ÖNCEKİ akşam gece yarısına az bir zaman kala, New York’un yükselen semti Meat Packing’deki Apple mağazasının önüne genç bir adam geldi.
Elindeki şeyi, yere bıraktı ve geldiği gibi sessizce oradan ayrıldı. Bıraktığı şey, bir elmaydı. Bildiğimiz bir elma. Bir tarafından küçücük bir ısırık alınmıştı. O ısırık, sıradan bir elmayı “Apple” yapan “şey”di... Elmadan alınan o küçücük ısırık, hayatımızdaki en önemli değişiklikleri anlatan bir sembol haline dönüştü. * * * Steve Jobs kimdi? Bir faninin hayatını anlatacaksak, içinden az kalsın “Köprüaltı çocukları” dramı çıkacak bir hayat. Tanımadığı Suriyeli bir baba, Amerikalı bir anne... Evlatlık verildiği anne ve babanın olağanüstü ihtimamı. Şam’ın sıradan bir mahallesine götürecekken, son anda vazgeçip, onu teknolojinin Kâbe’si Cupertino’ya götüren alınyazısı.. Üniversiteyi bitirmemiş. New York Times’a göre, bir hardware mühendisi değil. Software programcısı da değil. Kendine hiçbir zaman yönetici dememiş. Bir lider... Bir yenilikçi. Bir vizyoner. Bir hayat değiştirici. “Köprüaltı Çocukları” romanından fırlamış bir garaj çocuğu... * * * Ecelin bekleme odasında bile aylaklığı kabul etmeyen, boş durmayan insandı. Can çekişmenin kanunlarını yeniden yazmıştı. Kanserle mücadele ettiği 8 yıla bütün dünyayı bir daha geri dönmeyecek şekilde değiştiren 2 büyük icadı sığdırmıştı. Bir yandan ölürken, bir yandan da iPhone ve iPad’i bulmuştu... * * * Kimimiz için Mac’ı bulan insandı. Mouse’un kâşifiydi. Kimimiz için iPod’u... Kimimiz için iPhone’u; Kimimiz için ise iPad’in mucidiydi. Benim için ise “shuffle”ın kâşifiydi. Yani hepimize “karıştırma sanatını” hediye eden büyük dâhi. Müziğin müesses nizamını yıkan büyük devrimci. Bize zorla kabul ettirilen müzik hiyerarşisini altüst eden, müzikal kastları yıkıp geçen, plakların, CD’lerin 3 günde monotonlaşan sıralamalarını bozan isyankârdı. Yani bizlere, “Sen karışma, ben karıştırırım” duygusunu ve hakkını veren liderdi. Tarihin tanıdığı en büyük kültür devrimini o yapmıştı. Mahler’in yanına Orhan Gencebay’ı oturtan; Caravaggio’nun sağına Andy Warhol’u, onun önüne Bob Dylan’ı yerleştiren oyun bozucuydu. “Toy Story”de oyuncakları bile isyana çağıran “shuffle” ruhların sufisiydi... Beklenen bir ölümdü. “Bir gün bu işleri yapamayacak hale gelirsem, bunu size ilk söyleyecek olan insan ben olacağım” demişti. Sonra “O günün geldiğini” ilan etmişti. Ölümü hiçbirimiz için sürpriz olmadı. Ama hiçbir normal ölüm, onunki kadar hayretle karşılanmadı. Çünkü Steve Jobs hayatımızı değiştirdi. Fena halde değiştirdi... * * * 20’nci yüzyılı Hitler gibi, üstelik seçimle gelmiş diktatörler açmıştı. 21’inci yüzyılı ise garaj çocukları açtı. 56 yıllık bir hayata, ecelin daha da kısa arka odalarına, yüzyılların bile dar geleceği buluşları sığdırdılar. Ve hepimize öyle olağanüstü bir shuffle mirası bıraktılar ki; Artık kimse mani olamaz... Hep birlikte John Lennon’un “Imagine”ını söyleyeceğiz. Durmadan hayal kuracağız. Ve haykırmaya devam edeceğiz: “Siz karışmayın, biz karıştırırız...”