Paylaş
Arayan bir zamanların çok ünlü kadın oyuncusu Ava Gardner’dır.
Benim için o, “Iguana Gecesi”nin harikulade otel sahibesi ve Allah’ın yarattığı en güzel kadınlardan biridir.
Küçük bir merhaba ve kendini tanıttıktan sonra direkt konuya girer:
“Benim hayalet yazarım olur musunuz?”
Yani o hatıralarını anlatacak, yazar kaleme alacak, ama kitap Ava Gardner’ın imzasıyla yayınlanacak.
Evans o konuşmada, ünlü aktristin uzun yıllardan beri Londra’nın Knightsbridge bölgesinde oturduğunu ve iki yıl önce bir beyin kanaması geçirdiğini, bunun da gövdesinin sol tarafını felç ettiğini öğrenir.
65’ine kadar içki içen,
acayip iyi giyinen, sigara içen bir kadındır.
Uzun yıllar her gün tenis oynamış ve uzun yürüyüşler yapmış olan olağanüstü kadın, şimdi evinde yatmaktadır.
Ava Gardner’ı o haliyle hiç gözümün önüne getiremiyorum. İyi ki de getiremiyorum.
* * *
Peter Evans görüşmek için evine geldiğinde, Ava Gardner’ın söylediği ilk şey şu olur:
“Bunu sırf para için yapıyorum...”
Devam eder:
“Acilen paraya ihtiyacım var. Ya hatıralarımı satacağım ya da mücevherlerimi...”
Cümleyi şöyle tamamlar:
“Mücevherlerime duygusal bir bağla bağlıyım...”
* * *
Dün yine duygusal açıdan ‘zona’lı bir günümdeydim. Son zamanlarda sık sık böyle oluyorum.
Hayatı boyunca efsaneleştirdiği kahramanlarıyla yaşayan bir erkek olduğum için; bu cümleler bana tahmin edemeyeceğiniz kadar koydu.
Bir kere Ava Gardner gibi olağanüstü bir kadının, para gibi alelade bir şeye böylesine ihtiyaç duyacak hale gelmesine kahroldum...
Yalnızlığı...
Geçip giden yılların tahribatını tutamaması...
Ve sonunda hatıraları ile mücevheri arasında tercih yapmak zorunda kalması...
Ona hayalinde âşık bir erkeği kahretmeyecek de ne yapacaktı?
* * *
“Hatıralarını satmak...”
Hatıra yazmak, yüce bir kavram gibi görünüyor da, bunu “satmak” fiili ile anlatmak beni çok sarstı.
Üç yıl kadar önce, hayatım boyunca hatıra yazmama kararı almıştım.
Çünkü insan hatıra yazacaksa, iki şeyi göze almalı diye düşünmüştüm.
Bir, kendi alçaklıklarını, aşağılık yanlarını da yazabilmeli.
İki, başkalarına haksızlık yapmamalı.
Mümkün mü?
Emin değilim...
Ama “hatıralarını satmak” fiili, Ava Gardner’a yakışmış...
Benim için filmlerdeki “Büyük kadındır...”
Hayat onu, böylesine dramatik bir tercihle karşı karşıya bıraktığında “mücevherini” seçmemesi, onu gözümde daha da büyüttü.
Büyük kadınlar, mücevherlerinden vazgeçmemeli. Onunla gömülmelidirler.
Söz konusu olan mücevherse; hayata giren vasat erkeklerle ilgili hatıralar teferruattır...
Çünkü tek taşına ihanet etmek... İşte büyük kadına bu yakışmaz.
-Peter Evans’ın o yıl Ava Gardner’la yaptığı uzun görüşmeler, anlaşmazlık yüzünden kitap haline getirilmedi. Aradan 25 yıl geçtikten sonra geçenlerde Simon&Schuster yayınevi tarafından“The secret conversations” adı altında yayınlandı. Yazarı Peter Evans, tamamladığı kitabı yayınevine teslim etmeden bir gün önce kalp krizi geçirip öldü. Kitabını okumadım, bu bilgileri, onun üzerine geçen hafta Sunday Times’ta çıkan yazıdan aktarıyorum.
Frank’ın penisini de yazabilecek misin
YAZAR, daha ilk günden Ava Gardner’la çalışmanın ne kadar zor olduğunu anlamış.
-Yayıncıyı da yanına alıp görüşmeye gelmek istediğini söyleyince, Gardner bir sinemacı arkadaşından, önceden gelip evin ışığını ayarlamasını istemiş.
Görüşme sırasında çok çişi geldiği halde tuvalete gitmemiş. “Kötü ışık yüzünden yayıncımın beni çirkin görmesini istemedim” demiş.
Bir Diva, işte böyle davranır...
-Gardner çok küfürlü konuşuyormuş. Her üç cümleden birinde “F...”, yani “S...” diyormuş. Yazar onun bu anlatım özelliğini korumak istemiş, ama o “Sen beni bir sürtük olarak göstermek istiyorsun” diyerek reddetmiş.
-Yazarın menajeri, “Ava’ya, Frank Sinatra’nın penisini de sor” demiş. Çünkü onun hayatı üzerine yazılan bir başka kitaba göre Ava Gardner, her yerde Frank Sinatra’nın penisinin büyüklüğünü anlatıyormuş.
“Adamın kendisi yarım kilo, ama penisi 5 kilo” diyormuş. Gardner o günlerde telefonda çok sık Frank Sinatra ile arkadaşlığını hâlâ devam ettirdiği ve çok sık konuştuğu için, bunu reddetmiş.
-Sinatra onu ilk defa bir restoranda, yeni evlendiği kocası Mickey Rooney’nin yanında görmüş ve şunu söylemiş:
“Seni bu heriften önce görseydim, ben evlenirdim...”
Daha sonra evlendiler, ama evlilikleri kısa sürdü.
Eylül ayında erkek makyajı devrimi mi
MAÇOLAR, siz çekilin aradan, size değil, erkeklere sesleniyorum:
Evet erkek arkadaşlar, eylül ayında “erkeklik tarihinde” yeni bir sayfa açılıyor. Tom Ford, erkekler için tam bir bakım ve makyaj seti çıkarıyor. Bunun içinde göz makyajı malzemesi ile dudak boyası da olacak.
Bir pop sosyolog olarak erkekliğin geleceği ile ilgili en büyük iddiam şu:
Yakın bir gelecekte erkekler makyaj yapmaya başlayacak.
Bazıları zaten yapıyor.
Mesela Johnny Depp normal hayatında da fondötenle sokağa çıkıyor.
Benim iddiam, gözlere makyajın da başlayacağı. Ve bütün bunların geniş bir erkek kitlesine yayılarak normalleşeceği.
Bunun erkeklere çok yakışacağını düşünüyorum.
Karayip Korsanları’ndaki Johnny Depp’i gözünüzün önüne getirin...
Veya David Bowie... Ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Yeni kız tipi: Boy girl isyankâr ve ruhani
BU ayki kadın dergileri yeni bir kavramla yıkılıyor.
“Boy girl...”
Yani oğlan çocuğu gibi kızlar...
Örnek tipi, manken Pixie Geldof...
Geçenlerde hırsızlar evine girdiğinde çalacak hiçbir elektronik eşya bulamamış.
Çünkü evinde plazma televizyon bile yok.
Kadınlığın alabildiğine yüceltildiği bir dönemde tasarımcılar yine beni şaşırtıyor.
Seviyorum bu kendi yarattıkları akıntılara karşı yüzme cüretini gösteren insanları.
Paradoksal yeni bir trend bu... Tek başına gelmiyor...
-Boy girl, aynı zamanda romantik... Ama ‘black romantic’... Yani kara bir romantizm...
-Rebel, aynı zamanda isyankâr. Yani bizdeki “Gezi ruhunu” yaratan kızlar...
-Spirituel Modern, sanat konuşmayı seviyor, ruhani bir yanı var, cool...
-Maksimalist ve renkli, pantolon ve elbiseyi rengârenklik kapladı.
Paylaş