Lütfen, sadece 5 YTL

ÇOCUKLUK hatıralarımın bir kısmı yavaş yavaş siliniyor. Ama bazı sahneler var ki, üzeri toz dahi tutmuyor.

Pırıl pırıl, bütün canlılığıyla gözümün önünde.

Tabii acıları ve en çok da korkularıyla.

Mesela, İzmir’de yaşadığım ilk büyük deprem...

Kaç büyüklüğündeydi? 4 nokta küsur mu, 5 mi bilmiyorum.

Kimbilir belki de sadece 3 nokta bir şeydi.

Küçük yaşımın büyük korkularının anıydı. Belki de ondan çok büyük görünmüştü.

Kendi küçük olsa bile, ruhumda yarattığı sarsıntı 5.9’dan küçük değildi.

* * *

Bir öğleden sonrasıydı.

İzmir’in Küçük Demir Hanının dışa bakan kısmındaki Mustafa Nafiz Delen’in kırtasiye dükkánında çırak olarak çalışıyordum.

Babam, Mustafa Nafiz Delen’in defter atölyesinde çalışıyordu.

İlkokul dört veya beşinci sınıftaydım.

Öğleden sonraları orada tezgáhtarlığı öğreniyordum.

Güzel bir İzmir öğleden sonrasıydı.

İnsanın içindeki siesta arzusunun hoş bir tembelliğe dönüştüğü andı yani.

Birden mağazanın içi titremeye, duvarlar sanki gidip gelmeye başladı.

Kendimizi dışarı attık.

Ustam beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

Bense karmakarışık duygular yaşıyordum.

Biraz okulda aşı yapıldığımız günlerdeki gibiydim... Korkardım; ama o gün öğleden sonra ve ertesi gün tatil olacağı için de sevinirdim.

İçimde deprem korkusu, dışımda ‘Acaba bugün dükkánı kapatırlar, ben de oynamaya gider miyim’ umudu...

* * *

Çocukluk böyledir.

En büyük felaketlerin içinden bile kendisini hayata bağlayacak anlar yaratma kabiliyetine sahip varlıktır çocuk.

Deprem günlerinde dışarıda kurulan çadırlar, onun hayatının rengi olabilir.

Şansınız varsa eviniz yıkılmaz, üç beş, bilemediniz bir iki gün sonra evinize girersiniz.

Ama ya şansınız yoksa...

* * *

Şansınız yoksa, meşum bir gecede Gölcük’te, Yalova’da, Gediz’de, Erzincan’da cehennem sarsıntıları ile uyanmışsanız...

Veya uyanmaya dahi vaktiniz kalmamışsa...

Veya daha da şanssızsanız, karanlık bir enkazın altında uyanmışsanız...

Bahtınız daha da karaysa, yıllar kadar uzun saatler boyunca yapayalnız ölümü beklemişseniz...

Ve o ölüm bir türlü gelmemişse...

Saniyeler, dakikalar ıstırap yüklü asırlara, yüzyıllara dönüşmüşse...

Öyle anlarda depremin, ilk mektepteki aşı günü olmadığını, ertesi gün beklediğiniz tatillerin belki de bir daha hiç gelmeyeceğini anlarsınız.

Yani hayat denilen şeyin artık bir an önce bitmesini dualarla istediğiniz, bir kahır yolculuğu olduğuna inandığınız o an demek istiyorum. O an geldiğinde...

* * *

O korku, derin bir hafıza kaydı olarak bende hep kaldı.

Ne zaman bir deprem haberi gelse, kırtasiyeci dükkánındaki o çocuk, kısa pantolonuyla önüme gelip oturur ve bakmaya başlar.

Hiç konuşmaz, hep susar.

Ona baktıkça depremlerin altında kalan çocukları görürüm.

Enkaz altındaki ruhlar, canlı ve cansız bedenler kulaklarıma, dünyanın en hüzünlü ağıtlarını yakarlar.

Öyle günlerde sadece Mahler dinlerim.

‘Ölmüş çocuklar şarkısını’ ruhumun fon müziği haline getiririm.

Şimdi Pakistanlı çocuklar karşımda.

Tıpkı ‘E.T.’ filminde gibiyim. Yüz binlerce küçücük, ışıklı işaret parmağı bana uzanmış.

Uzatsam o ilahi ışıkla birleşeceğim.

O gayretin bedeli nedir ki?

5 YTL...

Evet sadece 5 YTL...

40 milyon parmak, cep telefonlarının bir tuşuna bassa, 40 milyon ışıklı parmak, o küçük çaresiz parmaklara değecek.

Dünyanın en güzel kardeşlik zinciri oluşacak.

Bir küçücük telefon.

İmkánınız yoksa sadece 5 YTL.

Varsa, on, yüz, bin YTL.

* * *

Başbakan, Türkiye’nin 150 milyon dolar vereceğini açıkladı.

Biz hep birlikte tuşlara bassak bir anda 350 milyon dolar edecek.

Ne Amerika’nın, ne Suudi Arabistan’ın yapmadığını yapsak.

* * *

Şimdiye kadar hep biz enkazın altına sesleniyorduk.

‘Orada kimse var mı...’

Şimdi yüz binlerce Pakistanlı çocuk, çaresiz gözlerle bize sesleniyor:

‘Orada kimse var mı...’

Var mıyız, yok muyuz?..



(*) Yardım için Turkcell, Telsim ve Avea’dan 2868’e kısa mesaj 5 YTL.

Ayrıca tüm bankaların hesap numarası: 2868

Bugün Star TV, canlı yayında yardım kampanyası yapıyor.
Yazarın Tüm Yazıları