Paylaş
Dün Posta gazetesinde Oya Çınar’a verdiğin mülakatı dikkatle okudum.
Samimi söylüyorum samimi bir mülakat olmuş...
Uzlaştırıcı sözler söylüyorsun...
Çok açık olmasa da kendinin de dolduruşa geldiğini kabul ediyorsun...
Samimi buldum, sevdim bu mülakatı...
***
Ama hazır yumrukları açmış, gardı indirmişken... Hazır güzel güzel konuşmaya başlamışken...
Şimdi iki arkadaş, kahveleri koyalım önümüze, gel biraz sohbet edelim...
Mülakatta şöyle bir şey demişsin:
“Ben manav Mehmet değil, bilinçli bir seçmenim...”
Buna benzer bir cümleyi hatırladın mı...
Ben hatırlatayım...
Şu cümlenin on santim ötesi şöyle:
“Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi...”
Zavallı Aysun’un bu cümle yüzünden hayatı kaymıştı...
Yani onun biraz daha zarifi olmuş be arkadaşım...
Demek ki vatandaşlık bilinci açısından 15 yılda, “dağdaki çobandan, şehirdeki manava” gelmişiz...
Neyse ki bu defa dolmuş şoförleri kurtuldu...
YAVUZ ŞU SENİN KÖYÜNDE 200 YILDIR CHOPİN DİNLEYEN ARKADAŞ KİMSE GÖSTERSENE
YAVUZCUĞUM dur işimiz bitmedi... Helalleşeceğiz bugün...
Aynı mülakatta diyorsun ki: “Onlar da (Batı) 200 yıldır Chopin çalıyorlar. Tamam güzel ama ben de 200 yıldır Chopin dinlemekten bıktım.”
Yahu Yavuz sen ki “manav değilsin”, bilinçli bir insansın, çok demode, çok klasik ve banal bir klişe değil mi bu söylediğin...
Hani bizim Sinan’ın (Çetin) uydurduğu o jandarma zoruyla klasik müzik dinletilen zavallı Türk köylüsü mavalı vardı ya...
İşte onun gibi bir şey...
Elini kalbine koy da söyle Allah aşkına...
Tamam onlar 200 yıldır Chopin çalıyor da bu ülke 200 yıldır onu mu dinliyor?
Benim bildiğim saraydaki Abdülhamid dinliyordu da senin doğduğun yerde 200 yıldır Chopin dinleyen kim varsa şöyle parmak hesabıyla bir saysana...
20 BAĞLAMA VAR DA NİYE TEK GİTAR YOK
DUR Yavuz, kaçma...
Kahve de bitmedi. Muhabbet de...
Mülakatta Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte bir kampanya sürdürdüğünüzü açıklıyorsun.
8 bin okulun her birine 20 bağlama, bir piyano konulacakmış.
Alkışlıyorum...
Onu anladım da şunu anlamadım.
Niye bir piyano, 20 bağlama...
Mesela niye gitar yok, vurmalı sazlar yok...
Sakın bana “Bağlamaya ilgi büyük ondan” deme...
Dün itibariyle Spotify, Apple Music, Deezer, Fizy ve öteki müzik platformlarındaki Top 50 viral ve normal listelerine bak.
Bak bakalım kaç tane bağlama ile çalınmış şarkı göreceksin...
Acaba devlet “Zorla Chopin dinletme” politikasından vazgeçip zorla bağlama çaldırma politikasına mı geçecek...
Haa bir de çok sevdiğim son albümündeki çok sevdiğim “Gül-i zar” mesela...
Girişte perdesiz gitara benzetilmiş bir elektrobağlama var ama arkada gitar ve çello...
Aman ha sınıfta “Gül-i zar” çalmak isteyen çocuk da çıkabilir...
Neme lazım bakanlık vermese bile sen cebinden koy, bir de gitar, hatta çello ekle listeye...
YAVUZ KARDEŞİM HASTA OLAN SOL DEĞİL, SAĞ TARAF
TAMAM şimdi bitiriyorum...
Sevgili Yavuz, diyorsun ki: “Tüm dünyada sol hasta şu an. Hepsi hasta. O hastalıklı bölgenin oradan alınması gerekiyor. Niye yoklar?”
Yahu arkadaşım, dünyanın başka yerlerinde çok ciddi siyasi bilimciler tam aksini söylüyor.
Şu durmadan Türkiye’ye saydıran Trump’a bakıp “Bugün dünyamızda asıl hasta olan sol değil sağdır” diyorlar...
Canım ne farkı var dersen şu farkı var.
Sol hasta olunca dünyanın başına Stalinizm, Kızıl Kmercilik, Gulag belaları geliyor.
Trajedidir...
Sağ hasta olunca Allah göstermesin daha beteri geliyor. Felaket ötesidir yani.
FAZIL SAY’DAN BİR İYİ BİR DE KÖTÜ HABER
FAZIL Say önceki gün bir açık mektup yayınladı.
Türk Dışişleri Bakanlığı mensuplarına sesleniyor.
Kötü haber şu:
Yurtdışı temsilciliklerimiz, artık Fazıl Say’ın dış ülkelerdeki konserlerine gitmiyormuş.
Daha da beteri organizatörlerle konuşup konserlerini erteletmeye uğraşıyorlarmış.
Say bir de iyi haber veriyor.
ABD ve Almanya Büyükelçiliği hariç öteki ülkelerdeki temsilciler artık konserlerine gelmeye başlamış.
Fazıl Say bunu fırsat bilip bir çağrı yapıyor.
Artık unutalım bunları hep birlikte ülkemiz için iyi şeyler yapalım diyor.
Dün önce Yavuz Bingöl’ü okudum.
Onun da buna benzer bir ruh hali var...
Diyorum ki, sanatçılar şu işi ele alsa ve şu kutuplaşmayı azaltacak bir şeyler yapsalar...
YOKSA BU FOTOĞRAF ‘FAKE’ MİYDİ TUBA
FATİH Altaylı dün fena girişmiş Tuba Ünsal’a...
Nedeni de eşinden “Dostça ayrıldık” dedikten sonra söylediği şu söz:
“Hayatımın en mutlu yılını yaşıyorum...”
***
İkisini de uzun süredir tanıyan bir arkadaşıyım...
Böyle durumlarda kimseyi yargılamam...
Önce “Fatih, Tuba’ya fazla acımasız davranmış” diye düşündüm... Sonra ayrıldığı eşi Mirgün Cabas’ı ve onu düşündüm.
Düşününce de Tuba’nın sözlerinin kırıcı olduğu noktasına geldim.
Ona şunu söylemek isterdim:
***
Yapma Tuba... Mirgün’le hiç mi “en mutlu anın” olmadı...
Los Angeles’ta çocuğunuz doğduğunda, onu ilk elinize aldığınızda birlikte ağladığınızı söylemiştiniz...
***
Tayland’da yaptığınız tatilde olağanüstü mutluluk fotoğrafları atmıştın...
Neydi onlar? ‘Fake’ mi... “Miş gibi mi” yapıyordunuz yani...
***
“Şu an mutluyum” demeyi anlarım......
“Artık o günlerdeki kadar mutlu değildim” dersen onu da anlarım.
Ama “dostça ayrıldığını” söyleyip, sonra geride kalan erkeği tam yüreğinden yaralayacak bir cümleyi sokuşturmak...
***
İnan olmadı bu be Tuba...
İkinizi de iyi tanıyan bir insan olarak söylüyorum ki...
İnan olmadı...
Fatih haklı...
***
Ama yine de sana karşı Fatih kadar acımasız olamam, hançer mançer sapladı diyemem...
Benim söylediğim, ahlaki değil sadece üslup zarafeti ile ilgili bir şey...
Çünkü ahlak dersen bilirim ki, kimsenin kimseye atacak ilk taşı yoktur.
AKROPOL’DEN Mİ, SULTANAHMET’TEN Mİ AVANTGARDE’DAN MI GÜZEL
ÖNCEKİ akşam kanlı Ay’ı Yalıkavak’taki Avangarde Otel’in terasından seyrettim.
Sakin bir koy, genç patron, genç şefler, çok güzel bir Anadolu mutfağı ve tam geceye uygun harika jazzy seçim yapan bir DJ...
Keyfimiz gıcır...
Dün fotoğraflara baktım...
Ay tutulması en güzel nereden seyredilmiş diye birçok yazı...
Atina Akropol’den güzel fotoğraflar vardı...
Ama ben en çok Sultanahmet Camisi’nden gelen bu fotoğrafı beğendim.
GÜNÜN ŞARKISI
Alvaro Soler, Flo Rida ve TINI: La Cintura. İspanyolca harika bir şarkı. Siyaseti, seçimleri, medyadaki abuk sabuk yazıları, trollerin sinir bozucu tweet’lerini, hayatın gailelerini, “Ne olacak bu memleketin hali” sorularını ve özellikle kapkara cevaplarını üç-beş dakika için unutmak istiyorsanız...
Geçip gitmekte olan yaz için müthiş bir şarkı...
Yüksek sesle...
LEONARD COHEN’İN ÖLÜM ŞARKISINDAN DİSKO REMİKSİ ÇIKARSA NE HİSSEDERSİNİZ
LEONARD Cohen’in ölümünden çok kısa süre önce çıkardığı albümde en dikkati çeken şarkılardan biri “You Want it Darker”dı.
Kendini ölüme hazırladığı bir şarkıydı...
Çarmıha gerilmekten söz ediyordu.
“Daha karanlık mı istiyorsun...
Öyleyse alevi söndürelim” diyordu ve şöyle tamamlıyordu son sözünü:
“Tanrım artık hazırım...”
Geçen cuma o şarkının Solomun tarafından yapılan disko remiksi çıktı...
Olur mu demeyin.
Olmuş vallahi... Hele kulaklıkla yüksek sesle dinlediğinizde...
Biraz Masive Attack havası var.
Disko “Requem” olmuş... Meraklısına, Spotify 50 ve “Best Covers” listelerimde var.
DÜZELTME
KOVBOYLARI KARIŞTIRMIŞIM BİRİ BROKEBACK KOVBOYUYMUŞ
ÖNCEKİ gün yazdığım yazıya koyduğum fotoğrafta tavla oynayan iki Hollywood yıldızı vardı.
Biri Cary Grand’dı.. Ötekini ise Gary Cooper diye yazmıştım.
Dün Tunç Başaran aradı.
“Fotoğraftaki Gary Cooper değil Randolph Scott. Biliyorsunuz Cary Grand ve Randolph Scott karı-koca hayatı yaşardı” dedi...
Demek ki kovboyları karıştırmışım...
İkisi de kovboy filmlerinde oynuyordu ama biri “Brokeback kovboyuymuş”.
Dün araştırdım öğrendim.
İkisi gay çiftmiş. 12 yıl boyunca Los Angeles’ta Santa Monica’da bir plaj evinde birlikte yaşamışlar.
Paylaş