HAYATIMDA ilk defa böyle bir rektör odasına giriyorum. Oda dediysem, büyükçe bir salon.
Tam karşınızda dikey büyük bir pencere var.
Oradan baktığınızda, bahçenin tam ortasında dev bir Türk bayrağı görüyorsunuz.
48 metrelik bir direk üzerinde 150 metrekarelik bir bayrak.
Burası Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Beş Şehir’inden birinde.
Anadolu şehirlerinde dalgalanan Türk bayrakları, insana çok farklı duygular veriyor.
* * *
Daha rektör odasına girerken yan yana dizilmiş çiçek sepetleri dikkatinizi çekiyor.
Her birinin üzerinde kartvizitler var.
Her birinde aşağı yukarı şu mesajlar:
‘Sayın rektör, bütün arkadaşlar hep birlikte sizi kutluyor, yanınızda olduğumuzu bildiriyoruz.’
İsimlere bakıyorsunuz, Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversitelerden gelmiş.
Birden hatırlıyorsunuz.
Burası Erzurum Atatürk Üniversitesi.
Karşınızdaki insan da kamuoyunun ‘Başı örtülü öğrenci annesini törene sokturmayan rektör’ olarak tanıdığı Prof. Yaşar Sütbeyaz.
* * *
Odanın bir başka tarafında proje maketleri duruyor.
Bir tanesi dikkatimizi çekiyor. Rektör, ‘Yapmayı düşündüğümüz bowling binasının maketi’ diyor.
Sonra dışarı çıkıyoruz.
Eminim bazılarınız inanmayacak, ‘Abartıyor’ diyecek; ama söyleyeceğim.
Güzel, hem de çok güzel bir Amerikan üniversitesi kampusuna giriyorsunuz.
Her taraf yemyeşil çim, yemyeşil ağaçlar...
Zevkli yürüyüş yolları, koşu parkurları.
Mükemmel bir futbol sahası, yan yana tenis kortları.
Kampusun ortasında bir kanalet. Pırıl pırıl su akıyor.
Etrafta bütün Türkiye’nin manzarası.
Blucinli, tişörtlü kızlar, at kuyruklu küpeli genç çocuklar.
Ve türbanlı genç kızlar.
‘Hocam hani türban yasaktı’ diyoruz.
‘Sadece üniversitenin ders salonlarında yasak’ diyor.
Sonra o meşum olayı anlatıyor.
‘Kimse beni dinlemedi. O, diploma töreni değildi. Yıl sonu kutlamasıydı. Kampus herkese açık. Ama ben kanunları uyguluyorum. Dershanelerde türban yasak’ diyor.
Kamuoyuna yanlış tanıtılan bir rektörün, bu ücra Anadolu şehrinde nasıl bir mucize yarattığına tanık oluyoruz.
Milliyet’in eğitim uzmanı yazarı Abbas Güçlü, ‘Anadolu’da bunun gibi en az 20 üniversite kampusu daha var’ diyor.
* * *
Daha sonra üniversite kampusu içinde Yönetim Kurulu Başkanımız Aydın Doğan tarafından yaptırılan özel ilköğretim okulu binasının açılışına gidiyoruz.
Müthiş bir coşku var. Kırmızı giysiler içindeki kız ve erkek çocuklar yerlerinde duramıyor.
İşte orada, hayatımın en güzel halk danslarından birini izliyorum.
İlkokul çocuklarından oluşan bir folklor grubu, Erzurum civarının ‘bar’ danslarını yapıyor.
Grubun başındaki çocuk, belli ki müthiş bir halk dansçısı olacak.
Stilize edilmiş bir ‘baş barı’, klasik bale tadında seyrediyoruz.
* * *
Oradan Nene Hatun Kız Lisesi’ne gidiyoruz.
Okulun bahçesinde heyecan ve hayat dolu bir kız öğrenci kalabalığı bizi karşılıyor.
Yüzler gülüyor. Hepsi birbiriyle hayat yarışında.
Biz de o coşkuya katılıyoruz.
Aydın Bey’den yeni bir yurt binası istiyorlar.
Bir saniye bile düşünmüyor, ‘Tamam, hemen başlıyoruz’ diyor.
‘Haydi kızlar okula’ ruhu artık hepimizi sarmış. Bu heyecan karşısında kimse duramaz. Belli ki, herkes bu muazzam seferberliğe katılacak.
* * *
Nene Hatun binasından ayrılırken, sol tarafta kız öğrenci grubu dikkatimizi çekiyor.
Biraz önce başları açık bu büyük heyecana katılan kızlar, evlerine gitmek üzere türbanlarını takıyorlar.
Küçük gruplar halinde okulun bahçesinden ayrılan kız öğrencilere bakıyoruz.
Bu görüntü kafamıza takılıyor.
Ama biraz önceki görüntü de hálá kafamızda. Aynı keyifle alkış tutan, aynı heyecanla bağıran, gülen o kızlar.
Hepsinin gülüşü aynıydı. Davranışları aynıydı.
Oysa şimdi karşımızda birbirinden çok farklı iki genç kız grubu var.
Meğer türban ne kadar ayırıcı, ne kadar koparıcı bir nesneymiş...
Ama burada iddia ediyorum. Değişim rüzgárı Anadolu’ya girmiş.
Artık kimse bu genç kız heyecanını, bu ‘Çalıkuşu’ ruhunu durduramaz.