Hikâyesini anlatacağım. Çok ilginç bazı “perde arkası” olayları aktaracağım. Biraz sabır. * * * Dünya Yayıncılar Birliği’nin 17’nci Kongresi Hamburg’da başladı. Dünya Editörler Forumu’na katılan üyelere dağıtılan çantaların üzerinde “NBMG” harfleri var. “New Bulgarian Media Group.” “Bulgaristan’ın Yeni Medya Grubu.” Bu yıl kongrenin sponsorlarından biri bu grup olmuş. Gerilere dönüyorum. 1990’lı yılların sonunda Aydın Doğan’la Bulgaristan’a gidip, Cumhurbaşkanı ve Başbakan’la görüşmüştük. Aydın Bey, annemin babamın doğduğu bu ülkeye medya yatırımı yapmak istiyordu. Birkaç yıl içinde Bulgaristan’ın en büyük medya grubu olacaktık. Ne yazık ki o günlerde Türk hükümetinin husumeti yüzünden bu yatırım imkânını kaçırdık. Bulgaristan şimdi Avrupa Birliği üyesi ve orada artık başka sermaye var. * * * Sabah ilk oturumu izliyorum. Konu, “Basın özgürlüğü”... İranlı bir gazeteci konuşuyor. Adı Akbar Ganji. Çok ünlü bir kitabı var. 1998’de İran’da 5 yazar ve aydının öldürülmesinde eski cumhurbaşkanının rolünü araştırmış. 2000 yılının nisan ayında tutuklanmış. 2001 yılının ocak ayında 10 yıl hapis, 5 yıl ülke içinde sürgün cezasına çarptırılmış. 2006 yılında serbest bırakılmış. Bu “kötü” haber. Tabii bir Türk olarak burada bir de “iyi” haber görüyorum. Demek ki duruşması 9 ay gibi bir zamanda tamamlanmış. “Dikta rejimi” ile yönetilen İran’da tutukluk hali sadece 9 ay sürmüş. “İleri demokrasi” ülkesi Türkiye’de insanlar 700 gündür tutuklular ve davanın ne zaman biteceği meçhul. 26 gazeteci, 9 blogcu hapisteymiş. “İleri demokrasi ülkesi” Türkiye’deki tutuklu ve hapis gazeteci sayısını düşününce, insanın aklına tuhaf şeyler geliyor. * * * Ganji, İran’daki kadınlarla ilgili çok ilginç bir şey söylüyor: “İslam rejimi 32 yıldır kadınlara zorla hicap giydiriyor. Bugün ülke özgürlüğe kavuşsa, belki kadınların çoğu başını açmayacak, özgür iradesiyle hicap giyinmeye devam edecek. Ama buradaki mesele, kadınlara 32 yıldır hicabın zorla giydirilmesi.” Bunu söyledikten sonra çok ilginç bir noktaya geliyor. “Bu rejim kadınlara manikürü de yasakladı. Rejim muhafızları kadınların ellerini bile kontrol ediyor. Ama kadınların oje sürmesini, manikür yapmasını engelleyemedi. Rejim o noktada hezimete uğradı.” * * * Bu sözleri dinlerken düşünüyorum. Bir ülkede herkesi susturabilirsiniz, herkesi bastırabilirsiniz, herkesi işten attırabilirsiniz. Ama mutlaka geriye bir şeyler kalıyor. Örtünün altından dışarı sarkmış bir tutam saç, parmaklarda kırmızı oje. O çok göze batarsa, renksiz oje. Ve manikür... Yani hayat tarzı... Manikür orada durdukça, o oje silinmedikçe, umut var demektir. Bu bir diktatörlük, bir despotizm. Ama kadının özgürlük duygusunu sokakta bastırsanız bile, o heyecan evin içinde fışkırıyor. * * * Oturuma ara verilince dışarı çıkıp, İranlı gazetecilerle konuşuyoruz. İranlı bir kadın gazeteci, “Tercüme nasıldı?” diye soruyor. “Fena değildi” diyoruz. “Rahatladım” diyor ve bizi hayretler içinde bırakan bir şeyi açıklıyor. Bir gece önce çok tuhaf bir şey yaşamışlar. Tercümeyi Almanya’da yaşayan İranlı bir erkek yapacakmış. Ancak son gece korkarak vazgeçmiş. Tahmin edin, cesur bir insan olarak yerine kimi bulmuşlar? Fransa’da yaşayan İranlı bir kadın gazeteciyi... Boşuna mı diyorum, kadın daha cesurdur, daha cüretkârdır diye. Artık kesin inanıyorum. 21. yüzyılda bütün diktatörleri onlar yıkacak.