Paylaş
Karşısındakilere, yüzündeki en muzip ifadeyle soruyor:
“Çalıştığınız yerde hiç patronunuza âşık oldunuz mu? Eminim, aranızda böyle birileri vardır.”
* * *
Tabii kimse elini kaldırıp, “Evet, ben oldum” demeyince devam ediyor:
“Merak etmeyin, olduysanız da hiç mesele değil...”
Kısa bir sessizlik...
* * *
Aynı muzip ifadeyle ekliyor:
“Hiç mesele değil, ama bir şartla...”
Keyfini çıkararak bekliyor ve son vuruşu yapıyor:
“Âşık olduğunuz patron Amerika Birleşik Devletleri Başkanı değilse...”
İşte o zaman durum karışıyor.
* * *
Bu sözleri söyleyen kadın Monica Lewinsky...
Başkan Clinton’la yaşadığı kısa süreli ilişki yüzünden bütün hayatı etkilenen kadın.
Geçen akşam reklamcı Necati Özkan ve MediaCat dergisini çıkaran Pelin Özkan’la yemek yedim, onlar anlattı.
Geçen yaz çok önemli bir olayı atlamışım.
Bu yıl haziran ayında yapılan Cannes Lyons Yaratıcılık Festivali’ne konuşmacı olarak çağrılan kişilerden biri Monica Lewinsky’ymiş..
Daha önce TED Talks’ta da konuşmuş.
Bana göre mükemmel bir ‘bireysel kriz yönetim dersi’ vermiş...
Hepimizin dibe düştüğü anlar var.
Hepimizin bazen kendimizi yapayalnız, terk edilmiş hissettiğimiz, her şeyin bittiğini sandığımız anlardır bunlar.
Gelin size bugün bunu anlatayım.
Adınız şıllık, fahişeye çıkmışsa etekteki sperm lekesi nasıl temizlenir
“HENÜZ 22 yaşındaydım. Belki şu salonda bulunanlardan bazıları da o yaşlarında benzer şeyler yaşamıştır. Benim şanssızlığım bunu Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ile yaşamamdı...”
Sözlerine böyle başlıyor.
* * *
“İmkânsız bir aşkla ilgili olarak içine düştüğüm o unutulmaz hata; siyasi, hukuki ve medyatik olarak beni görülmemiş bir girdaba sürükledi.”
* * *
O güne kadar kimsenin tanımadığı biriyken, birden dünya çapında aşağılanan biri haline geldi.
“1998’de her şeyimi kaybettim. İtibarımı, onurumu, hatta hayatımı...”
* * *
Adının geçtiği 120 rap şarkısı bestelenmiş.
Bu utançtan kurtulmanın tek yolunun intihar olduğunu düşünmüş.
Ancak annesi ve babası onu bu saplantıdan kurtarmak için servetlerini harcamış.
* * *
“Şu anda yok edilmiş bir markayı dinliyorsunuz...” diyor.
Konuşması bittiğinde salon ayakta alkışlıyormuş.
* * *
Dünyanın en büyük reklam network’lerinden biri olan Ogilvy and Mather’in yöneticisi sahneye gelip dijital âlemde insanlar için yapılan linç kampanyalarına karşı bir hareketi başlattıklarını ilan etmiş.
* * *
Atladığım bu konuşmayı, Necati Özkan’ın Radikal’de 27 Haziran günü yazdığı yazıdan özetledim.
Çok çarpıcı bir bireysel kriz yönetim örneği.
Bir kere daha şunu öğrendim:
Bazen en dip, ayaklarımızı en sağlam biçimde yere vurup tekrar yukarı doğru fırlama fırsatı verebilir insana.
Yeter ki, “Nerede yanlış yaptım” sorusuna doğru cevabı verecek cesaretiniz ve özgüveniniz olsun.
Ünlü ve güzel kadın, aldatan kocasına niye teşekkür etti
-FRANSA’nın ünlü şarkıcısı Johnny Hallyday’in eşi Laeticia geçenlerde Paris Match dergisine aynen şöyle konuştu:
“Beni aldattığı için Johnny’ye teşekkür ettim. Çünkü bu aldatma evliliğimizi kurtardı.”
Hayret etmedim ama ilginç geldi.
-Şöyle devam ediyor:
“Çünkü beni aldatması, bana kadınlığımı hatırlattı...”
Bence bu cümle daha ilginç.
Ancak ne anlama geldiğini tam açmamış.
Belli ki arkasında hafif intikam kokan bir kinaye de var.
-Şöyle devam ediyor:
“O sıralarda çocuğumla çok meşguldüm ve hayatımda bir erkek olduğunu unutmuştum.”
* * *
Buna karşılık Johnny Hallyday, birlikte hayatını yazdığı Philippe Manoeuvre’a şöyle bir şey söylemiş, onu da önceki hafta Closer dergisinde okudum:
“Bir erkek bütün hayatınca hep karısı ile yatamaz...”
* * *
Hatırlatayım; Johnny 72, eşi Laeticia 40 yaşında...
Johnny Hallyday, geçirdiği bir hastalık sonucunda uzun süre komada kalmıştı.
Anket: Siz bu tuhaf ilişkiyi nasıl değerlendirirsiniz
JOHNNY ve Laeticia’nın sözleri, muhafazakâr kesimde bazılarının, fiilen yaşadığı ama resmen asla kabul etmediği bir durum ...
Sizi bilmem ama, benim görüşüm şu:
-BİR: İnsana ait hiçbir şey beni şaşırtmaz...
-İKİ: Bir erkek ve bir kadın arasındaki ilişki kozadır. Dışarıdan bakan asla anlamaz.
-ÜÇ: Hayat bana çok acı tecrübelerle, kimseyi yargılamamayı öğretti.
En sevdiğim 7 kötü karakter
Ahmet Tarık Tekçe
BEN sinemada kötü karakter hastasıyım.
Çocukluğumda Ahmet Tarık Tekçe’nin bir trafik kazasında öldüğünü öğrendiğim gece sabaha kadar ağlamıştım.
Hayran olduğum ilk kötü karakterdi o...
Çünkü kötüler olmadan iyiler de olamaz...
Dün en sevdiğim kötü karakterlerin listesini çıkardım.
Gary Oldman
-MÜZİKSEVER KÖTÜ
Norman Stansfield: “Leon” filminin, gözünü kırpmadan adam öldüren kötü polis şefi.
Çünkü: Adamım Gary Oldman oynuyor.
Çünkü: Beethoven hastası ve hakkında hiçbir şey bilmediği adamı, sırf Mozart seviyor diye öldürebiliyor.
Mickey Rourke
-YARDIMSEVER KÖTÜ
Marv: “Sin City”de Mickey Rourke’un oynadığı içine kapanık karanlık tipi.
Çünkü: Mutsuz şekilde barda otururken, yanına gelen hiç tanımadığı bir insan, yolda saldırıya uğradığını söyleyince, haklı-haksız, doğru-yanlış demeden, “Hadi gidip intikamını alalım” diyor ve onları dövüyor, öldürüyor.
Kevin Spacey
-MİZAHSEVER KÖTÜ
David Harken: “Patrondan Kurtulma Sanatı” filminin psikopat patronu.
Çünkü: Kevin Spacey harika oynuyor.
Çünkü: Yanında çalışanları kahredici bir mizahla aşağılıyor, eziyor.
Heath Ledger
-ŞEYTANİ KÖTÜ
Joker: “Batman” filmlerinin, iyi adamı hep gölgede bırakan harika kötü karakteri.
Kararsızım: Jack Nicholson mu, yoksa Heath Ledger mi? Galiba ikisine de hayranım.
Çünkü: Şeytani bir karakterin, hayatımız için ne kadar gerekli, ne kadar eğlenceli olabileceğini gösteriyor.
Christoph Waltz
-ÜÇKÂĞITÇI KÖTÜ
Albay Hans Landa: “Soysuzlar Çetesi” filminin SS subayı.
Çünkü:
Christoph Waltz harika oynuyor.
Çünkü: Her döneme ayak uyduran, Nazileri bile anında satan, kurnaz mı kurnaz, üçkâğıtçı mı üçkâğıtçı, dönek mi dönek bir karakter.
Gaear Grimsrud
-COOL KÖTÜ
Gaear Grimsrud: “Fargo” filminin hiç konuşmayan, durmadan sigara içen kötü karakteri.
Çünkü: son sahnede, televizyon seyrederken konsantrasyonunu bozan arkadaşını, bacaklarından tutup hızara sokarak, kereste tozu haline getirdiği sahne unutulmazlar arasına girdi.
Sizce ben mi daha komiğim, yoksa Cem Yılmaz mı
BİLİYORSUNUZ ben iflah olmaz bir Cem Yılmaz hayranıyım.
Geçen hafta onun zekâsına bir kere daha hayran oldum.
Brand Week haftasında konuşma konusu şuymuş:
“Ben neden komedyenim de siz değilsiniz...”
Konuşmasına şu cümleyle başlamış:
“Her sahneye çıktığımda her konuyu bildiğime dair bir his geliyor bana ve bu da beni komik yapıyor...”
Ha yaşayasın Cem, kendim dahil bütün köşe yazarlarına niye bu kadar çok güldüğümü de açıkladın bana...
Biri çıkıp seçim öncesi tahmin yazılarımızdan tek kişilik bir gösteri yapsa, epey güleriz.
Paylaş