Paylaş
Gondar şehrinin merkezindeki bahçede, bir banyan ağacının yüzlerce kökünün arasında kaybolmuş gibi oturuyorum.
Sahne bana bir Tim Burton filmini hatırlatıyor...
“Makas elli Edward’ın” masum yüzü geliyor gözümün önüne ve o yüzde kendi çocukluğumun da portresini görüyorum.
Banyan ağacı, Budistlerin kutsal bitkisi.
Buda bu ağacın altında yaptığı meditasyondan sonra aydınlığa kavuşmuş.
Ölümsüzlüğü simgeleyen bir hayat ağacı bu.
Gılgameş ağacı da diyebilirsiniz.
Bu ağacın dibinde, inançların tuhaf bir alaşımına daha tanık oluyorum.
Ağacın köklerinin önünde, büyük bir havuz var.
Havuzu, Gondar krallarından biri yaptırmış ve hikâyesi şöyle:
Etiyopya, 4’üncü yüzyılda Ermenilerle birlikte tarihte Hıristiyanlığı devlet dini olarak kabul eden ilk ülke.
SİVRİSİNEKLERDEN KAÇAN KRAL KAOS ŞEHRİNİ KURDU
Ortadoks inancına sahip. Portekizliler buraya geldikten sonra devlet bir ara resmi dinini Katolikliğe çevirmiş. Ancak halk buna büyük tepki gösterince kral yine Ortodoks inancına dönmüş ve dönmek isteyen herkesin vaftiz olabilmesi için bu büyük havuzu yaptırmış.
Her yıl ocak ayında burada büyük bir vaftiz töreni yapılıyor.
Kutsal sandığa doğru yolculuğumuz işte Budizmle Hıristiyanlığın buluştuğu bu avludan başlıyor.
Ama ters bir yol izleyeceğiz. Tarihin kronolojisini tersine çevirip bize yakın dönemlerden geçmişe doğru gideceğiz.
Başlangıçta kaos ve kara delik vardı...
İmparator Fasilidas, 1636 yılında yeni bir başkent kurmak üzere, Tana Gölü kenarından ayrıldı.
Daha yüksek bir yere gitmek istiyordu. Çünkü Tana Gölü kenarı malaria yuvasıydı ve düz bir yer olduğu için düşman saldırılarına açıktı.
Bizim de izlediğimiz yolu izleyerek yükseklere geldi ve 1636 yılında Etiyopya’dan bugüne kadar en görkemli şatolarının bulunduğu Gondar’ı kurdu.
Etiyopya geleneklerine göre, her kralın otoritesini temsil eden şey, kendi adına yaptırılan saraydı.
Yeni başkent bir sarayın inşaatı ile başlıyor. Sonra her gelen kral, kendine yeni bir saray yapıyor.
Böylece ortaya bir saraylar külliyesi çıkıyor.
AFRİKA DAĞLARINDA BİR AVRUPA DEREBEYİ ŞATOSU
Külliyenin kapısından girdiğimizde gördüğümüz ilk saray bizi bir anda Afrika ortamından çıkarıp ortaçağ Avrupa’sına götürüyor.
Karşımızda her şeyiyle çok iyi korunmuş bir ortaçağ Avrupa şatosu duruyor.
Öğreniyoruz ki, bu binaların yapımında Hıristiyanları Müslümanlara karşı korumak için gelen Portekizlilerin büyük etkisi olmuş.
İşte Etiyopya tarihinin en kaotik dönemi bu külliyede başlıyor ve bitiyor.
Rehberimiz Bem, bizi gezdirirken anlattığı hikâyeleri bir ‘Muhteşem Yüzyıl’ heyecanı ile dinliyoruz.
Birbirinin kuyusunu kazan kardeşler, saray içi entrikalar ve bir kardeşin ötekini zehirlemesi ile biten hanedanlık.
Gondar, Etiyopya’nın en ihtişamlı dönemi. Ama aynı zamanda imparatorluğu batırmaya doğru götüren kaos döneminin başlangıcı.
KRALİÇENİN GÜZELLİK YARIŞMASINI KAZANAN KİM
Bu arada zehirlenen son kralın karısının hikâyesini dinliyoruz.
Kocası zehirlenir zehirlenmez 12 yaşındaki oğlunu tahta çıkarmak için hemen yeni kraliyet sarayını inşa etmeye başlıyor. Çünkü saray, tahta çıkmanın ve otoritenin simgesi.
Ama orada otoriteyi oğlu değil, kendisi temsil ediyor. Çok güzel bir kadınmış. Burası, tarihin tanıdığı en efsane güzel Saba Melikesi Belkıs’ın ülkesi.
Her kadının hayalinde bir Saba Melikesi yaşıyor.
Belki de dünyanın ilk güzellik yarışmasını bu kraliçe düzenlemiş. Yarışmaya kendisi de katılıyormuş.
Bilin bakalım her yarışmada kim güzellik kraliçesi seçiliyormuş?...
Tebrik ederim... Tahmin ettiniz. Kraliçenin kendisi.
YAN YANA YATMAYA MAHKÛM EDİLEN İKİ KARDEŞİN HİKÂYESİ
Böylece 1784 yılına gelindiğinde bu ihtişamlı hanedandan, feodal beylerin elinde kuklaya dönen bir imparatorluk enkazı kalmıştı... Ülke içsavaşa gitmiş, parçalanmıştı.
Oysa Gondar şehrinin adı, birlikten geliyordu. Efsaneye göre şehrin çarşısında iki kardeş kavga etmiş ve kan davası başlamış.
Bunun üzerine şehrin bilge insanları toplanıp onları barıştırmışlar ve “Bundan böyle hep yan yana uyuyacaksınız” demişler.
“Gondar”, “Yan yana yatmak” anlamına geliyor.
Bu durum 19’uncu yüzyılın ortasına kadar devam edecek ve o dönemde bir Robin Hood ortaya çıkacaktı. Zenginlerden aldığını fakirlere dağıtan bu adam Kral Teodoros’tu...
Böylece varoluşun kanunu bir kere daha işlemiş, Gondar kaosundan bir düzen doğmuştu.
Ama biliyoruz ki, her kaosun öncesinde bir karadelik vardır.
İçine giren hiçbir şeyin geri dönmediği bir hiçlik...
KARADELİĞE DOĞRU YOLA ÇIKIYORUZ
Gondar’da dört kız kardeşin işlettiği restorandan çıkıp, yeniden yola koyuluyoruz.
İstikametimiz daha geriye gidip, Etiyopya tarihinin karadeliğine ulaşmak.
Onun için 17’nci yüzyıldan kalkıp, 12’nci yüzyıla gidiyoruz.
Zagwe karadeliğine...
Kutsal sandıktan önceki bu son şehirde çok tuhaf bir şeye tanık olacağız ve çok gizemli bir soruya cevap vereceğiz.
Acaba ilahi bir güç gelerek, 133 yılı insanlık tarihinden silmiş miydi?...
Uzaydaki karadeliğin aşağıda, dünyamızda da bir izdüşümü mü vardı?...
Bu sorunun cevabını Lalibela’da arayacaktık.
Addis Ababa ne
-ETİYOPYA’da şehir isimlerinin anlamları çok ilginç.
Mesela başkent “Addis Ababa”, “Yeni Çiçek” anlamına geliyor. “Lalibela” ise “Bal yiyen” demek...
Havaalanı kapısındaki soru ve cevap
-HAVAALANININ çıkışında valizleri beklerken, bir Etiyopyalı yanıma gelip kırık bir İngilizceyle “Nerelisiniz” diye soruyor. “Türk’üz” deyince hiç beklemediğim bir şey söylüyor. ‘Turkish Airlines number one...”
Türk Hava Yolları’nın şöhretini
bu küçücük şehirde işitmek iyi
geliyor bana.
Domuz eti yemeyen, sünnet olan, kiliseye ayakkabısız giren Hıristiyanlar
-BANYAN ağacı sadece Budizmle Hıristiyanlığı birleştirmiyor. O ağacın köklerinde aynı zamanda Hıristiyanlığı Yahudiliğe ve Müslümanlığa bağlayan kökler de var.
Etiyopya’ya ait bu hakikati, rehberimiz Bem’e sorduğum şu soruyla öğreniyoruz.
“Kiliselere ayakkabınızı çıkararak girmeniz, kilisede sandalyede değil yerde oturmanız, kadın-erkek ayrı oturma düzeniniz
sanki Müslümanlardan alınmış gibi. Başka benzerlikler de var mı?...”
Soruma sakin bir soruyla cevap veriyor: “Çok daha çarpıcı bir şey var. Etiyopya Hıristiyan erkeklerinin sünnet olduğunu biliyor muydunuz?...”
Şaşırıyorum. Aklıma Saint Peter’in Hıristiyanlara “Sünnet olmayacaksınız” emri geliyor. Demek ki o emir bu ülkede geçerli değil.
“Dahası var...” diyerek devam ediyor. “Etiyopya Hıristiyan’ı domuz eti de yemez.”
Şaşkınlığım daha da artıyor. Ancak bu etkileri Müslümanlığa bağlamak doğru değil. O gelenek daha çok Etiyopya’nın Yahudi kökenlerine bağlılığından kaynaklanıyor.
O an bir kere daha anlıyorum ki, çok farklı bir Hıristiyan ülkedeyiz. Burada, bir anlamda Hıristiyanlığın din olarak örgütlenmesini kuran Saint Peter’in emirleri değil, Musa’nın “On emir”i hüküm sürüyor.
Bu da peşine düştüğümüz kutsal sandığın bu ülkedeki köklerinin ne kadar derinde olduğunu anlatıyor.
Yarın
KARADELİĞİN SIRRI: İLAHİ BİR GÜÇ 133 YILI İNSANLIĞIN BELLEĞİNDEN SİLDİ Mİ
-Kilisenin arkasında gördüğümüz 10 bin mumyanın sırrı.
-Duvardaki gamalı haç ne anlama geliyor. Hitler gerçekten “Kutsal Sandık”ı getirtmek istedi mi.
-Bir dönemden neden hiç bilgi,
hatıra kalmadı.
Paylaş