Ertuğrul Özkök: Şeytan yine bana dadanıyor






Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

PUŞKİN'in ‘‘Gizli Günce’’sini okurken, o hain soru yine aklıma takıldı. Bazen kendi kendime sorarım. Acaba çok samimi ve sansürsüz biçimde hatıralarımı yazabilir miyim?

Sorarım ve nedense buna samimi bir cevap da veremem.

Çünkü samimi cevabın ne olacağını bilirim.

‘‘Hayır yazamam.’’

Beni ne engeller?

Başkalarına kötülük etme endişesi mi?

Yoksa kendi kendime kötülük etme kábusu mu?

* * *

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, 22 Ocak 1837'de Rusya'daki Hollanda Büyükelçisi'nin evlatlığı olan Georges d'Anthes adlı şahsı düelloya davet eder.

Öfkesinin sebebi, d'Anthes'in Puşkin'in güzel karısı hakkında ileri geri konuşmasıdır.

İlk ateş eden d'Anthes olur ve Puşkin'i karnından vurur.

Ağır yaralanan Puşkin bir süre sonra ölür.

Rusya'nın gelmiş geçmiş en büyük çapkınlarından biri olan Puşkin için ne dramatik bir son...

Veya ne büyük bir şövalyelik...

Puşkin'in ‘‘Gizli Günce’’si işte bu trajik düelloyla başlar.

Önce o günden gerilere, eşiyle ilk tanıştığı ana dönüp, oradan ileriye doğru devam eder.

Günce bittiğinde hayatı da biter.

Ve ölümünden kısa süre önce şartını da koyar:

‘‘Bu günce ölümümden ancak 100 yıl sonra yayınlanacaktır.’’

Neden 100 yıl sonra?

Güncesinde sözünü ettiği insanların üzerinden, iki, hatta üç nesil geçmesini ister.

Çünkü bu günce, ‘‘edebi bir pornografik eser’’, ‘‘yakılacak bir kitaptır.’’

Arzusu yerine gelir.

Günce ancak 153 yıl sonra Amerika'da yayınlanır.

Ve inanılmaz bir gürültü kopar.

Kimine göre bu günce tamamen uydurma, hayal mahsulüdür.

Kimine göre ise kesinlikle Puşkin'e aittir.

* * *

Bu tartışmalar artık sona erdi.

Ama hepimiz, ilelebet o derin şüpheyi içimizden atamayacağız.

Çünkü kafamızda hep şu soru olacak:

İnsan derin hayatını bu kadar açık ve sansürsüz yazabilir mi?

Yüz yıl sonra yayınlanmak üzere bile yazabilir mi?

Ya da o yazılanlar doğru mudur? Yoksa çapkınlık özentisi içindeki bir dimağın müthiş edebi pornografisi midir?

* * *

Evlendiği güne kadar günde ‘‘sadece beş kadına sahip olurmuş’’.

Böyle bir adam niye evlenir diye sormayın.

Onun da kendine göre gerekçeleri var:

‘‘Evlilik bana ahlaksızlıklarım ve içimi dolduran boşluk duygusu için sihirli bir tedavi gibi görünüyordu. Kendimden, değişmezliğimden ve farklılaşabilmek için yeterince cesur davranmamaktan bir çeşit kaçma grişimiydi.’’

Ama o kaçış, müptezel bir çapkının ruhunu o ebedi bağımlılığından, esaretinden kurtarabilir mi?

Asla...

Nitekim, daha evliliğin ilk günlerinde, sevgililere kaçışlar başlar.

Bu ruh halinin Puşkin'ce tercümesi ise şu olacaktır:

‘‘Şeytan yine bana dadanıyor.’’

Arkadaşları, bu kadar güzel bir kadın olan eşini nasıl aldattığını bir türlü anlamazlar.

O da kendi kendine sorar:

‘‘Güzel karım dışında başka bir kadını arzulamaya nasıl cüret ediyordum?’’

Günaha giden kılıfını hazırlar:

Bu günahkárlığı için kendisini eleştirenleri bile bağışlayacağı bir gerekçesi vardır:

‘‘Güzelliğin beni doyurmaya yetmediğini, benim besleyici yatağımın çeşitlilik olduğunu bilemezlerdi ki...’’

Kitabı bitirdiğim zaman bir kere daha kendi kendime sordum:

İnsan, ‘‘gizli güncesini’’ yazabilir mi?

Bu cesaret veya bu yüzsüzlük acaba kimde vardır?

Yoksa, ahlaksızlık, şehvet, günah ve sadakatsizliklerle dolu bir hayatı yazabilme hakkı sadece Puşkin kadar büyük bir yazara mı aittir?

Onun kadar büyük ve onun kadar gerçeği, istifhamlı bir edebi esere dönüştürebilecek kadar hak etmiş bir yazara mı?..

* * *

Çünkü ben kendi kendime şu teşhisi koydum:

Üslubu gerçekten Puşkin'inki kadar mükemmel.

Ama yazdıkları gerçek olamayacak kadar adi, pespaye, cesur...

Ama itiraf edeyim ki, estetik...

Zaten karısı için düello etmesi de bunun delili değil mi?

Yazarın Tüm Yazıları