Paylaş
Borges çok sevdiğim bir hikâyesinde, Anadolu'nun doğusunda yaşamış hayali bir uygarlıktan söz eder.
Bu hayali uygarlığın en önemli özelliklerinden birini de şöyle tarif eder:
‘‘Onlar sıfırları iki gibi yazarlarmış.’’
Bu hikâyeyi ne zaman hatırlasam kafam karışır, kendi kendime şu soruyu sorarım:
‘‘Acaba sıfırlar iki gibi yazılsa hayatımızda neler değişirdi?’’
* * *
Dün bu soruyu yine sordum, cevabını yine aradım.
Ama bu defa soruyu aklıma getiren Borges'in hikâyesi değil, bir matematikçinin ölümü oldu.
Bir sayı filozofunun, bir rakam bilgesinin ölümü.
Bir matematik ermişinin aramızdan sessizce ayrılışından dolayı hatırladım.
Hatırladım ve o soruyu yine sordum:
Daha doğrusu, bu defa soruyu tersinden sorma ihtiyacını da duydum.
İkiler, üçler, beşler, dokuzlar aniden sıfır gibi yazılmaya başlasa ne olurdu?
Hayatımızın en büyük varlıkları, melun bir gecede, hazin bir sabah vaktinde sıfır gibi yazılmaya başlasa ne olurdu?
Hemen herkesin müktesebatında, küçük ruh prehistoryasında, büyük rakamların bir anda sıfırlandığı, muazzam yaşanmışlıkların bir cümlede hiçlendiği anlar vardır.
Öyle anlarda, hayat denen yüz bin haneli sayılar bir anda sıfıra inmiş gibi gelir.
Sıfırlar bazen yanına sıfırlar eklenerek bir hüzün kara deliği gibi büyür, büyür ve insan bu girdaba kapılıp gider.
Geriye derin bir melankoli kalır. Tutkular sıfırlanırken, melankolinin katsayıları kareler, küpler gibi artar ve artar.
* * *
Türkiye önceki gün büyük bir sessiz insanını kaybetti.
Arf teoreminin hoş, sempatik, sessiz mucidi Cahit Arf aramızdan kayıp gitti.
Tıpkı yaşadığı hayata verdiği o sessiz fon müziği gibi, kimseyi rahatsız etmeden, kimseyi kızdırmadan, sayılar âleminin uzayında kayboldu.
Belki çoğumuz bu ismi, aramızdan ayrıldığı gün işitti.
Belki daha önce bir, bilemediniz iki defa duydu. Sonra unutup gitti.
Belki onu, sadece akademik dünyanın yalnız ve içbükey insanları olan matematikçiler tanıyordu.
Ama o, sayılar âleminin gerçek ermişi olarak, bizleri kendine mürit haline getirmeyi başardı.
Büyük bölümümüz, onu hayatımızda hiç tanımadık. Sadece uzaktan, gıyabında tanıdık.
Onun sayılar dünyasındaki başarılarını kendi başımıza alkışladık.
* * *
Cahit Arf, sessizliği yaşamayı bilen, sükûneti seçmiş, tenhalıkları iskân etmiş bir bilim adamıydı.
Türkiye'ye gurur veren, sessiz devlerden sadece birisiydi.
Medya ışıklarına çıkamayan, çıkmamayı seçen, o en güzel tenhalıkların ahalisindendi.
‘‘Türkiye seninle gurur duyuyor’’ sloganlarının işportadaki taklit malların fiyatına düştüğü bu ülkede, bu sözleri gerçekten hak eden, o sözlerin gerçek mal sahibiydi.
Heyhat, o sözler artık sonradan görme bir kalabalık tarafından gasp edildi, ayağa düşürüldü.
Cahit Arf'lara hiçbir şey kalmadı.
Onlara başka şeyler bulmak gerekti.
Ama emin olun, onu tanıyan, onun gibileri tanıyan bir avuç azınlık, hak ettikleri gerçek sloganları bir gün mutlaka bulacak.
* * *
Hep o tuhaf soru...
Bir gün ikiler, üçler, beşler, sekizler, sıfır gibi yazılsa ne olurdu?
Acaba ne olurdu?
Hayatın aynasına bakıyorum. Orada bazı insanlar görüyorum. Kostümlerinin üzerindeki ibrelerde, 9 rakamları, 999 rakamları görüyorum.
Ama o deriyi kaldırınca altından koskocaman bir sıfır çıkıyor.
Sonra Cahit Arf'ların sayılar, saygılar dünyasına bakıyorum.
Gerçek ibreleri 9'lar, 99'lar, 999'larda dururken, onlar kimliklerine o inanılmaz mütevazılıklarıyla sıfır rakamı yazdırmışlar.
Sakın onlara inanmayın. Hayatınızda bir kere olsun kandırılmayı, aldatılmayı reddedin.
Çekin alın o alçakgönüllülük şalını onların üzerinden. Gerçek sayıları hürriyetine kavuşturun. O mütevazı sıfırların başına siz 1 rakamını ekleyin.
O kara delikler, onlarla, binlerle, yüz binlerle, milyonlarla, katrilyonlarla dolsun.
Belki mütevazılık onların hakkıydı.
Ama o mütevazılığı kabul etmek, sizin asla hakkınız değil.
* * *
Borges'in hikâyesine dönelim.
Bu uygarlıkta, Türk uygarlığında, bir gün, hak edilmiş mütevazılığın sıfırları, dokuz gibi, doksan dokuz, dokuz katrilyon gibi yazılsa ne olurdu?
Acaba ne olurdu?
Paylaş