BEN inanmış bir ‘‘küreselleşmeci’’yim. Küreselleşmenin kötü taraflarının, iyi ve yararlı tarafları yanında çok cüce kaldığına inanırım.
Şimdi size çok başarılı küresel bir şirketi anlatacağım.
DON KIYISINDA
Önceki gün Rusya'nın Karadeniz yöresindeki Rostov şehrindeydim.
Rostov, bizim hafızamızda çok bir şey ifade etmez.
Ama ‘‘Don Nehri’’ bizim kuşağımızın hafızasında özel bir yere sahiptir.
Şolohov'un ‘‘Durgun Akardı Don’’ romanı, Dimov'un ‘‘Tütün’’ ve Babel'in ‘‘Kızıl Süvariler’’ romanları ile, hayatımızın bir dönemine pek de hak etmedikleri bir edebi damga vurdular.
Don Nehri, Rostov'u kat ederek Karadeniz'e doğru akar.
İşte bu nehrin kıyısındaki Rostov şehrinde yapılan bir törene katıldım.
‘‘Efes’’ biralarını üreten Anadolu Grubu, Rusya'daki üçüncü fabrikasını burada açıyor.
Uçak hangarını andıran deponun ortası boş bırakılmış.
Etrafı satışa gönderilmeye hazır ambalaj içindeki binlerce bira şişesiyle dolu.
Sanayi estetiği beni her zaman etkilemiştir.
Burada da aynı duyguları yaşıyorum.
Yan taraftaki duvarlarda bir Rus, bir Türk bayrağı asılı.
Efes'i yaratanlar Türkler.
Ama ‘‘Efes Brewery’’ bir Türk şirketi değil.
Merkezi Hollanda'da bulunan küresel bir şirket.
Bira bir Türk içkisi değil.
Ama Efes, Rusya'nın en büyük üç bira üreticisinden biri.
12 Türk ‘‘brewmeister’’ (bira ustası) var.
Ekranda seyrettiğimiz reklam filmi Avustralya'da çekilmiş.
Rostov'daki bütün yerel ilişkilerini sürdüren kişi Edvard isimli bir Ermeni.
Şirketin İstanbul ofisinde çalışan Sırp, Rus, Alman, İngiliz yöneticiler var.
ARTIK DÜNYA ŞİRKETİ
Dünya bira devi Beck's'in iki numaralı bira ustasını transfer etmişler.
Üretilen bira kalitesini İstanbul'dan o denetliyor.
Sahnede Rusya'nın en ünlü rock müzik gruplarından biri çalıyor.
Bu şirket Türklerin başarısı ama artık bütün dünyanın şirketi.
Bu bölgede SAP kayıt sistemini uygulayan ilk şirket olmuşlar.
Ve bütün bunların arkasında Türkler var.
Yanı başımda Kamil Yazıcı oturuyor.
Ben ona ‘‘sessiz sermaye’’ diyorum. Pek ortalarda görünmüyor.
Profesyonel yöneticilere güveniyor.
NE ZORLUĞU, TEŞVİK VAR
Biri aileden gelen profesyonel.
Tuncay Özilhan.
Öteki, kendini Coca Cola gibi bir dünya devinde kanıtlamış olan Muhtar Kent.
Yemekte masamızda Rostov Valisi Vladimir Chubb ile Belediye Başkanı Mihail Çernişev oturuyor.
Vali, Rostov'da bir yatırım ve inşaat patlaması yaşandığını anlatıyor. Tuğla, seramik vs. yetiştiremiyorlarmış.
Özilhan'a, ‘‘Fabrika açarken bürokratik zorluklarla karşılaşıyor musunuz?’’ diye soruyorum.
‘‘Ne zorluğu, tam aksine teşvik ve kolaylık görüyoruz’’ diyor.
Tabii ikimizin de aklı Ankara'ya takılıyor.
Türkiye Özal zamanında yakaladığı bu teşvik ruhunu, ne yazık ki hálá bürokrasisine mal edemedi.
Rusya uyanıyor.
Rusya dünyayı teşvik ediyor.
Yabancı sermaye çekme konusunda büyük sorunlar yaşayan Türkiye, Rusya'ya 1.5 milyar dolar yatırım yapmış.
Ankara'da ise devletin tepesine hákim olan zihniyet, demode küreselleşme karşıtı nutuklarla devam ediyor.
Hayatı boyunca parasını devletten kazanmış insanlara, yatırım nedir, teşvik nedir, küresel ekonomi nedir anlatmak kolay olmuyor.
Komünizmin demir pençesinden çıkarak gelen insanlar bunu anlıyor ama Ankara'nın bazı kafaları anlamıyor.
Tabii şu da var.
Çocukluğunun ‘‘Yeri Malları Haftası’’na takılı kalmış nostaljik dimağlara bunu anlatmak o kadar da kolay değil.
Buna karşılık yolu Ankara'ya hiç düşmemiş Anadolu şehirlerinin çocukları Rostov Valisi'ni çoktan sollayıp geçmiş.
Törende Colin's Jeans'in sahipleri de vardı.
İç Anadolu'nun Aksaray'ından çıkıp gelmiş.
Benim deyimimle tam bir ‘‘Avustralyalı’’.
Yani Anadolu'dan, varoşlardan gelip metropolleri fetheden insanlar.
MEYDAN OKUMA
Aksaray'dan gelip Rusya'da Levi's gibi bir devi yenmiş.
İşte çağımızın küresel gerçeği bu.
Şimdiye kadar altta kalanların büyük meydan okuması.