Saksının içindeki zeytin ağacı

GEÇEN hafta, yaratıcılığına hayran olduğum işadamlarından birinin bürosundaydım. Aslında, ‘‘Ev büro’’ demek daha doğru.

Bebek'e tepeden bakan evin küçük odalarından birini büro olarak kullanıyor.

Önünde son nesil siyah bir laptop duruyor.

Masasının üzerinde bir saksı var.

Ama saksının içinde çiçek değil, küçük bir zeytin ağacı duruyor.

Nedense aklıma Friedman'ın ekonomide küreselleşmeyi anlatan ünlü kitabı ‘‘Lexus ve Zeytin Ağacı’’ geliyor.

Evin her tarafı Fikret Mualla tablolarıyla dolu.

Masasının üzerinde bir yığın print edilmiş bilgi var.

Bunlar bilgisayar çıktıları.

Sahibi olduğu işyerlerinin hafta sonu ciroları en küçük ayrıntılarına kadar alınmış.

Hatta her mağazadaki her satıcının, ne kadar mal sattığı bile görülüyor.

İŞLER İYİ

‘‘Geçen hafta sonu ciron nasıldı’’
diye soruyorum.

Bir rakam veriyor.

‘‘Geçen yıl aynı hafta sonuna göre durumun nedir’’ diye soruyorum.

Türk Lirası cinsinden yüzde 66, dolar cinsinden yüzde 40 daha fazlaymış.

‘‘Ama yeni açılmış bazı mağazalarım var. O nedenle ciroda bu artışı da hesaba katmak gerekir’’ diyor.

Buna rağmen, geçen hafta sonu cirosu, geçen yılkine göre çok daha iyiymiş.

Son günlerde ekonominin başka sektörlerindeki insanlarla da konuşuyorum.

Oradan gelen sinyaller de iyi.

1.700 SENDROMU

Ancak otomobil sektörünün önde gelen bir kişisi ilginç bir gözlem yaptı.

Tezkerenin geçmeyeceğinin anlaşıldığı gün birçok insan, panikleyerek 1 milyon 700 bin liradan dolar almış.

Şimdi dolar 1 milyon 700 bin liraya gelmeden bozdurmuyorlar. Bu da, özellikle ev ve araba gibi büyük satışların ertelenmesine yol açıyormuş.

Ama bana göre, bu psikolojik erteleme de aşılacaktır.

Bütün bunlar güzel, ancak Türkiye'nin asıl aşması gereken engel, ‘‘psikolojik milatlar’’ sorunudur.

Türk ekonomisi, her hafta yeni bir ‘‘milat’’ beklentisi içine giriyor.

Mesela, dün yapılan Milli Güvenlik Kurulu.

Onun arkasından 19 Mayıs törenleri.

O bitecek, Yüksek Askeri Şûra ve 30 Ağustos törenleri gelecek.

Ülkeyi yönetenler, söyledikleri her sözde, attıkları her adımda, yeni bir ‘‘psikolojik milat’’ yaratacak ifadelerden ve davranışlardan kaçınmak zorunda.

Buradan asıl tehlikeli ‘‘milada’’ geleceğim.

Önümüzdeki yıl yerel seçimler var.

Aldığım havaya göre, hem hükümet hem muhalefet bu seçime çok büyük önem veriyor.

Aman buna dikkat.

YEREL MİLAT

Çünkü bu seçimleri, Türkiye'de siyasi istikrarın miladı haline getirirseniz, bugün açılan işler, iki üç hafta sonra yeniden beklentiye girer.

Dünyanın birçok demokratik ülkesinde genel seçimle yerel seçimin fonksiyonları ve anlamları birbirinden tamamen ayrılmıştır.

Ama Türkiye'de 1989 yılında öyle bir yerel seçim içtihadı yaratıldı ki, o günden bu yana işler altüst oldu.

Rahmetli Özal, 1989 yılında yerel seçimlerde yüzde 21 oy alınca, muhalefet bunu genel seçim sonucu haline çevirmeye çalıştı ve başardı.

Bana göre 1989 yılı, Türkiye'de işlerin ters gitmeye başladığı tarihtir.

Çünkü bu seçimdeki sonuçlar hem Özal'ın moralini bozdu ve o güne kadar izlediği sıkı ekonomi politikasından taviz verdirdi...

Hem de muhalefeti iyice yüreklendirdi ve kavgayı sertleştirdi.

Türkiye bir daha bu sendromu yaşamamalı.

Ekonominin türbülanslardan çıkması için, şöyle en az 2-3 yıl önünü görecek bir şekilde seyretmesinde hepimiz açısından yarar var.

KÖTÜLÜKLERE SON

Bu ülke nereden nereye geldi.

Bunca türbülans, bunca beceriksizlik, bunca kavga ve didişmeye rağmen dinamik bir ekonomiyi yaşatmaya devam ediyor. Hem de başka ülkeler gibi dış sermaye almadan.

Artık bu ülkeye daha fazla kötülük etmeye kimsenin hakkı yok.

Kahvemin son yudumunu içerken, gözüm yeniden saksıdaki zeytin ağacına takılıyor.

İçimden şu cümle dökülüyor:

‘‘Allah verimli yılların zeytin ağaçları gibi ülkemize bereket versin...’’
Yazarın Tüm Yazıları