Michelangelo albümünden fırlamış beden, alelade bar hesaplaşması sayılacak cinayete sinematografik bir mana kazandırıyor.
Bu hafta en dikkat çekici polisiye olay eğer bu olduysa, hiç kuşkusuz maktul Engin Temel’in fotoğraflardaki duruşunun bunda büyük payı vardı.
Eşitsizliğin kendini en çarpıcı şekilde ortaya koyduğu yerlerden biri, üçüncü sayfa haberleridir.
Öldürülmüş bir güzel kadın, güzel olmayanı sayfadan kovar.
Bu, Türkiye’de böyledir, başka yerlerde de.
Aynı kural, erkekler için de geçerlidir.
* * *
Geçen ay Paris’te dolaşırken bir şey dikkatimi çekti.
Saint Germain ve Champs Elysees civarında birçok yerde erkek gövdesiyle ilgili bir fotoğraf sergisinin ilanları vardı.
Kitapçılarda da erkek gövdesiyle ilgili kitapların sayısında belirgin bir artışı fark ettim.
Michelangelo yeniden ve başka gözlerle okunmaya, seyredilmeye başlandı.
Davut ve Baküs heykelleri önündeki kalabalıklar giderek büyüyor.
Bütün bunlara bakınca şunu görüyorum:
Erkek gövdesi, asırlar sonra geri dönüyor.
Sadece estetik olarak değil, cinsel bir obje olarak da geri dönüyor.
Yakında şöyle değerlendirmeler okursak kimse şaşırmamalı:
21’inci yüzyılın seks objesi artık kadın değil, erkektir.
* * *
Böyle bir eğilim karşısında sorulabilecek en bayağı, en banal soru şu olabilir:
"Yani gay’lik mi yükseliyor?"
Hayır, bunun gay’likle falan alakası yok.
Michelangelo’ya da, Caravaggio’yada yapılacak en büyük haksızlık bu olurdu.
Hayır, başka bir şeyler oluyor.
Sanat, insan gövdesinin yeni alanlarını iskána açıyor.
Daha doğrusu, yeni bir arkeolojik serüven var. Bir zamanlar iskána açık olup da barbar bir erkek işgalinden sonra tarumar olmuş bölgeler restore ediliyor.
Tabii bununla birlikte, cinsellik de o bölgelere doğru muhacerete başlıyor.
* * *
Burada cevaplanması gereken soru şudur:
Erkek gövdesini yeniden iskána açan kimdir?
Erkeğin kendisi mi, yoksa kadın mı?
Erkek gövdesini kadın değil, erkek "No man’s land" ilan etmişti.
Daha doğrusu, erkeğin, "öteki erkekten" korkusu.
Şimdi o korku geçti mi?
Şurası gerçek ki, erkekler artık gövdelerine, eskisine göre çok daha fazla ihtimam gösteriyor.
Hedonizm, bir kadın tutkusu olmaktan çıktı ve erkeğin de en güzel duygularından biri haline geldi.
Ama hiç unutmayalım ki, kadın da artık gettosundan çıktı.
Artık o da talepkár.
Erkeği sihirli bir ayna gibi kendine tutmak, orada hem kendini hem ötekini görmek istiyor.
* * *
Evet, teşhis doğrudur.
Davut ve Baküs geri dönüyor.
Onların hünsa duruşları, Davut’un elindeki o mana, 20’nci yüzyılın basit gay teorileriyle asla açıklanamaz.
Onlar bambaşka bir şeyi ifade ediyorlar.
Hem kadına, hem erkeğe ait olan yepyeni, farklı, tanımadığımız bir şeyi.
O yüzden diyorum ki, Michelangelo’nun dönüşüne kimse máni olamaz.
Ne korkak ve yasakçı erkek istibdadı, ne de inkárcı kadın iktidarı.
Sanatın ve cinselliğin 21’inci Yüzyıl Manifestosu, Floransa’da ve Roma’da yeniden yazılıyor.