Paylaş
“Cumhur ittifakı” olarak her yerde cumhura üç söz veriyor:
- 24 Haziran’dan sonra “Daha çok özgürlük, daha çok adalet, daha çok demokrasi...”
Demek ki “cumhur ittifakı” Türkiye’ye artık demokrasi getirilmesi gerektiği görüşünde...
*
Abdulkadir Selvi’den okuyorum.
- AKP demokrasi manifestosu hazırlıyormuş.
Daha çok demokrasi, daha çok adalet, daha çok özgürlük diyeceklermiş.
*
CHP-İyi Parti-SP-DP ittifakına bakıyorum...
- Zaten ittifakın adını “demokrasi” koymuşlar...
Kuvvetler ayrımı, tam bağımsız yargı, güçlü bir Meclis denetimi, güçlü bir parlamento, özgür bir basın, özgür bir Türkiye diyorlar.
Demek ki “demokrasi ittifakı” da Türkiye’ye artık demokrasi getirilmesinden yana.
*
HDP zaten ezelden beri bunu savunuyor...
*
Demek ki 24 Haziran seçiminin milletçe ortak sloganı belli oldu.
Demokrat bir Türkiye...
Evet, 24 Haziran günü seçime giren bütün partilerin millete verdiği söz budur...
*
Kendileri bunu böyle söylüyorlar...
Kendi ağızlarından çıkanı kendi kulakları duyar, kendi vicdanları uygularsa...
*
24 Haziran şimdiden Türkiye’ye hayırlar getirecek demektir...
MUHAFAZAKÂR BİR GAZETECİYE EN BÜYÜK GAZETECİLİK ÖDÜLÜ
ERIK Bjerager’i bundan 16 yıl önce Dünya Editörler Forumu Yönetim Kurulu üyesi olduğumda tanıdım.
İnce yüzlü, sakin, olaylara hep sükûnetle bakan bir gazeteciydi.
Danimarka’nın en büyük gazetelerinden Kristeligt Dagblad’ın genel yayın yönetmeni ve CEO’suydu.
Yönettiği gazete, adından da anlaşılacağı gibi, Hıristiyan değerleri savunan muhafazakâr bir yayındı.
Erik o koltuğa oturduktan sonra gazetesini Danimarka’nın en büyüğü yaptı.
*
Daha sonra 4 yıl boyunca WEF (Dünya Editörler Forumu) Başkanlığı yaptı. Tam bir kuzey insanı olarak işini çok ciddiye alan bir gazetecidir Erik...
Dünya Yayıncılar Birliği’nin her yönetim kurulu toplantısında, her kongresinde bir araya gelir, yemeğe gider, sohbet ederiz. Sadece meslektaş değil, iyi arkadaş da olduk yani.
*
Dün haber geldi...
Erik’e ülkesinin en büyük gazetecilik ödülü olan Danimarka Yayıncılar Birliği Ödülü verilmiş.
Danimarka Yayıncılar Birliği Başkanı, ödülü “Böyle bir gazeteyi 24 yıl boyunca başarı ile yönetip büyüttüğü için” verdiklerini açıkladı.
Bu ödüle çok sevindim.
- Bir gazeteyi 24 yıl yönetebilmek bir başarıdır.
- O uzun süre içinde gazeteyi büyütmek, 1 numara yapmak daha da büyük başarıdır.
*
Ama beni en çok etkileyen şu oldu.
Gazeteciliğin rol modellerinin hep sol muhalif kişiler olduğu sanılır...
Oysa muhafazakâr rol modelleri de, magazinin, sporun, ekonominin rol modelleri de çok önemlidir.
Erik bütün dünyaya gösterdi ki...
Gazetecilik sadece solculuk ve muhaliflik mesleği değildir...
Çok başarılı muhafazakâr rol modelleri de çıkabilir.
GÖRDÜNÜZ MÜ EY İFTİRACILAR O KADININ HEYKELİ DİKİLİYOR
YILLARCA bu ülkenin genç gazetecilik öğrencilerine sadece üç-beş solcu yazarı rol modeli olarak sunanlar...
Bu ülkenin başarılı kadınlarına “Sarışın kadın” diyerek hem sarışın kadınları, hem bütün kadınları aşağılayanlar...
Duydunuz mu...
Madame Tussauds müzesi Ayşe Arman’ın balmumu heykelini hazırlıyormuş ve sergileyecekmiş. Yıllardır
anlatıyorum...
Bu ülkede bir
Ayşe Arman gazeteciliği var...
O gazeteciliğin arkasında müthiş bir tutku, kendine güven, yenilikçilik, devrimcilik ve paradigmaları kırma cesareti var...
Buyurun işte...
Müze araştırma yapmış...
Onun heykelini istemişler...
BİR AÇIDAN PENALTI ÖTEKİ AÇIDAN DEĞİL
GÖRÜŞÜMÜ baştan söyleyeyim.
- BİR: Real Madrid-Bayern Munich maçı yılın en güzel maçıydı.
- İKİ: Galibiyet ve turu geçmek kesinlikle Bayern Munich’in hakkıydı.
- ÜÇ: Cüneyt Çakır maçı harika yönetti ve bu kadar zevkli olmasında onun da büyük payı vardı.
Penaltı olayına gelince...
Ben spor yazarı ve uzmanı değilim.
Kale tarafından verilen ilk görüntüye baktığımda penaltı dedim.
Ama aynı hareket öteki açıdan gösterildiğinde defans oyuncusunun bırakın elini kasti uzatmasını, kaçınmak için elinden geleni yaptığını gördüm.
Sonuç:
Maçın ruhuna ve akışına göre penaltı değildi.
NATİONAL GEOGRAPHİC FİLMİNDE GİBİYİM
ÜÇ gündür Bodrum’da Orak Adası’nın Gökova’ya bakan tarafında küçük bir koydayım. İnanılmaz turkuaz bir deniz.
Denizin dantel gibi işlediği kayalıklar.
Ve kayalıkların üzerinde binlerce martı...
Gece oradalar, gündüz denize çıkıyorlar.
Kendimi National Geographic belgeselinde gibi hissediyorum.
Bir kere daha anladım ki...
Bir başkadır benim memleketim...
Paylaş