Paylaş
Alır...
Hele hele Allah bana bu güzelim mazoşist duyguyu vermişse...
Geçen pazar, Paris’te yapılan “Gay evliliklere hayır” mitingine gittim.
İki saat boyunca muhafazakâr insanlarla birlikte yürüdüm.
Ve demokrasinin, özgürlüğün, medeniyetin ruhunu içime çektim.
Gay evliliklere karşı değilim. Gay’lerin evlat edinme haklarına karşı değilim.
Ama bu mitingi de, bir “demokrasi olayı” olarak yaşamaktan da mutlu oldum.
21’inci yüzyıl demokrasisinin manasını gördüm.
Önce olayı özetleyeyim.
Fransa’nın Sosyalist hükümeti, aynı cinsten iki kişinin evlenmesine ve evlat edinme hakkına sahip olmasına izin veren bir yasa hazırladı.
Bu yasa, aylardır Fransa’nın en çok konuşulan konusu haline geldi.
Tasarı 29 Ocak’tan itibaren Fransız parlamentosunda görüşülmeye başlayacak.
İşte buna mani olmak için Fransa’nın dört bir yanından gelen insanlar geçen pazar günü Paris’te bir miting düzenledi.
Miting, Fransız sağının bugüne kadar düzenlediği en büyük toplumsal hareketti.
1984 yılında “özgür okul” mitinginden bu yana Fransa’nın gördüğü en büyük toplantı oldu.
Fransız polisine göre 340 bin kişi bir araya geldi.
Göstericilere göre ise 800 binden fazla insan vardı.
Size bu mitingi anlatmak istiyorum.
“Canım böyle marjinal bir konunun Türkiye ile ne ilgisi var” demeyin.
Var... Hem de çok var.
Yahudi, ate ve solcu birini bulursak harika
AYNI cinsten iki kişinin evlenmesi, Batı demokrasilerinin en sıcak tartışma konularından biri.
Çünkü bu olay, “inanç”la “hayat tarzı”nın, muhafazakârlıkla liberalliğin en kavgalı alanlarından birini oluşturuyor.
Yani konu bir yanından siyasete, öte yanından dine dayanıyor.
Mitingi düzenleyenler üç tuzağa düşmemek istediklerini söylediler.
-HOMOFOBİ TUZAĞI Bundan önce gay evliliklerine karşı düzenlenen miting eşcinsellere karşı nefret gösterisi haline dönüşmüş.
“Pis i.neler, hepiniz cehennemde yanın”, “Hepiniz hayvansınız” gibi pankartlar yüzünden çok tepki çekmişti.
Mitingi düzenleyenler eşcinsellere karşı olmadıklarını özenle vurguladılar.
-KİLİSENİN TUZAĞI Bu hareketin kilisenin elinde salt bir inanç olayı haline getirilip laikliğin sorgulanması haline dönüşmemesine dikkat ettiler.
-SİYASET TUZAĞI Mitingin, herhangi bir sağ partinin güç gösterisi haline gelmemesi için de çaba harcandı.
Toplamak istedikleri kalabalığı şöyle tarif ettiler:
“Popüler, apolitik ve inanç dışı...”
Journal du Dimanche gazetesine konuşan bir kişi şöyle bir profil çizdi:
“Yahudi, ate ve solcu...”
“Mitinge bu profildeki insanları da getirebilirsek başarmış sayılabiliriz.”
Frigide Barjot: ‘Ben Hazreti İsa’nın basın müşaviriyim’
MİTİNGİ düzenleyen hareketin lideri Frigide Barjot adlı bir kadın.
Tabii ki bu Brigitte Bardot’dan esinlenmiş bir takma isim.
Kendini “Hazreti İsa’nın basın müşaviri” olarak tanıtıyor.
İlk bakışta böylesine dalgacı bir zihniyetin, böylesine muhafazakâr bir hareketin lideri olması da insana tuhaf geliyor.
Asıl adı Virgine Tellene. Mizahçı ve yine mizahçı olan kocasıyla birlikte eski başbakanlardan Charles Pasqua’nın konuşma metinlerini yazmış.
Kocasının takma adı da tüberküloza yol açan virüsten esinlenerek konulmuş olan “Koch Basili”.
Yani, Paris’te 300 binden fazla insanı bir araya getiren bu büyük mitingin iki lideri mizahçı...
Mizahın gücü mü?
Hayır, asıl güç tabii ki, etrafında birleşilen konunun önemi.
Sadece hızlı trenle (TGV) 47 bin kişi Paris’e geldi
HAREKET esas itibariyle Twitter ve Facebook’tan örgütlendi.
O nedenle bazıları buna “Paris baharı” bile dedi.
Ancak antidemokratik talepleri ve laikliğe karşı gelişmeleri gören bazıları da buna “Paris sonbaharı” demeyi tercih etti.
Miting kendi kendini finanse etti. Ne kiliseden, ne de partilerden tek kuruş alınmadı.
Tabandan gelen çok çarpıcı bir örgütlenme oldu.
Hızlı trenle (TGV) 47 bin kişi Paris’e geldi.
900 otobüs kalktı.
Ortak arabayla gelmeleri sağlamak için muazzam bir sosyal ağ çalışması yapıldı.
Polis güvenlik tedbiri almıştı, ama mitingi düzenleyenler de kendi önlemlerini almıştı.
İki tür görevli vardı.
Sarı tişörtlü “Rehber görevliler”.
Kavuniçi tişörtlü “Güvenlik görevlileri”.
2 gay karşınızda öpüşüp provokasyon yaparsa
MİTİNGE katılan herkese “davranış kurallarını” gösteren bildiriler dağıtıldı.
Kurallar şöyleydi:
-Gay’ler veya onları destekleyenler yol kenarında birbirleriyle öpüşüp, size laf atıp provoke etmeye kalkarsa, sadece güleceksiniz veya yanınızda sevgiliniz varsa siz de onu öpeceksiniz. Atılacak tek slogan şu olacak: “Biz de sizi seviyoruz” veya “Öpüşmek evlenmek değildir”.
-Mitinge katılan dernek veya kurumlar kesinlikle kendi kuruluşlarının logolarını taşımayacak.
-Sadece önden belirlenen sloganlar atılacak. Siyasi hiçbir slogan atılmayacak.
-Bu miting kesinlikle barışçı bir harekettir. Hiçbir şiddet hareketine izin verilmeyecektir.
2 ülkede din adamlarının nikâh yapması zorunlu
-DÜNYADA 12 ülke aynı cinsten evliliğe izin veriyor.
-Gay evlilikleri, Belçika, İspanya, İsveç, Norveç, Portekiz, İzlanda, Danimarka’da serbest bırakıldı.
-Kanada, Güney Afrika ve Arjantin topraklarının bir bölümünde izin veriyor.
-Meksika’da sadece Mexico City’de serbest.
-ABD’nin 9 eyaletinde serbest bırakıldı.
-İsveç ve Danimarka, dini kuruluşlara, evlenen çiftler dini nikâh istediği takdirde dini işlem yapmaları zorunluluğu getirdi.
Oidipus kompleksine kapılırsam ikisinden hangisini öldüreceğim
FRANSIZ kara mizahı, her konuda olduğu gibi, bu konuda da dibine kadar gidiyor.
Charlie Hebdo’nun son sayısının kapağında, bir baba çocuğunu dizine oturtmuş onunla konuşuyor:
“Uslu durursan, seni nonoşlara karşı mitinge götürürüm...”
Ama asıl kara mizah içerideki sayfada. Gay çiftin evlat edindiği erkek çocuk konuşuyor:
“Oidipus kompleksine kapılıp babamı öldürmeye kalkarsam, hangisini öldüreceğim...”
Parlamento ‘Allah Baba’ değildir
-Mitinge katılan kadın erkek sayısı birbirine çok yakın görünüyordu.
-Beni şaşırtacak sayıda çocuk ve genç vardı.
-Dini kıyafetli insan sayısı görünmeyecek kadar azdı.
-Kimse, “Kilise göreve” veya “Ordu göreve” diyen pankart taşımadı.
-Kimse, çıkıp bu mitingi yapanlar için “Derin devlet”, “Ergenekoncu” gibi etiketler takmadı.
-Kimse çıkıp yürüyenler için “Bunlar faşist”, “Bunlar homofobik”, “Bunlar laiklik karşıtı” demedi.
-Bir tek polis bir tek göstericiye biber gazı sıkmadı, önüne barikat kurmadı.
-O gün en dikkatimi çeken şeylerden biri, çoğunluğu alan Sosyalist hükümetin hazırladığı tasarıya karşı çıkan bir din adamının söylediği şu söz oldu:
“Parlamento Allah baba değildir”.
-Demokrasiyi, sandıktan çıkan yüzde 50’nin, “istediği her şeyi yapma vizesi” olarak görenlerin pek anlayamayacağı bir cümle. Bir din adamının söylediği bu cümle, 21’inci yüzyıl demokrasilerinde seçilmiş iktidarların da sınırlarını çiziyor. Onu güçlü kılanlar kadar, elini tutanlar da demokrasinin kurumları...
Bu mitingi işte o amaçla izledim...
Paylaş