DOĞAN Hızlan’ın en sevdiği mısralardan biri şudur:"Çünkü asıl şiirler Bekler bazı yaşları..."
Geçen akşam Stanley Kubrick’in Barry Lyndon filmini üçüncü defa seyrederken bu mısraları hatırladım ve kendi kendime şöyle dedim:
Demek ki, "Beklermiş bazı filmler bazı yaşları".
* * *
İlk seyrettiğimde galiba Paris’te öğrenciydim.
O gün bir yerlere gelmek için her türlü yolu mubah gören genç bir İrlandalı seyretmiştim.
Çıkardığım ders şuydu:
İnsan bazen her şeye evet diyerek yükselebilir.
Bazıları böyle bir karakteri kişilik deformasyonu olarak görse de, bunun kimseye zararı olmaz.
Hele hele kendi tayin ettiğiniz bir istikamette, kendi bildiğiniz yolda gidiyor ve hedefinize yaklaşıyorsanız mesele yok demektir.
Bu davranış şahsiyetinizde yaralar açsa da bir gün tedavisi mümkündür.
Gençlik yıllarımın Barry Lyndon’ı kafamda böyle bir tipti.
Bir İrlanda köyünde, sevdiği kızı elinden almaya kalkan İngiliz subayını düelloya davet edip öldürdükten sonra, hep kaçarak, hep evet diyerek, bazen yalanlar söyleyerek yükselmesi kafamı karıştırsa da şu utangaç soruyu sormaktan kendimi alıkoyamamıştım.
Acaba Barry Lyndon’dan alınacak küçük bir hayat dersi var mıdır?
Bu cüretkár soruya, İzmir’in Kahramanlar semtinden çıkmış bir varoş çocuğuna yakışır biçimde, "Evet olabilir" cevabını vermiştim.
Birçok insan için "itirafı çok zor" olan bu duygu, yıllarca yakamı bırakmadı.
Ne yalan söyleyeyim, yaptığım bir şeyden dolayı kendimden şüpheye düştüğüm anlar oldu. Öyle anlarda Barry Lyndon imdadıma yetişti.
Hatta şöyle bir hayat felsefesi bile geliştirdim.
"Meydan okumak isteyen, hayata düello ile başlayan her varoş çocuğunun içinde bir Barry Lyndon yatar."
Yükseldiğiniz anlarda ona minnet duyarsınız.
* * *
Dibe vurduğunuz anlarda ise, bu defa siz Barry Lyndon’ı düelloya davet edersiniz.
Vakit çok geç de olsa, arkanızda bir şahsiyet enkazı bırakmış da olsanız, asla kazanamayacağınız bu düelloya girersiniz.
Eldiven şaklar, piştov patlar ve pat diye kendinizi yerde bulursunuz.
İşte öyle anlarda, gençlik yıllarında kim bilir hangi sinematekte seyrettiğiniz "Leylekler Geçerken" filminin son sahnesi aklınıza gelir.
Vurulup düşmüş askerin gözlerinden, gökyüzüne bakarsınız.
Leylekleri görürsünüz. Uçup gitmektedirler.
Akhisar’da üzüm bağlarının arasına, zeytin ağaçlarının altına uzanırsınız.
İki elinizi başınızın altına koyup, Ege’nin yıldızlarına bakarak hayale dalarsınız.
Neydi o hayaller, onlara ulaşmak, yıldızlara ulaşmaktan daha mı zordu, o hayalleri yakalamak için ille de her şeye evet demek, eğilip bükülmek gerekli miydi?
Barry Lyndon olmak mecburiyeti mi vardı?
* * *
Ey şahsiyet sahibi, bükülmez karakterli, çelik gibi prensip sahibi kardeşlerim.
Durun hemen ateş etmeyin.
Her varoş Barry Lyndon’ının içinde "altına inilmeyecek" bir şahsiyet çizgisi de vardır ve hayatının bir anında, şahsiyetinin o tek övünülecek yanını, imza olarak bir yerlere basar.
Mutlaka basar.
Barry Lyndon’ın kaçışı bir düelloyla başlar, bir başka düelloyla kaçmaktan vazgeçip kendisiyle yüzleşir.
İlkinde, öldürmek için ateş eder.
İkincisinde ise ıskalamak için.
Birisi "Evet" diyen yanıdır.
Onu yükseltir.
Öteki "Hayır" diyen yanıdır.
O da yükseltir.
Ama o son yükseliş, artık kaybolmaktır, silinmektir.
Kimse Barry Lyndon’ın nereye gittiğini bilemez.
Hayata meydan okuyarak başlayan varoş çocuklarının son düellosu kendileriyledir.
Artık son bir iddianız kalmıştır ve silahınızı ona doğrultursunuz.
Hayatın şeyleri, bütün hoyratlıklar sizi keskin bir nişancı yapmıştır.
Asla ıskalamazsınız.
Çünkü bu, şahsiyetinizin, yani altına inmeyeceğiniz bir çizginin bulunduğunun ispatıdır.
Onu da ispatlar ve defteri kapatırsınız.
* * *
Yıllar önce Barry Lyndon’ı seyrettiğimde, filmin sonundaki yazıyı atlamışım.
Meğer film şu cümlelerle bitiyormuş:
"Onların hepsi Üçüncü George döneminde yaşadı. Kavga ettiler. İster zengin olsunlar ister yoksul; ister yakışıklı olsunlar ister çirkin, şimdi hepsi eşit..."
Kahramanlar’dan çıktıysanız, döneceğiniz yer yine orasıdır.
Kasımpaşa’dan da, Yozgat’ın bir mahallesinden de, ne bileyim, Ankara’nın Çinçin Bağları’ndan da...
(*) Komplo teorisyeni arkadaşlarımdan rica ediyorum. Lütfen bu yazıya yine gidiyor midiyor gibi manalar yüklemeyin. Sadece şahsiyet ve kavga üzerine düşüncelerimi yazmak istedim. Bu yazıda geçen şahsiyetlerin hepsi hayalidir. Ben bu kavgayı sadece aynada gördüm.