Paylaş
Otuz iki yaşındaki adamın adı Oskar Kokoschka’ydı...
Dönemin en tartışılan ressamıydı.
Kuklacının adı ise Hermine Moos...
Kokoschka direkt söze girdi.
Gerçek boyutunda bir kadın yapmasını istiyordu.
MAHREM TÜYLERİ SAHİCİ OLMALI
İstediği şey, kukla değildi. Heykel de değildi. Gerçeğe çok yakın bir kadın istiyordu.
O günden sonra 6 ay boyunca sık sık o eve gelecek, istediği kadının yavaş yavaş şekillenmesini izleyecek, her defasında istediği ayrıntıları en incesine kadar anlatacaktı.
İnsana dokunma duygusu vermeliydi. Elleri ve ayakları hareket edebilmeliydi. Saçları ve mahrem yerlerindeki tüyleri hakiki olmalıydı.
Gözkapakları açılıp kapanmalıydı.
Hermine Moos, daha ikinci hafta olayı anlamıştı.
Kokoschka kendisinden, dönemin en tanınmış kadınlarından birinin aynısını yapmasını istiyordu.
Bu tuhaf siparişi yerine getirmeli miydi... Ancak aynı günlerde bir başka şeyi daha fark etti.
Oskar Kokoschka’ya âşık oluyor ve onun cazibesinde kaybolmaya başlıyordu.
Yavaş yavaş fark etti ki, yaptığı kadını kıskanmaya başlıyor ama kıskandıkça daha mükemmelini yapmaya çalışıyordu.
1917 yılıydı...
Viyana, Freud’un Viyana’sıydı...
Ve şehrin en önemli erkekleri, aynı kadına âşıktı...
Alma Mahler’e...
Kocası yan odadayken o sevgilisinin koynundaydı
GUSTAV Mahler, benim hayatımın en önemli müziği olan Beşinci Senfoni’yi yazarken, karısı Alma Mahler çok mutsuzdu.
O günlerde tuttuğu günlüğe şunu yazmıştı:
“Beni anlayacak, düşünecek, kendimi bulmama yardım edecek birini arıyorum...”
Aradığı erkeği, Tobelbad kaplıcalarında bulacaktı.
Adamın adı Walter Gropius’tu... Dünyadaki mimarların çoğunu etkileyen Bauhous hareketinin öncülerindendi.
Aynı günlerde ikisi birden kaplıcalardaydı ve aşk orada başlamıştı.
Gropius daha ilk günden âşık olmuştu.
Dönüşünün ertesi gün Alma Mahler’e bir mektup yazmış, ama mektubu kocası Gustav Mahler’e göndermişti.
Alma Mahler kocasının hastalığı sırasında kaldıkları otelin yan odasında Gropius’la buluşacak ve Hemingway’le Gellhorn’unkine benzeyen geceler geçireceklerdi.
CENAZEDE YAŞANAN GATSBY-DAISY OLAYI
Gustav Mahler 18 Mayıs 1911 günü öldü.
Büyük bir cenaze töreni yapıldı ve kızı Putzi’nin yanına gömüldü.
Alma Mahler cenazesinde yoktu.
Bir Gatsby-Daisy hikâyesi gibiydi.
Gustav Mahler ölmüştü ama arkasında ona çok ağır bir yük bırakmıştı.
Aşk yaşadığı Gropius çok kıskanç bir erkekti ve ölmüş Mahler’i bile hâlâ deli gibi kıskanıyordu.
Gustav Mahler öldükten sonra, Alma Mahler’in hayatı bambaşka yollara gidecekti. Gustav Klimt, Alexander Zemlinsky, Werfel gibi dönemin ünlü ressam, müzisyen ve şairleri yatağından geçecekti.
Ama hiçbiri Oskar Kokoschka gibi değildi.
YEDİ YAŞ KÜÇÜK PERVERS BİR ÂŞIK
Alma Mahler, Kokoschka’yı kayınpederinin verdiği bir yemekte tanıdı. O 31 yaşındaydı, Kokoschka ise 24...
Dönemin en çılgın adamı daha ilk bakışta Alma Mahler’in ilgisini çekti. Bu aynı zamanda, onun daha sonraki yıllarda da devam edecek olan genç beden tutkusunun da ilk işaretiydi.
Hiç tanıdığı bir erkek tipi değildi. Rafine bir erkek olan Mahler’den çok farklıydı. Yüz hatları çok kaba denecek kadar sert, davranışları da ona benzerdi.
Primitif bir adam bile denilebilirdi.
Pervers bir âşıktı... Alma’yı dehşete düşürecek kadar sapkındı...
Kokoschka deli gibi âşıktı.
Hayatının en önemli eseri olan “Rüzgârın Gelini” tablosunu onun için yapmıştı. Hayatının en güzel şiirlerini, ikisinin isimlerinin ilk hecelerinden oluşan “Allos Makar” takma ismiyle onun için yazmıştı.
Ama Alma...
ARTIK TEK KURTULUŞU YALAN SÖYLEMEKTİ
Feminizmin Viyana kapılarına dayandığı yıllardı ve yıllarca Gustav Mahler gibi bir devin gölgesinde yaşamış olan Alma Mahler artık özgürlüğünü istiyordu.
Kokoschka’yla yaşadığı cinsellikten çok mutluydu. Ama bir başka kıskanç erkek olan Gropius’tan ayrılmak da istemiyordu...
O günlerde Lili Leiser isimli kendine hayran bir genç kadınla lezbiyen ilişki bile yaşamıştı. Tek kurtuluşu yalan söylemekti... Kokoschka’yı Gropius’tan, Gropius’u Kokoschka’dan saklamaya çalışıyor, ama kendisi dışında herkes bu yalanları açıkça görüyordu.
Özgürlük tutkusu, onu yavaş yavaş Kokoschka’dan uzaklaştırıyordu.
Sonunda tercihi yapmış ve Walter Gropius’la evlenip Berlin’e yerleşmişti.
Kokoschka işte o günlerde Viyana’daki kukla yapımcısının evinden içeri giriyordu.
Terk eden kadının sembolik linç gecesi
22 Şubat 1919 günü “Sessiz kadın”, Kokoschka’nın evinin kapısından içeri sokulurken garip bir şey oldu.
Evin valesi bu yapma kadını görünce korkudan bayıldı. Oskar hemen o gece, daha önceden satın aldığı pahalı giysileri sessiz kadına giydirdi.
Özellikle iç giysileri için çok para harcamıştı. Sonraki günlerde o yapma sessiz kadın, evin gerçek hanımı haline geldi.
Kokoschka masada onunla yemek yiyor, geceleri onunla yatıyor, hatta atlı arabasına bindirip Viyana’da gezintiye çıkıyordu.
Ama bütün bunların ne için yapıldığı üç ay sonra ortaya çıkacaktı.
ODA MÜZİĞİ EŞLİĞİNDE RECM GECESİ BAŞLIYOR
Kokoschka 1919 yılının mayıs ayında evinde büyük bir parti düzenledi.
Viyana’nın birçok ünlüsü davet edildi.
Sessiz kadına en güzel giysileri giydirildi ve salonun baş köşesine oturtuldu.
Bir oda orkestrası bütün gece boyunca çaldı. Çok içki içildi o gece.
Ve gecenin ilerleyen saatlerinde, çılgın bir ayin başladı. Sessiz kadına ilk taşı Kokoschka atmadı. Bir arkadaşı, onun yerine sessiz kadının başını kopardı... Sonra herkes kadına saldırdı ve elbiseleri paramparça edildi.
Sembolik bir cinayet, mitolojik bir linç işleniyordu. Arkadaşları, en büyük aşkını öldürüyor ve onu bu karasevdadan kurtarıyordu.
Freud o günlerde bu hareketi “Tuhaf endişe” olarak yorumlayacaktı.
Ertesi gün, apartmanın öteki sakinleri Viyana polisine ihbarda bulundu.
Apartmanın avlusundaki havuzda başı kesilmiş bir kadın cesedi vardı...
ALMA MAHLER’İN SON İTİRAFI
Bu sembolik cinayet, Kokoschka’nın kurtuluşu oldu.
Ama Alma Mahler’i hiçbir zaman unutmadı. Zaman zaman buluşmak için randevulaştılar, ama Kokoschka hiçbirine gitmedi.
Alma Mahler, 1964 yılında New York’ta öldü. Alkolik bir kadın olarak hayata veda etti.
Ölmeden önce hayatının aşkları ile ilgili şu itirafı yaptı: “Ne Mahler’in müziğini, ne Werfel’in şiirini, ne de Walter Gropius’un dehasını sevdim. Ama Kokoschka... O beni hep çok derinden etkiledi...”
Çok büyük aşklar yaşamıştı ama ölürken yanında sadece kızı vardı.
Oskar Kokoschka ise 16 yıl sonra 1980 yılında öldü.
Bütün hayatı boyunca taşıdığı karasevdanın başeseri olan “Rüzgârın gelini” tablosu, bugün Basel’de, Kunstmuseum’da...
NOT: Kitaptaki bilgileri çeşitli kaynaklardan derledim. Ana kaynak Alain Vircondelet’in “Des Amours de Legende: 10 couples mythique du 20. Siècle”, Plon, 2013
Paylaş