Şansın beni götürdüğü masa

GAZETECİLİK bazen şanstır.Şans sizi alır, güzel bir yere oturtur.Dün böyle şanslı bir günümdeydim.

Adile Sultan Köşkü’nde Marmara Grubu tarafından Suna Kıraç’a verilen ödül töreninde ilginç bir masaya oturdum.

Masanın benim dışımdaki bütün sakinleri, emekli komutanlardı.

Sol tarafımda, Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Orhan Karabulut oturuyordu.

Onun solunda ise, bir başka eski Deniz Kuvvetleri Komutanı oturuyordu.

İlhami Erdil.

Cezaevinden çıktıktan sonra ilk defa görüyorum.

İyi görünüyordu.

Stresini atmıştı, ama aldığı ceza ve hapishane günleri belli ki onda derin izler bırakmıştı.

Bütün yemek boyunca davasını ve cezaevi günlerini anlattı.

* * *

Önce ilginç bir ziyaretçi bilançosu verdi.

Cezaevinde yattığı günler sırasında üç eski bakan, dört orgeneral ve 24 general ziyaretine gelmiş.

Ayrıca 164 sivil tanıdığı cezaevinde ziyaret etmiş.

Mesela, Rahmi Koç üç defa ziyaretine gelmiş.

"Bunlar arasında halengörevde olan komutanlar da var mıydı?" diye sordum.

Varmış.

Mesela Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt gelmek istemiş.

"Ama ben gelmelerini istemedim. Çünkü spekülasyonlara yol açar diye çekindim" dedi.

Cezaevinde ilginç arkadaşlıkları olmuş.

Diyarbakırlı genç bir müteahhitle birlikte yatmışlar.

"Sempatik bir çocuktu. Ama onunla aynı koğuşu paylaşmak şaka gibiydi. Çünkü suçu asker kaçaklığıydı. Askerden kaçıyormuş, içeri giriyormuş. Cezasını çekince yine askere alıyorlarmış, yine kaçıyormuş, yine cezaevine geliyormuş."

Erdil, "Oğlum, niye gidip askerliğini yapmıyorsun" deyince şu cevabı vermiş:

"Bir gün sizin gibi bir komutan bulursam söz kaçmayacağım."

Her gün yatağını kendi yapmış, yattığı odayı kendi temizlemiş.

Koğuşun baktığı havalandırmada bir gün ilginç bir şey olmuş.

Yan taraftaki havalandırma tarafından bir top önlerine düşmüş.

"Baktım, paçavralarla yapılmış topa benzeyen bir şeydi. Duvarın öteki tarafından ’Paşa baba topu at’ diye sesler geliyordu. Topu attım ama hallerine de acıdım. Bizim Diyarbakırlı müteahhide, ’Şunlara iki top alıver’ dedim. Sonra, ’Hatta iki değil üç tane al’ dedim. Aldık ve gönderdik. Cezaevinden çıkacağım günün sabahı havalandırmaya çıktığımda duvarın öteki tarafından koro halinde sesler geliyordu. ’Paşa baba bizi unutma’ diye bağırıyorlardı."

* * *

Komutan, son günlerde meydana gelen bir gelişmeyi anlattı.

Erdil, 2.5 yıl hapis cezasıyla sonuçlanan haksız mal edinme davasını geçen ocak ayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı.

"Kararı kabul etmiyorum, onurum rencide edildi" dedi.

Böylece Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir kuvvet komutanı, AİHM’nin kapısını adalet için çalmıştı.

Başvurduğu günlerde Ankara Büromuzdan Oya Armutçu’ya şunları söylemişti:

"Para pul önemli değil. Rencide edilen onur ve gururum yüzünden bu kararı asla kabul etmiyorum. Benim bir tek evim var. Yazlığım, kışlığım yok. Ben paraya değer veren bir insan da değilim. Ama asla affetmeyeceğim bir konu var. Beni ailemle birlikte ilk duruşmada görsel basına teşhir etmelerini asla affetmiyorum. Bu benim için hicran yarasıdır."

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’ye yargılamadaki usul hatalarıyla ilgili 9 soru sormuş.

Türkiye henüz cevabını vermemiş.

Erdil, o dönemde ayrıca Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden de bir mütalaa almış.

O mütalaada da fakülte, çok sayıda usul hatası yapıldığı yolunda görüş bildirmiş.

* * *

Erdil’in anlattığı en ilginç şey ise eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’le ilgiliydi.

Bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra kuvvet komutanlarının evinde verilen yemekte geçen bir konuşmayı anlattı ki, sanıyorum epey yankı uyandıracak.

Bugün yerim kalmadığı için onu yarın anlatacağım.
Yazarın Tüm Yazıları