Paylaş
Ne de Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yapılmış o hazırlıksız gibi görünen konuşma...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından ilk harbi lafı önceki gün işittim.
* * *
Bize sesleniyor...
Son 13 yıldır yenilmişlik duygusuyla yaşayan, hayat tarzı elinden gidiyor diye ürken, endişelenen, öfkelenen bizlere...
Açık açık diyor ki:
“Evet kardeşim, senin yaşadıklarını biliyorum.
Hayat tarzını, değerlerini anlıyorum.
Taleplerini ve arzularını biliyorum...”
Helal olsun. İlk defa bu kadar açık söylüyor...
* * *
Arkasından da diyor ki:
“Ama sen de bizi anla...
Nasıl badirelerden geçerek buraya geldiğimizi,
Hangi yasakları, hangi kısıtlamaları, tehditleri aşarak bugüne ulaştığımızı anla...”
Helal olsun, bunu da ilk defa, gözlerimize bakarak, yani bizi adam yerine koyarak, bize söylüyor.
* * *
İşte budur harbi konuşmak.
Onun Kasımpaşa hissiyatıyla söylediği bu sözleri, ben Kahramanlar hissiyatıyla çok iyi anlıyorum.
Sadece anlamıyorum...
Doğru da buluyorum, “Haklısınız” diyorum.
Böyle konuşmamız lazım.
Damardan, yürekten...
İsterseniz herkesten önce ben başlayayım... Evet geçmişe, kendimin, mahallemin geçmişine baktığımda okullara alınmayan başörtülü kızların ıstırabını şimdi daha iyi görüyorum.
Çalışmak istediği halde çalıştırılmayan kadınların çektiklerini şimdi daha iyi anlıyorum.
Parti kapatma davalarındaki hoyratlıkları şimdi daha iyi fark ediyorum...
Bu ülkede bazı insanların kendini niye ikinci sınıf vatandaş hissettiğini, hissettirildiğini şimdi daha iyi hissediyorum.
* * *
Ama aynı geçmişe, son 13 yıllık ortak maziye baktığımda...
Kurtuluş Savaşı’nı vermiş ve Cumhuriyet’i kurmuş fedakâr kuşaklara yapılan haksızlıkları da daha iyi görüyorum.
Türkiye tarihinin 2002’de değil de çok önceleri başladığını görüyorum.
Bir ülkenin kahraman subaylarına düzenlenen korkunç komploları, suikastları çok daha iyi görüyorum.
İşini kaybeden binlerce insanı, gazeteciyi çok çok daha net görüyorum.
Hayâsız bir medya kampanyası ile intihar ettirilen insanlar tek tek gözümün önünden geçiyor.
Onları da anlıyorum.
* * *
Bütün bunları görünce de diyorum ki:
Eğer tek yürek atan bir Türkiye istiyorsak...
Eğer 21’inci yüzyıla yakışan bir ülkede yaşamak istiyorsak...
Eğer kişilikli çocuklar yetiştirmek, insanlara mutlu ve korkusuzca bir hayat sağlamak istiyorsak...
Haklısınız Sayın Cumhurbaşkanı...
Biz de anlayalım...
Ama siz de en kalbi duygularınızla anlamaya çalışın.
Bugün, “Siz de bizi anlayın” diye seslendikleriniz kötü insanlar değil...
Onların anneleri babaları da bu ülkeye çok hayırlı evlatlar yetiştirdiler.
İnançlı insanlar onlar da...
Sanmayın çok zenginler, bu ülkenin imtiyazlı mensupları...
Hayır çok büyük çoğunluğu orta halli, hatta ondan da az orta halli...
Emin olun siz bir anlamaya çalışırsanız, onlar iki, üç anlamaya çalışacaklardır.
* * *
Kendime gelince...
Yıllardan beri hiç saklamadım, kendi mahallemden gelen tepkileri hiç iplemeden hep söyledim.
Bu ülkeye yaptıklarınızın yüzde 70’ini hayranlıkla izliyorum.
Destekliyorum.
Ama bir yüzde 30 var ki, beni çok korkutuyor, ürkütüyor.
Eğer oturduğunuz yeni koltuktan anlamaya çalışarak bakmayı başarırsanız, duygularınızı, öfkenin gazap vitesinden, kucaklama vitesine geçirirseniz...
O zaman tarihe geçersiniz...
Siz harbi konuşuyorsunuz...
Emin olun biz de harbi dinliyoruz...
Ve balkonlarımız bir kez daha çökmesin istiyoruz...
Dün bir numaralı yazarım Selahattin Duman’dı
KİMSE alınmasın, hatta kendim de alınmayayım.
Dün AKP Kongresi ile ilgili en güzel yazıyı Hürriyet’te Selahattin Duman yazdı.
İçimden yazısına şu başlığı verdim:
“Azgın tekenin kongre notları”.
Selahattin Duman, Türk dünyasına “Azgın teke” deyimini hediye eden yazardır.
Meğer mizahı ne kadar özlemişiz...
Hem siyasetle, hem medyayla böyle güzel dalga geçilmesine ne kadar hasret kalmışız.
Ellerine sağlık Selahattin Duman...
Ah bir de Gediz Nehri’nden söz edebilse ne iyi olacak
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu...
- Şu Maveraünnehir muhabbetinden vazgeçse...
- Şu strateji ve stratejik kelimelerine bağımlılıktan kurtulsa...
- Şu fetret metret gibi negatif Osmanlı nostaljisinden kurtulsa...
- Şu buram buram Erdoğan kokan belagatinden vazgeçse...
- Şu çocukluk hayallerini ahlaki restorasyon ambalajı ile pazarlamaktan vazgeçebilse...
- Mezopotamya’nın, Asya’nın bütün nehirlerini sayarken, ayaklarını bir de Gediz Nehri’ne sokabilse...
Pekâlâ iyi bir başbakan, hatta AKP Genel Başkanı bile olabilir...
Önceki gece uğruna ölünecek kadını tanıdım
HER erkeğin, uğruna ölebileceği bir kadın vardır.
Birini önceki gece tanıdım.
Frank Miller ile Robert Rodriguez’in birlikte yönettiği “Günah şehri: Uğruna ölünecek kadın” filmini seyrettim. Önce şunu söyleyeyim.
Bu yıl, “Büyük Budapeşte Oteli”nden sonra seyrettiğim en iyi film.
“Günah Şehri”nde iyi insan yok. Hepsi çok kötü, çok yalnız ve mutsuz.
Bir de “femme fatale” var.
Yani “öldüren cazibe...”
Ava rolündeki Eva Green...
Kadın iktidarının bir doruğu varsa, işte orası...
Erkekler onun için ölüyor ve öldürüyor... Birbirlerini kıyasıya dövüyor, kemiklerini kırıyor, gözlerini çıkarıyor, kellesini koparıyor, tabancayla, Uzi’yle delik deşik ediyor.
Kaçırmayın.
Bu filmi en az 10 kere seyredeceğime eminim...
Bu lafları duyunca irkiliyorum korkuyorum
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu’nu dinlerken...
- AHLAKİ FORMASYON lafını duyunca irkiliyorum.
Gözümün önüne imam hatipleştirilen liseler, zorla imam hatiplere gönderen TEOG’lar, dindar ve kindar nesiller, kefenliler geliyor.
- STRATEJİK AB lafını duyunca yine pireleniyorum.
Gözümün önüne, Ortadoğu’da Türkiye’nin felaketi haline gelen politikalar, milli menfaat ve rasyonaliteden zerre kadar nasibini almamış diplomasiler geliyor.
- TÜYÜ BİTMEMİŞ YETİM HAKKI lafını işitince, aklıma, hesabı hiçbir zaman sorulmayacak yolsuzluklar, çalıp çırpmayı bir güzel ambalajlayan prompter belagati geliyor.
- SEÇİLMİŞLERE methiyeler düzülünce içimden eyvah diyorum, sandık yine tanrılaştırılacak, ona ilahi bir güç vehmedilecek ve çoğulculuk yerine yine çoğunlukçuluk
ikame edilecek.
- EKONOMİK RESTORASYON kelimelerini duyunca, peki 13 yıldır iktidardaki AKP, en başarılı olduğu ekonomik alanda kötü müydü ki, bugün restorasyondan söz ediliyor diye merak ediyorum.
Onlar sormadı, ben açık açık sorayım
ÖNCEKİ akşam televizyonlardaki birçok tartışma programına şöyle bir baktım.
Herkes “Yeni Türkiye’ye göre” hizalanmış.
Kimse yeni Başbakan’a şu soruları bu kadar açıklıkla sormadı.
- Arkadaş, Türkiye’nin başına tarihinin en büyük belalarını açan dış politika aynen devam edecek mi.
- Mısır’da, Suriye’de siyasetimiz yine “Müslüman Kardeşler”e endeksli mi gidecek.
- Türkiye, IŞİD’in, Türkiye sınırlarını kendine militan yollayan askerlik şubesi olarak kullanmasına izin vermeye devam edecek mi.
- Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz, “babalanma belagatine” dayalı bir oyalamadan kurtarılacak mı.
- Dış politikada, gençlik hülyaları ve ümmet romantizminden vazgeçilerek ülke menfaatleri yoluna girilecek mi.
Umarım hükümet programında bu soruların mantıki cevaplarını buluruz.
Paylaş