Paylaş
Biraz vefa...
Vicdan... Mantık ve izan...
***
Duvara yazdırmışsın:
“Milletin adamları...”
Altına 4 isim koymuşsun...
Adnan Menderes... Turgut Özal... Necmettin Erbakan...
Tabii bir de kendin...
Biliyoruz, orada 4 adam varsa da, sen o aynaya bakınca bir tek kendini görüyorsun.
Biliyoruz, bakıyorsun ve içinden diyorsun ki:
“Öteki üçü figüran...”
Asıl oğlan sensin...
Bir... Bir tek sen...
Peki kim veriyor bu payeyi sana arkadaş?...
***
Sen, son seçimde yüzde 43 oy alan sen, milletin adamısın...
Aldığı en yüksek oy yüzde 45 olan daha sonra yüzde 21’e kadar düşen rahmetli Turgut Özal milletin adamı...
Hayatı boyunca yüzde 22’nin üzerine çıkmamış, çıkamamış rahmetli Erbakan milletin adamı...
Ama ara seçimlerde oylarını yüzde 60’lara kadar çıkarmış...
Bu ülkede 30 yıl boyunca hep seçilerek gelmiş; hem başbakanlık yapmış, hem cumhurbaşkanlığı yapmış bir Süleyman Demirel milletin adamları listesinde adam yerine konmamış...
Öyle mi?...
***
Sen, son seçimde yüzde 43 alan sen milletin adamısın da...
1977’de yüzde 42 oy alıp da hükümeti kuracak çoğunluğu bile elde edemeyen Ecevit milletin adamı değil...
Hiç düşünmedin mi, seni 10 yıldır “milletin adamı” yapan seçim sistemini, milletin adamlarını deviren askerler yaptı...
Sen de onların sayesinde milletin adamlığı listeleri yapıyorsun...
Öyle mi?...
***
Başka ne diyorsun arkadaş?...
Partinin adındaki “Ak” sıfatı mı veriyor sana milletin adamı olmak payesini?...
Sen, bu baraja rağmen milletin adamısın da...
Otuz yıl iktidarda kalıp da sicilinde bir tek yolsuzluk iddiası olmayan, hâlâ Güniz Sokak’ta bir evde hatıralarıyla baş başa yaşayan bir Demirel milletin adamı değil...
Öyle mi?...
Hatırlatırım arkadaş... Onun evi ne kibir surlarıyla ne de onu milletten ayıran site duvarlarıyla çevrili...
***
Sen milletin adamısın da...
Şu fani dünyaya, doksan, bilemedin yüz metrekarelik iki küçük apartman dairesi, birkaç tablo, bol miktarda kitap ve birkaç kediden başka, bıraka bıraka sadece mütevazı bir mezar taşı bırakan Ecevit milletin adamı değil...
Öyle mi?...
***
Bak kardeşim; bu vefa bilmezlik, bu kibir, bu “bütün dağları ben yarattım” afrası ile tafrası ile kendini tek seçici, kendi kendini “Milletin adamı” ilan edebilirsin...
Kefenli müritlerini buna ikna edebilirsin...
Türkiye’deki bütün billboard’lara adını altın, yetmezse platin harflerle yazdırabilirsin...
Ama bil ki, milletin adamlığı yarışında bir “tek seçici” vardır ve o da tarihtir...
Tarih de, “Milletin adamı” unvanını öyle babasının malı gibi bol keseden dağıtmıyor...
***
Bak o listede, hiçbir zaman unutamadığın ama unutturmaya çalıştığın bir ismi de unutmuşsun...
Adı Mustafa Kemal Atatürk...
Senin sadece belagat şehvetinde adını ağzına aldığın İstiklal Marşı’nı, gerçek bir İstiklal Savaşı verip kazanarak yazdırmış komutan...
Aradan 100 yıl geçti...
Millet hâlâ onu “Milletin adamı” olarak biliyor, seviyor...
Bırak elinden kalemi, tarih yazsın kimdir milletin adamı diye...
Önce, bütün Türkiye’nin gözünde ve gönlünde, “Bütün Cumhurun Reisi” payesini almaya çalış...
Sonra bırak “Milletin adamı” olup olmayacağına tarih karar versin...
BİR SORU Bu ülkede sadece adamlardan oluşan bir millet mi var? Bu milletin hiç mi kadını yok...
Çukurambar’da Sarayiçi darbe mi oldu
1 Ağustos günü o açıklamayı okuduğumda aklıma gelen ilk soru şu olmuştu: ”Acaba Başbakan Erdoğan bu açıklamayı görünce ne demiştir?”
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı o gün, İsrail ile Gazze arasındaki ateşkesi desteklediğini bildiriyor ve çabaları için “Mısır’a takdirlerini” sunuyordu.
Açıklama “gerçek olmayacak kadar iyiydi”.
Erdoğan, seçim meydanında Mısır’a yüklenip, bu ateşkesle “Sisi’nin kendini meşrulaştırmaya çalıştığını” haykırırken, Dışişleri ona takdirlerini iletiyordu...
Ben de o gün “Helal olsun” diye yazmıştım...
Aradan geçti 5 gün...
Dün Türkiye Dışişleri Bakanlığı, yeni ateşkesle ilgili bir açıklama daha yaptı...
Ateşkes yine destekleniyordu...
Bunun için çaba gösterenlere teşekkür ediliyordu.
Ama bu defa Mısır’ın adı yoktu.
Belli ki birileri, seçim meydanından oraya uzanmış ve “Siz ne yapıyorsunuz kardeşim” deyivermişti...
Dış politikamızın hali budur işte...
Tamamen şahsi düşmanlıklar ve şahsi kardeşlikler üzerine kurulu bir terapi merkezi...
‘Home alone’lar için ‘tek kişilik’ tarikat listeleri
BUGÜNLERDE tam “home alone” durumundayım...
Evde yalnızım yani ve bol bol müzik dinliyor, kitap okuyorum.
İşte size Spotify listelerime eklediğim son şarkılar...
ROCK’ÇILARA: HAPPY MONDAYS, Step On... Geçen akşam, bugünün DJ’lik anlayışının doğduğu Manchester’daki“Haciende” kulübünün ve post punk dönem müziğinin doğduğu
“Factory” plak şirketinin hikâyesini anlatan “24 Saat Parti İnsanları” filmini seyrettim.
Happy Mondays adlı grup o şirketten doğmuştu.
Grubun “Step on” adlı şarkısını unutmuşum.
Filmde izleyince tekrar dinlemeye başladım. Abartmıyorum,
4 gündür durmadan dinliyorum.
İyi bir kulaklıkla... Harika... Hemen Spotify yıldızlı listeme ekledim. Hâlâ yepyeni bir şarkı...
KLASİKÇİLERE:
UMBERTO GIORDANO, Fedora, Act 2, Amor ti vieta... Ben sopranocuyum, tenorlardan fazla hoşlanmam. Bu önyargım yıkılıyor. İşte size olağanüstü bir tenor ve olağanüstü bir şarkı...
Hele bahçeniz varsa... Teknedeyseniz...
Veya mütevazı bir evde, home alone mood’undaysanız...
Akıp gidiyorsunuz...
Spotify “Lang Lang Romance” klasik listemde son şarkı...
EVANTHIA
REBOUTSIKA, Mikres Istories... Spotify’da yeni bir liste yaptım. Adı “tek kişilik tarikat”. Kendi başına kalanlar için bir tür meditasyon müziği. Ama öyle New Age monotonluğunda veya Yoga sıkıcılığında değil.
Kendi okyanusunuzun ‘abis’ine, en derin yerine inmek istiyorsanız, her türden müzikle bir “Journay”... Tek kişilik Odesa...
Tembellik güzel şey... Keşfediyorsunuz, hatırlıyorsunuz...
Ve “O seçilse de hayat güzel olmaya devam edecek” diyorsunuz...
Paylaş