Paylaş
***
Yıl 1999...
Ali Kırca’nın ‘Siyaset Meydanı’ programı...
Fetullah Gülen’in o malum kasedi yayınlanıyor.
***
Gülen karşısındaki kalabalığa şöyle sesleniyor:
“Arkadaşlarımızın ve İslamiyet’in geleceği açısından arkadaşlarımızın adliyede, Mülkiye’de ve bir başka hayati müessesede mevcudiyeti geleceğimiz için garanti, varlığımızın nabzıdır.”
Bu sözler, bugün FETÖ denilen örgütün devleti ele geçirme operasyonunun ilk emridir.
***
Ali Kırca, bu kasedi yayınladığı için Gülen yanlısı medya ile iktidar yanlısı medya tarafından, “28 Şubatçı” diye yıllarca hedef gösterildi...
“Derin devletin adamı” diye suçlandı.
***
O gece programda hepimizin yakından tanıdığı bir kadın vardı.
Ali Kırca ilk sözü o kadına verdi.
Ve bakın bu aziz insan o gece neler dedi...
15 TEMMUZ, O GÜNÜ BİLE UNUTTURDUYSA BU ÜLKEDE HÂLÂ UMUT VAR DEMEKTİR
O gün...
10 Mayıs 2014...
Daha dün gibi yani...
Duyguların hâlâ canlı, öfkelerin hâlâ keskin kalacağı kadar kısa bir süre...
O gün...
Cumhurbaşkanı Erdoğan çok öfkelenmişti. Kalkıp salonu terk etmişti.
Onu bu kadar öfkelendiren insan Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’ydu...
Ve dün sabah Cumhurbaşkanı’nın Feyzioğlu başkanlığındaki Barolar Birliği heyetini kabul edeceği haberiyle uyandık. Eğer ülkemin Cumhurbaşkanı kızgınlıklarını, öfkelerini yenebilecek böyle bir noktaya gelmişse...
Kavgalı olduğu insanlara bile elini uzatacak bir duygu içindeyse...
Barolar Birliği, Cumhurbaşkanı’na “Darbeye karşı yanınızdayız” diyorsa...
Ve eller uzatılıyor, samimiyetle sıkılabiliyorsa...
Arkadaş...
Ülkemizin geleceği için çok büyük bir umut var demektir.
‘SİYASET MEYDANI’NIN TANIDIK KONUĞU
O akşam ‘Siyaset Meydanı’nın konuklarından biri de rahmetli Türkan Saylan’dı...
Ali Kırca ilk sözü ona verdi ve sordu: “Hocam bu bantları seyrettiniz. Görüşünüz nedir?”
***
İşte Türkan Hoca’nın cevabı:
- “Bütün Türkiye’nin bu konuşmayı dikkatle izlemesini isterim. Bir kişinin Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl ele geçirileceğinin talimatları var.”
***
- “Ben öğretim üyesi olarak bazı öğrencilerimizin çeşitli yurtlarda, okullarda beyinlerinin nasıl yıkandığını, nasıl bilimkurgu gibi bir olayın içine çekildiğini görüyorum.”
***
- “Bu okullarda okuyan bazı çocukların, modern, laik dershanelere kaydolduklarını, kayıt makbuzu aldıklarını ama bu okullara devam etmediklerini öğrendik.
Biraz araştırınca gördük ki, bu çocuklar askeri okullara yönlendiriliyorlarmış ve bu makbuzları da gittikleri okulları saklamak için kullanıyorlarmış.”
***
- “Türkiye’nin her tarafının sarıldığını gözlerimizle görüyoruz. Siyasetçi yetiştiren, hâkim-savcı yetiştiren, asker yetiştiren kurumlar işgal altındadır.”
***
Türkan Hoca daha 17 yıl önce, bugünü bütün açıklığı ile anlatmıştı.
Bedelini ağır ödedi.
SAYIN CUMHURBAŞKANI LÜTFEN TÜRKAN HANIM’IN ADINI BİR ÜNİVERSİTEYE VERİN
TÜRKAN Saylan Hocamızın evi, 13 Nisan 2009 sabahı polis tarafından basılıp 7.5 saat arandı.
O sırada kanser hastasıydı ve o polisler geldiğinde kendisinden kan alınıyordu. Türkan Hoca bu olaydan 35 gün sonra, 18 Mayıs 2009 günü hayata veda etti.
Sabah saat 04.45’ti...
Başkanlığını yaptığı Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin gönüllü çalışanları, para yardımı yapanlar, burs alanlar, aileleri yıllarca hakarete, takiplere, fişlemelere uğradı. 31 Ekim 2009 günü, Ayşe Kulin’in, Türkan Hocanın hayatını anlattığı “Türkan” adlı romanı yayınlandı.
Dijital ansiklopedi Vikipedia, Türkan Saylan adlı maddesinde onun hayatını, bilimsel çalışmalarını, ödüllerini tek tek yayınladı.
Ancak, 13 Nisan 2009 günü evinin aranmasından tek kelime bile bahsetmedi.
Türkan Hanım için utanılacak bir olay değildi.
Ama ülkemiz için en büyük ayıp, en büyük vefasızlık örneğiydi.
Maddeyi yazanlar belki de bunu düşündüler.
Sayın Cumhurbaşkanımız... Eğer 15 Temmuz bir milatsa... Eğer yeniden bir millet haline gelmemizin sıfır noktası ise...
İnsanlığa, eğitime, tıbba bu kadar büyük hizmetler vermiş Türkan Hocamızın adını lütfen bir üniversiteye veriniz...
O DÖVME HAKKINDA HER ŞEY
NURGÜL Yeşilçay ile Özcan Deniz’in yeniden bir araya gelmesine çok sevindim.
Dün Kelebek’teki fotoğrafında sırt dövmesi dikkatimi çekti. Merak edip dövme konusunda bazı soruları gönderip cevabını aldım.
- Dövmeyi ne zaman yaptırdınız?
“Beş-altı yıl önce yaptırdım.”
- Bugüne kadar sakladınız mı?
“Bunu göstermeye uygun bir rol yoktu.”
- Nerede yaptırdınız?
“İstanbul’da o zaman Fitaş Sineması’nın bulunduğu bir pasajda. Dövmeyi yapan Vaso Vasiko’ydu.”
- Bu şekil nedir? Bana lotus veya zambakgillerden lilyum çiçeği gibi göründü. Bir dövmeciye sordum orkide olduğunu söyledi.
“Sonsuzluğu temsil eden bir çiçek olsun istedim.”
- Vücudunda başka bir yerde dövme var mı?
Bu sorunun cevabı gelmedi. Bir de şu sorunun cevabı gelmedi. Bazıları başka biri için yaptırır. Acaba öyle miydi?
Paylaş