Paylaş
ESKİ Doğu Berlin'in ‘‘Gendarmenmarkt’’ adlı meydanındayız. Türkçe'ye çevirirseniz ‘‘Jandarmalar Meydanı’’ diyebilirsiniz.
Bu meydana, 1800'lü yıllarda Fransa'dan gelip Almanya'ya yerleşen ‘‘Hugenotten’’ mimarisi hákim.
Meydanın tam ortasında daha çok Yunan mimarisine dayalı bir tiyatro binası var.
Sağ tarafta Fransız katedrali, solda ise Deutscher Dom adlı bir Alman katedrali bulunuyor.
Yaklaşan Noel dolayısıyla meydana bakan caddeler ışıklandırılmış.
Güzel ve serin bir akşam, meydanın ıssızlığı üzerine serilmiş.
* * *
İşte bu meydana tam karşıdan bakan binalardan birinin altındaki İtalyan restoranındayız.
Adı ‘‘Trente Sei’’.
Hemen yanında yine aynı lokantaya ait bir bar var.
Adı ‘‘925 Lounge Bar’’.
Son zamanlarda İtalyan lokantalarına hákim olan ‘‘minimalist’’ anlayış burada da etkisini gösteriyor.
Yemekler bir tür İtalyan ‘‘yeni mutfağı’’.
Garson kız Hırvat.
Aşçının hangi milletten olduğunu bilmiyoruz.
Peki ya sahibi?..
İşte bu haftaki pazar yazım bu noktada başlıyor.
Çünkü restoranın sahibi bir Türk.
Henüz 33 yaşında, Hasan Ulutürk adlı sessiz sakin bir çocuk.
Erzurum'da doğmuş.
Üç yaşındayken ailesiyle birlikte Almanya'ya göç etmiş.
Altı kardeşlermiş.
Üçü kız.
Hepsi Berlin'de yaşıyormuş.
Okuldan sonra marangozluk dalınde meslek eğitimi yapmış.
Daha sonra Berlin'in Charlottenburg ilçesinde bir lokantada çalışmış.
Burada öğrendikleriyle kendi lokantasını açmaya karar vermiş.
* * *
Erkin Köksar isimli İstanbullu bir arkadaşıyla birlikte Trente Sei'yi açmış.
Ne restoranda, ne de barda herhangi bir Türk izi var...
Restoran bir İtalyan'ınkinden daha İtalyan.
Barda çalınan retro müziğin dozu gayet iyi ayarlanmış.
Yani burası, milletler üstü bir zinhiyet ve ticaret anlayışından geçmiş.
O gece Jandarmalar Meydanı'na bakan ‘‘925 Lounge Bar’’da içkimizi yudumlarken müşterileri hakkında da bilgi alıyoruz.
* * *
Trente Sei'nin müşterileri arasında Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ile eşi Doris Köpf-Schröder de bulunuyormuş.
Zaman zaman gelip, bir masada öteki müşterilerden hiç farklı olmayan bir havada yemeklerini yerlermiş.
Almanya'nın yeni Türk kuşağı, işte böyle işlere girmeye başlamış.
Ama Türk'ün Berlin macerası sadece bu değil.
Almanya Cumhurbaşkanı'nın sarayının önünden geçerken Türklerle ilgili çok hoş başka bir olayı daha öğreniyorum.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı çok güzel bir ormana bakıyor.
Dökülen kızılyapraklar ormanı daha da güzelleştirmiş.
İşte bu orman, pazar günleri Türk ve Arap ailelerin piknik yeri oluyormuş.
Mangalını kapan, bu ormana gidip müthiş bir kebap keyfine başlıyormuş.
Ancak bu pazar keyfi, Alman Cumhurbaşkanı için bir pazar ıstırabına dönüşüyormuş.
Çünkü ormandan gelen bu acayip kebap kokusu, olduğu gibi sarayın içine girip Alman Cumhurbaşkanı'nın pazar gününü berbat ediyormuş.
Sonunda Cumhurbaşkanı dayanamayıp patlamış ve durumu polise şikáyet etmiş.
Polis de ormanda mangalı yasaklamış.
Ne var ki Yeşiller Partisi duruma müdahale edip Alman Cumhurbaşkanı'na savaş açmış.
‘‘Sen vatandaşların pazar keyfine nasıl karşı çıkarsın’’ deyip Cumhurbaşkanı'na yüklenmiş.
Netice...
Cumhurbaşkanı pes etmiş.
Türkler ve Araplar yine pazar günleri mangal keyfine devam etmişler.
* * *
İşte biri Alman Başbakanı'na, öteki Alman Cumhurbaşkanı'na ait iki Türk hikáyesi.
Birbirinden çok farklı, ama ikisi de yemekle ilgili ve ikisi de Türk...
Paylaş