ASLINDA yazımın başlığını şöyle tasarlamıştım:‘‘Bir Türk zabiti, Itırlı Bahçe'yi tercüme edebilir miydi?’’
Bu biraz uzun gelince, ‘‘Gizli hücrenin imam Kama Sutra'sı’’na çevirdim.
Sonunda elim yine o ‘‘cazibeye’’ gitti.
Neyse, vakit kaybetmeden hikáyeme geçeyim.
Tahminen 1850 yılından biraz önce, Cezayir'de görevli bir Fransız subayı tesadüfen el yazması Arapça bir kitap bulur.
Kitabın üzerinde Arapça harflerle şu yazılıdır:
‘‘Er-Ravz el-Itır’’ ve ‘‘Nüzhet el-Hatır’’
Kitabın yazarı Şeyh Muhammed el Nefzavi adlı birisidir.
Kitabın üzerinde kendisi şöyle anlatılmaktadır:
‘‘İmam, bilgin, büyük uzman, son derece yetenekli ve doğru sözlü.’’
Kitabı bulan Fransız subayının adını bilmiyoruz. Kendini, ‘‘Monsieur le Baron R, Capitaine d'Etat major’’ olarak tanıtır.
* * *
Bulduğu kitap, Arap dünyasının ‘‘Kama Sutra'sı’’ sayılan ‘‘Itırlı Bahçe’’dir.
Yani sapına kadar cinsel tavsiyeler kitabı.
Subay kitabı Fransızca'ya çevirir.
Ama gel de Cezayir gibi bir yerde böyle bir kitabı yayınla.
Çevrilen kitap, 25 yıl boyunca subayın dosyasında kalır.
Hikáyenin beni en çok etkileyen bölümü de işte bu noktada başlar.
* * *
Çünkü subayımız, ‘‘Itırlı Bahçe’’nin yayınlanması için Fransız ordusu içinde beş kişilik ‘‘gizli bir hücre’’ oluşturur.
Kendisi gibi kültürlü ve meraklı dört subay daha bulur ve bu kitabı illegal bir şekilde gizlice basarlar.
Nerede mi?
Sıkı durun.
Fransız Hükümeti'nin resmi matbaasında taş baskı olarak basarlar.
Yani Türkçe'ye çevirirseniz, Devlet Başbakanlık Basımevi'nde.
‘‘İmzalı bası’’ diye bilinen bu ilk edisyon 35 adet basılmıştır.
O tarihlerde bu kitaptan haberdar olan kişilerden biri de ünlü yazar Guy de Maupassant'dır.
Ona göre kitabın yazarının çok ilginç bir hikáyesi vardır.
Güya, bir Arap yazarı, bir Arap beyinin emriyle ölüme mahkûm edilmiş. Ancak bey, ona şöyle bir teklifte bulunmuş:
‘‘Eğer halkımın körlenmiş olan hislerini uyandırabilecek bir kitap yazarsan seni affederim.’’
‘‘Itırlı Bahçe’’ işte o kitaptır. Yani halkın nefsini köreltmeyi önleyen bir eser.
Yazarını idamdan kurtaran eser, benim biraz sansürlediğim şuna benzer bir cümleyle başlıyor:
‘‘Erkeğe ve kadına en büyük zevkleri veren organları yaratan Tanrı'ya hamd olsun.’’
Kitabı sansürleyen tek kişi ben değilim.
Bizzat tercüme eden subay da, 21'inci bölümünü tamamen çıkarmış.
Bu bölümde eşcinsellik konusu işleniyormuş.
* * *
Size kitabın cinsel ayrıntılarını anlatmayacağım.
Türkçesi 1998 yılında Söz Yayın tarafından yayınlandı.
İçinde ‘‘Hor görülen erkeklere’’ ve ‘‘Hor görülen kadınlara dair’’ ilginç bölümler var.
Beni, bu kitabı yayınlamak için ordu içinde gizli hücre kuran beş subayın hikáyesi etkiledi.
Bir de ‘‘İdeal kadının ölçülerinin’’ verildiği bölüm.
* * *
Şeyh Nefzavi, kadınların baştan çıkarıcılığı konusunda bazı ölçüler veriyor.
Arap ve İslam bir yazarın verdiği bu ölçüler, Tevrat'ta verilen kadın ölçülerine çok benziyor.
Şeyh Nefzavi gibi Tevrat da kadının çekiciliğini şu ölçülere bağlıyor:
‘‘Bembeyaz bir cilt, kıpkırmızı dudaklar, sert göğüsler, dolgun bacaklar, geniş kalçalar, uzun bir boyun, ışıldayan kara gözler, siyah ya da kınalı saçlar, sağlıklı ve dik duran bir gövde.’’
Bu ölçüler bana geçen yıl Bergama'da ortaya çıkarılan Venüs heykelini hatırlattı.
Demek ki çekici kadın ölçüleri eski Yunan'dan beri fazla değişmemiş.
En azından Şeyh Nefzavi'ye, Tevrat'a ve bana göre...
Çok uzun bacaklı manken estetiğini idealize edenler, buna itiraz edebilirler.
Ama ne yaparsınız, ‘‘kitap’’ böyle yazıyor.
Ve birtakım subaylar da gizli hücre kurup, o kitabı basıyorlar.
İsterseniz yine ilk başlığıma döneyim.
‘‘Bizim zabitlerimiz böyle bir kitap için gizli hücre kurarlar mıydı?’’