli olacağım.”
Demişti ki: “Toplumun her alanında siyasetten başlayıp mesleklere kadar büyük bir değişim arzusu var. Bunu anlamayanlar kaybolup gider.”
Demişti ki: “Eğer bir şehirde kültür, sanat, spor, meşru eğlence, müzik olmazsa o şehir kocaman bir huzurevine döner. Ankara eğlencesini kaybetmiş.”
Demişti ki: “Bu şehirde Kızılderili müziği bile çalacak.”
Demişti ki: “Evlendiğimizde eşimin başı açıktı, sonra kendi isteği ile örtündü. Çok aydın bir insandır. Üç kızım var. Birinin başı örtülü, ikisininki açık. Bu dünyada kimse ne iki kızımı kendi isteği dışında başını örtmeye zorlayabilir, ne de öteki kızımın başını açmaya zorlayabilir.”
İşte o gün bana bunları söyleyen bir siyasetçi AKP yönetimine girdi. Önemli bir kazançtır.
HER GÜN SERGİNİN ÖNÜNDE KUYRUKTA BEKLEYENLERE SAAT 15.00’TE NE DENİYOR
SERGİNİN ikinci günü gezmeye giden Mustafa Taviloğlu, bana binanın üstünden çekilmiş bir fotoğraf attı.
Aşağıda galerinin kapısından başlayıp gerilere doğru uzayan ve sonra bir sokak arasında kaybolan uzun bir kuyruktu bu...
Refik Anadol’un Plevneli Galerisi’nde açılan “Makine Hatıraları: Uzay” sergisinin kuyruğu...
*
Refik Anadol, Ahmet Güneştekin’le birlikte Türkiye’nin yurtdışında en iyi tanınan sanatçılarından biri...
Yıllar önce Sabancı Müzesi’nde açılan Picasso sergisinden sonra gördüğüm en uzun kuyruktu bu...
Galerinin sahibi Murat Pilevneli anlattı.
Her gün öğleden sonra saat 15.00 civarında kuyrukta bekleyenlere artık beklememelerini söylüyoruz.
Pandemi nedeniyle izlemeye gelenler ikişer üçer kişilik gruplar halinde salonlara alınıyorlar...
O nedenle belli bir saatte kuyruğun belli bir noktasından itibaren bekleyenlere şu söyleniyor:
“Artık beklemeyin...”
Pandemi nedeniyle insanlar salonlara ikişer üçer kişilik gruplar halinde alındığı için, bir noktadan sonra beklemenin yararı olmuyor.
*
Refik Anadol son yıllarda çoğumuzun hayranlıkla izlediği bir video tasarım sanatçısı...
Los Angeles’ta oturuyor ama Türkiye’de de bir ekibi var.
Onun gezdiğim ilk sergisi beynin hareketleri üzerineydi.
Çok etkilenmiştim.
Ama bu defaki artık onu da kat kat aşmış...
BU BİR SERGİ DEĞİL, ADINI KOYAMADIĞIM BAŞKA BİR ŞEY
Önceki gün seyrettiğim bu “şeyi” bir sergi olarak nitelemek yanlış.
Yapay zekâ, yaratıcılık ve mimarinin kesiştiği noktada bambaşka bir şey bu...
Sanatın yepyeni ve çok yaratıcı bir formu.
*
Sanat böyle olunca “galeri” kavramı da değişiyor.
Dolapdere’deki bu mekân artık bildiğimiz bir galeri değil. İçindeki sanatla bütünleşerek, onun ayrılmaz parçası haline gelmiş bir tasarım bu mekân.
Yani mekân da sanat olmuş.
*
Eser ve mekân böyle dönüşünce, sanatın karşısındaki insan da bulunduğu yerden ayrılıp artık bu bütün gösterinin parçası haline geliyor...
*
Sonunda sanat sadece estetik bir şey olmaktan çıkıp aynı zamanda bir tür meditasyona dönüşüyor.
ADINI VEREREK SPONSORLARA TEK TEK TEŞEKKÜR ETMEK İSTİYORUM
TEKNOLOJİSİYLE, müziğiyle, video enstalasyonlarıyla, mekânıyla çok büyük bir proje bu...İddia ediyorum daha şimdiden bu yılın en önemli sanat olayı.
Sadece Türkiye’de değil, pandemiden bitap düşmüş dünyada da çok konuşulacak, ses getirecek ve İstanbul’un adını anlatacak bir olay.
Böyle bir projenin altından bir galerinin tek başına kalkması mümkün değil.
Belki de 1 milyon dolara kadar uzanabilecek devasa bir proje... Pandeminin ortasında, yani bütün bütçelerin kısıldığı bir dönemde bazı kuruluşlar bu projeye destek vermişler.
O nedenle fahri ombudsmanların parmak sallamalarını zerre kadar umursamadan bu projeye destek veren 3 temel sponsorun adını vereceğim.
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi...
Borusan Otomotiv...
Samsung...
Bunun dışında küçük sponsorlar da var...
Hepsine çok teşekkür ediyorum.
Sadece sanata değil, Türkiye’ye de çok büyük hizmet yapmışlar.
İLK ‘ZOOM’SUZ CUMA’ VE ‘HAPPY HOUR’UN DÖNÜŞÜ
SON zamanlarda hangi arkadaşımı arasam “Zoom toplantısındayım” diyor. Dün New York Times’ta okudum.
Şirketlerde bir “Zoom yorgunluğu” başlamış.
Ne yalan söyleyeyim bende bile başladı.
İşte o nedenle “Zoom free friday” kavramı doğmuş.
Yani “Zoom’suz cuma...”
İlk uygulayan da Citibank olmuş.
Bundan böyle pandemik yorgunluğu önlemek için cuma günlerine hiç Zoom toplantısı koymayacaklarmış.
Belki Zoom yerine cuma akşamüzerleri yapılan “happy hour”lar için bir formül de bulunabilir.
Yarın ve pazar günü bu köşede
SAKURA HAFTA SONU ÇOK EĞLENCELİ KONULAR
YANIMDAKİ BORNOZLU KADIN KONUŞACAK MI: Sharon Stone’un çok tartışılan hatıra kitabında benimle Los Angeles’ta geçirdiği o bornozlu günü ve geceyi de anlatıyor mu...
ÖĞLE YEMEĞİNDE KAÇ KADIN: Dünyanın en stil ikonu aktörü Steve McQueen her gün öğle yemeği saatinde kaç kadınla birlikte oluyordu. Manson çetesinin katliam gecesinde ölmekten kimin sayesinde kurtuldu.
POST PANDEMİ NİŞANTAŞI VE BAĞDAT CADDESİ: Nişantaşı ve Bağdat Caddesi’ni pandemi durgunluğundan kurtaracak iki mekân hangisi olabilir.
DÜĞÜN ŞARKICILARI NASIL KURTULACAK: Pandemide işsiz kalan Meksikalı Mariachi’ler (düğün orkestraları) kurtuluşu nerede buldu.
ERKEK VE KADIN GİYİMİNDE DEVRİM: Geçen çarşamba kadın ve erkek giyim tasarımında yaşanan devrim neydi? Kim yapmıştı bu devrimi.
BU TABLODA HZ İSA’NIN YERİNE HANGİ ROCK STARINI OTURTURSUNUZ: Ünlü rock müzisyenlerinin “Son Yemek” tablosunda tam ortada Hz. İsa’nın oturduğu sandalyede oturan ünlü rock starı hangisidir?
Mick Jagger mı, Bono mu, Jim Morrison mu, Jimmy Page mi, Kurt Cobain mi...
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Paylaş