Paylaş
Konu tabii ki sertleşme meselesi.
“İyi yakalamışsın geç bakalım dalganı. Kendine iyi bak” diyor.
Tam 30 yıldır tanıdığım Hasan Cemal...
Hoşgörülü... Demokrat... Mizah nedir anlayan bir kişilik.
Görüşlerimizin en birbirine zıt olduğu dönemlerde bile arkadaşlığımıza toz kondurmayan duygu buydu.
Ve ben onun 1980’lerde yaptığı, Sedat Ergin’in, Cengiz Çandar’ın, rahmetli Ufuk Güldemir’in yıldızlaştığı Cumhuriyet’i, Türk basın tarihinin en başarılı gazetelerinden biri olarak görmeye devam ediyorum.
* * *
İkinci örnek...
Geçen salı günü Nilgün Belgün aradı.
Kitabı hakkında yazdığım yazıyı konuştuk.
Ona sordum:
“Ahmet Hakan iyi arkadaşın. Onun hakkında ruhsuz, tutkusuz diye yazmışsın. Bozulmadı mı?”
Cevabı şu oldu:
“Hayır kızmadı. Kitap baskıya girmeden önce ona gönderdim. Seni rahatsız edecek bir şey varsa çıkarayım dedim. Okudu ve beni rahatsız eden
bir şey yok dedi.”
İşte Ahmet Hakan da budur.
O yüzden Türk basınına gelmiş en iyi yazarlardan biridir.
O yüzden birbirimiz hakkında yazarız ve kızmayız.
Birbirimizi ti’ye alırız.
* * *
Türkiye konuşmaya başladı.
Türkiye dalga geçmeye de başladı.
İktidar önümüzdeki dönemde bugüne kadar hiç görmediği bir mizah tsunamisiyle karşı karşıya kalacak.
Kurumların sustuğu, susturulduğu yerde ve dönemlerde mizah konuşmaya başlar.
Önce yeraltında konuşmaya başlar.
Aile ve arkadaş sohbetlerine girer.
Oradan kamusal alana sıçrar.
Baskı döneminin mizahı bulaşıcıdır.
Demokrat insanlar buna tahammül eder.
* * *
Hissiyatım şudur: Önümüzdeki günler, bir mizah tsunamisi gelecek.
Tek kişilik oyunlarda, tiyatrolarda, filmlerde, dergilerde, gazetelerde, arkadaş sohbetlerinde bunu göreceğiz.
Çaresizlik ve korku, mizaha dönüşecek...
Ve Türk demokrasisi stres testinden geçecek...
Mehmet Bey çıkıp siz de deyin ki: Onları ben yazdım
DARBELER Komisyonu’na davet edildiğimde, girişte kendimi şöyle tanıttım:
“Mart 1990 ile Ocak 2010 arasında Hürriyet’in genel yayın yönetmeniydim. Bu 20 yıl içinde Hürriyet’te yayınlanan haberlerle, atılan manşetlerle ilgili öğrenmek istediğiniz her sorunun cevabını bütün açıklıkla vermeye hazırım.”
Yazarlar ve yöneticiler, dönemlerinin ve yazdıkları yazıların manevi sorumluluklarını da taşımalılar.
Mehmet Barlas, hep ciddiye aldığım bir yazardır.
En sevdiğim yanı da yüz yüze ilişkilerde esprili bir insan olmasıdır.
İyi bir mizah anlayışı vardır.
Ancak nedense, benim sperm esprilerime tahammül edemiyor.
* * *
Önceki gün yazımda ona takılmıştım.
Bana hemen 28 Şubat’ı hatırlatmış ve sen de 28 Şubat’ta sertleşememiştin diyor.
O dönemde yazdıklarımı kim bilir kaçıncı defadır hatırlatıyor.
Madem işi ciddiye vurdu ben de vurayım.
-Ben 28 Şubat’ta iktidara karşı sertleştim.
Diyelim ki, sertleşmedim. Ama sizin 12 Eylül’de yumuşadığınız kadar da yumuşamadım.
Madem birbirimize geçmiş dönemlere ait sorumluluklarımızı hatırlatıyoruz, ben de size soruyorum:
- Ben 28 Şubat’ta yazdıklarımın arkasında duruyorum. Siz de 12 Eylül’de darbeyi destekleyen ve darbecileri öven yazılarınızın arkasında duruyor musunuz? Kendinizi o dönemde yapılan kötü şeylerden sorumlu hissediyor musunuz?
Darbeler komisyonu bana sordu. Nedense size sormadı. Önemli değil. Siz çıkıp kendiliğinizden söyleyin. Mertçe “Evet o dönemde darbeyi destekledim, darbecileri övdüm” deyin.
Ama lütfen artık kargaların bile gülemediği o, “Arkadaşlarımızı kurtarmak için böyle yaptım” bahanesine sığınmayın.
Böyle yaparsanız, herkesin arkasına sığınabileceği bir içtihat yaratmış olursunuz.
Ayrıca zekânıza da yakışmıyor.
* * *
Gelelim ikinci meseleye...
Yazık siz de Ahmet Kaya olayına sığınmışsınız.
Pekâlâ, o zaman sizin mantığınızla ben de şunu sorayım.
Geçmişte rahmetli Uğur Mumcu aleyhine en ağır yazıları yazdınız, en ağır hakaretleri ettiniz.
Bu durumda siz Uğur Mumcu’yu hedef göstermiş mi oluyorsunuz?
Size hatırlatırım.
Ahmet Kaya kalpten öldü.
Uğur Mumcu öldürüldü.
Ben Ahmet Kaya aleyhine tek satır yazı yazmadım. Siz Uğur Mumcu aleyhine yüzlerce yazı yazdınız.
Şimdi ben de çıkıp “Uğur Mumcu’yu Mehmet Barlas öldürttü” mü diyeyim.
Bana kimse sizin hakkınızda böyle bir şey söyletemez.
Yine de size bir tavsiyem var.
Müsait bir zamanınızda Uğur Mumcu’nun mezarına gidip bir çiçek koyun.
O bunu demiş, şu bunu söylemiş hiç önemi yok.
* * *
Gelelim sperm meselesine...
Mehmet Bey...
“Sperm” kelimesinden niye bu kadar korkuyorsunuz?
Sperm artık ortaokul öğrencilerine de okutulan biyolojik bir gerçek.
Siz Hürriyet için de üzülmeyin.
Hürriyet okuru sperm kelimesinden korkmayacak kadar moderndir...
Bir de her yazıda hemen patronlara seslenme alışkanlığınızı bırakın lütfen...
Artık hepimiz büyüdük, koskoca adamlar olduk...
Patrona müzevirlemek yakışmıyor...
Paylaş