Öte yanımda ise
"Gündem" dediğimiz, kabul etmek zorunda kaldığımız olaylar zinciri.
Kuş gribi.
Hacda şeytan taşlama felaketi.
Mecburen onları birinci sayfaya koyacaksınız.
Ama gönlünüz, ruhunuz, vicdanınız, duygularınız, her şeyiniz o iki genç kıza takılmış kalmış.
* * *
Biri 16 yaşında.
Öteki biraz daha büyük.
Yüzlerinde samimiyetin en sıcak ifadesi.
Hiçbir ressamın çizemeyeceği kadar sahici ışığı.
Türkiye’de akranları bayram tatilinde.
Kimi Antalya’da, kimi evinde, kimi yurtdışında.
Onlar, Pakistan’da o karakışta depremzedelerin yanında.
Gelirken sırt çantalarına sadece vicdanlarını ve yüzlerindeki nuru koymuşlar.
Yine içinizden bir ses diyor ki:
Onların
Rahibe Teresa’ları varsa, bizim de bu küçük meleklerimiz var.
Keşke bizim de bir
"Azize" payemiz olsa, hemen bugünden versek.
* * *
Kimdir bu çocuklar?
Sadece isimlerini biliyoruz:
Serap Parlak ve
Şafak Böşçek... Hangi anne baba, onlara, insanı ağlatan fedakárlık duygusunu vermiş?
Hangi öğretmen, onlara bu dayanışma, yardıma koşma müfredatını öğretmiş?
Hangi ilahi güç, bu çocuklara,
"Çalıkuşu" ateşini bir olimpiyat meşalesi gibi ta buralara kadar taşıtmış?
İçimdeki ses,
"Unut bir günlüğüne şu kuş gribi felaketini" diyor.
"Hacdaki felaketi görmesen ne olur" diye tahrik ediyor.
Ses giderek yükseliyor.
Haykırışa dönüşüyor:
"Birinci sayfanın tamamı bu çocukların olmalı. Mutlaka onların olmalı."
İçeriden dışarıdan egoist bir grubun, elinde zamklarla, her türlü melaneti, her türlü kötülüğü kara bir iftira gibi
"Türk" adına yapıştırmak istediği şu günlerde bundan daha güzel ibraname olabilir miydi?
* * *
16 yaşında kız çocukları.
Hıristiyan’ı, Yahudi’si, Müslüman’ı, Budist’i, Hindu’su ile bütün dünyanın unuttuğu bu ıstırap ülkesinde sadece onlar var.
Daha 16 yaşındalar.
Kurbanını, bir defalığına bile oralara göndermeyecek kadar egoistleşmiş güya dindar insanların ölü gözleri önünde hepimize ders veriyorlar.
İnsanlık dersi.
Kendi müfredatlarını kendilerinin yazdığı bir eğitim yılına başlamışlar.
Haberi okuyorum.
İzciymişler.
Yani yavrukurtun biraz büyüğü.
Belli ki "Melek" oymağından geliyorlar.Ellerini vicdanlarının üzerine koyup hep birlikte yemin etmişler.
Lisede ben de izciydim.
Bilirim o heyecanları, idealleri.
Ama o idealleri kimimiz sadece hayalinde yaşatır, kimimiz bu kahraman genç kızlar gibi hayata geçirir.
* * *
Pakistan bizim kardeş ülkemizdir.
Kardeşliği göstermenin binbir yolu vardır.
Ama emin olunuz, o derin duyguyu ispatlamanın en etkileyici yolu, 16 yaşındaki bu genç kızları, bu karakışta o insanların başına götüren duyguyu vermektir.
Bu duygunun milleti yoktur.
Dini de yoktur.
Bu duygu, altmış üstmüş diye kimlik tanımaz.
Bu duygu, kardeşlik duygusudur.
Şeytan taşlayanların birbirini ezdiği bu dünyada, 16 yaşındaki masum ruhların, acılı insanlara karşı gösterdiği bu ihtimam, inanç dediğimiz şeyin düşündürücü çelişkisini de yüzümüze çarpıyor.
Bu çelişki, gerçek inancın ne kadar yüksek bir insanlık durumu olduğunu ispatlamıyor mu?..
Eğer inancımıza gerçek bir sembol arıyorsak, adres işte bu duygudur...Nüfusumuza ille de bir üst kimlik yazmak istiyorsak, onun en üstü de burasıdır.