Paylaş
Aradan 24 saat geçtikten sonra yaptığımız açıklamada, sadece, “Ben şunu söylemek istemiştim” deseydiniz, hiç sesimizi çıkarmazdık.
Hatta yaptığınız açıklamada söylediğiniz sözlerin altına biz de imzamızı atardık.
Ama Diyanet İşleri Başkanı olarak, İzmir’de din görevlilerinin önünde yaptığınız konuşmada söylediğiniz sözlerde bir arıza vardı.
Belki de niyetinizi tam olarak ifade edememiştiniz.
Yanlış anlamaya neden olacak çok arızalı ifadeler vardı.
Üstelik konuşmanızın metnini İzmir Müftülüğü’nün internet sitesine koydunuz.
Ama nedense, 24 saatten beri İzmir’de fırtına gibi esen o cümleler yoktu.
Ben oturup görüntülü kayıttan konuşmanızın o bölümünün tam metnini çıkardım.
İsterseniz bir kere daha birlikte okuyalım.
KONUŞMA: DİNİ HAYATI BİRLİKTE YENİDEN AYAĞA KALDIRACAĞIZ
- “İzmir’in manevi dini hayatını sizlerle birlikte yeniden ayağa kaldıracak, ona gerçekten öncülük yapacak bu işe ehil bir meslektaşımızı İzmir’e mutlu olarak görevlendirmiş bulunuyoruz.
İzmir’in farklı bir dindarlığı var. İzmir’in bu dindarlığının biraz irfan geleneğine ihtiyacı var. Öyle olduğu için de bu tesadüfi değil, çok güzel bir tavaffuk, bir tasavvuf profesörünün irfan geleneğinden geçmiş, onu özümsemiş bir arkadaşımızın İzmir’e müftü olarak atanması tesadüf değildir.”
Bu sözlerin birinci kısmında bir arıza olduğu apaçık değil mi.
Diyanet’ten hiçbir açıklama gelmeyince, oturup Hürriyet İnternet’te bu sözleri eleştiren bir yazı yazdım.
Yazı ekrana geldikten yarım saat sonra Diyanet İşleri Basın Danışmanı Abdülkadir Özkan aradı.
Aynı saatlerde bir de açıklama yaptı.
Gelin o açıklamayı da birlikte okuyalım.
AÇIKLAMA: DİNİ FARKLI YAŞAMA BİÇİMLERİ İSLAM’I ZENGİNLEŞTİRİR
Açıklamada söylenen şuydu:
- “İzmir gibi çok kültürlü, çok boyutlu ilgi, bilgi ve duyarlılık eksenlerine sahip müstesna bir şehirde bu çeşitliliği kuşatacak yegâne dilin irfani bir perspektif olacağını vurgulamıştır.
Bilindiği gibi her ilimiz, her bölgemiz kendi içinde özel bir dindarlık formuyla bezenmiştir ve bu durum sadece din mütehassıslarının değil, sosyal bilimcilerin de sıklıkla gözlediği bir husustur.
Bu çeşitlilik hiçbir zaman kusur ya da eksiklik olarak değerlendirilemez.
Aksine bu özelliğiyle her ilimiz tıpkı İzmir gibi, yüce dinimiz İslam’ın farklı mecralarda hayata dahil olan zenginleştirici özelliklerini yansıtmaktadır.”
Açıklamadan 24 saat önceki konuşmanızda kastettiğiniz şey buyduysa, hiç mesele yok.
Altına ben de imzamı atıyorum.
İzmirlilerin çoğunun atacağından da hiç şüphem yok.
KONUŞMA İLE AÇIKLAMA ARASINDAKİ İKİ ÖNEMLİ FARK
Ama kabul edin ki, konuşmadaki ifadelerle, açıklama arasında çok önemli bir üslup farkı var.
- Konuşmada, şehirde (ölmüş olduğu varsayılan dini ) “yeniden ayağa kaldırmaktan” söz ediliyor.
Açıklamada ise “o şehrin inancı yaşama biçimine saygılı ve uygun davranmaktan”.
- Konuşmada, (dinin ayağa kalkması için) İzmir’in “irfan geleneğine ihtiyacı olduğundan” söz ediliyor, açıklamadan çıkan anlam ise, “şehrin dini yaşama biçimine uygun ve saygılı bir din görevlisi ihtiyacından” bahsediliyor.
Sizce bu ikisi aynı şeyler mi?
* * *
Ama Diyanet İşleri Başkanı’nın konuşmasının asıl önemli yanı geri kalan bölümdeydi.
Bana göre Diyanet politikasında köklü bir değişikliği işaret ediyordu.İsterseniz onu da yarına bırakayım.
1799 camide 5 vakit ezan vardır
O lafı duyunca niye alındım?
Çünkü aklıma babaannem, babam, annem geldi. Rahmetli babamın beni elimden tutup, Hisar Camisi’nin avlusunda cuma namazına götürüşü geldi. O caminin avlusunun etrafındaki manifaturacı dükkânlarının tezgâhtarları ve kahvehanelerinde oturan esnafı geldi. Ramazan geceleri, iftar saatinde penceremden görünen onlarca caminin minarelerinde birazdan yanacak olan ışıklar geldi.
Bugün o şehirde 1799 camide her gün beş vakit ezan sesi duyulduğu geldi.
Kurada adı çıkan hacı adaylarının, en az Türkiye’nin öteki şehirlerindeki insanlar kadar sevindiği geldi.
Fethullah Hoca’nın yükselişinin o şehirde başladığı geldi.
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Mehmet Görmez’in İzmir’e “irfan lazım” dediğini okuyunca bütün bunlar geldi aklıma.
* * *
Evet inancını kendine göre yaşayan bir şehirdir İzmir. İnanır ama hayat tarzını değiştirmez.
Muhafazakârlığını kendine göre yaşar.
AK Parti iktidara geldi diye, daha muhafazakârlık yarışına girmez.
Asıl geleneği sol değil, merkez sağdır.
O yüzden, rahmetli Adnan Menderes’i, rahmetli Turgut Özal’ı siyasete yükselten rüzgâr oradan esmeye başlamıştır.
O yüzden iğne gibi batar bu cümleler İzmir’de doğup büyüyen bir insana. Çünkü o cümle ona, “Biz geldik. Buraları biraz boş bırakmışlar. Siz dindarlığı bilmiyorsunuz, biraz öğretmemiz lazım” der gibi gelir.
Tarih yarılmış, 12 Eylül gazetecileri o çukurda kaybolmuş
DÜN yazdığım Darbeler Komisyonu Raporu’nun ana temalarından biri şu:
“Medyanın desteği ve katkısı olmadan darbelerin yapılması kolay değil.”
Nitekim, tarihimizin iki olayında, yani 27 Mayıs 1960 darbesi ve 28 Şubat süreciyle ilgili olarak “medyanın durumunu” analiz eden ayrı birer bölüm açılmış.
12 Mart için de bazı yazılardan örnekler vermişler.
Ancak çok dikkati çeken bir nokta var.
Tarihimizin en somut 2 darbesinden biri olan 12 Eylül’le ilgili bölümde medyaya ne ayrı bir bölüm açılmış, ne de o dönemde atılan manşetlerden, yazılan yazılardan örnekler verilmiş.
Bildiğimiz kadarı ile komisyonlara çağrılıp dinlenilen de olmadı.
Acaba niye?
Küçük bir medya arkeolojisi yapılırsa, orada çok tanıdık, çok arkadaş, çok yandaş, çok yoldaş isimlerin ve sicillerinin de çıkmasından mı korktular?
Oysa benim yaşım müsait.
Darbeye giden günlerde ve sonrasında atılan manşetleri, yazılan destek yazılarını, Evren’in uçağında söylenen sözleri çok iyi hatırlıyorum.
Demek ki, darbeler konusunda zaman bazı kişiler için durdurulmuş...
Bir düzeltme: Ben o sözü o manşet için söylemedim
KİTABIN ikinci cildinin 975’inci sayfasında benimle ilgili yanlış bir bilgi var.
Bana, “Gerekirse silah kullanırız” manşetini sordular.
Ben de, “Brifingi veren komutan bunu 93 gazetecinin önünde söyledi. Ayrıca haber Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde de aynı başlıkla çıktı. Sabah ve Milliyet de “Muhtıra” başlığı ile verdiler. Konuşan komutan İç Hizmet Kanunu’nun ilgili maddesini hatırlattı. Bence brifingin bir gazeteci açısından en can alıcı başlığı buydu. Bugün aynı şeyi söylese yine aynı başlığı çıkarırım. Ama ben de size sorayım. AK Parti 10 yıldır iktidarda. Bu maddeyi hâlâ niye değiştirmediniz?”
Rapor kitap haline getirilirken benim bu cümleyi, “Bu defa silahsız kuvvetler halletsin” manşeti için söylediğim şeklinde yazılmış.
Doğrusu budur.
Paylaş