İranlı kadınlar ne güzelmiş

ÖNCEKİ akşam, dünyanın en büyük medya devi sayılan Rupert Murdoch’un Londra’daki davetine katıldım.

Murdoch ve oğlu James, her yıl haziran ayında Londra’nın önde gelen finans ve siyaset çevrelerine bir davet veriyor.

Davete İngiltere Başbakanı ve bakanlar, Londra’nın finansal çevrelerinin önde gelen isimleri ve az sayıda gazeteci davet ediliyor.

Murdoch, iki yıldan beri Doğan Yayın Holding CEO’su Mehmet Ali Yalçındağ ve beni de davet ediyor.

Davette, dünya ekonomisinin ve medyasının havası hakkında epey bilgi alıyoruz.

Bu yılki davet, Big Ben’e ve İngiliz Parlamentosu’na bakan Oxo Towers’ta verildi.

Davetin konusu tabii ki ekonomik krizdi.

Krizden öyle çok çabuk çıkılacağı havası yoktu.

* * *

Davetten çıkıp, otele dönerken İran’ın Londra Büyükelçiliği’nin önünden geçiyoruz.

Elçilik önünde büyük bir gösteri var.

İranlı kadın ve erkekler slogan atıyor.

"Where is my vote..."

"Oyum nerede..."

Hepsinin bileklerinde, boyunlarında, başlarında yeşil semboller asılı.

Genç kızların bir bölümü yüzlerini İran bayrağına boyamış.

Son günlerde Tahran’dan gelen fotoğraflarda dikkatimizi çeken bir şey, büyükelçilik önündeki gösteride apaçık hale geliyor.

* * *

Meğer İranlı kadınlar çok güzelmiş.

Kadını, birbirinin kopyası haline getiren o siyah giysiler, örtüler kalkınca, altından cıvıl cıvıl portreler çıkıyor.

Güzelliği, kişiliği ve kafa tutuşuyla, olağanüstü kadın portreleri.

Orada bir kere daha anladım ki, İran’daki bu rejim bir gün yıkılacaksa, bunu kadınlar başaracak.

Dün sabah İngiliz gazetelerine bakıyorum, televizyonlarını seyrediyorum.

Birinci konu İran’daki gösteriler.

* * *

Times Gazetesi’
ndeki bir karikatür dikkatimi çekiyor.

Bir molla, sandalyenin üstüne çıkmış, fareden korkan insan gibi çığlık atıyor.

Sandalyenin ayaklarının dibinde ise bir bilgisayar "mouse"u.

Evet bu küçücük bilgisayar faresi, koskoca mollaya korku çığlıkları attırıyor.

Kadının gücü internetin gücüyle birleşince, bunun karşısında durabilecek bir erkek gücü tahayyül edemiyorum.

Üzerinde dini zırhı, cüppesi olsa bile dayanamayacak.

Bu çağ, ister askeri, ister dini, ister sivil, ister polis; hangi cinsten olursa olsun bütün diktatörlüklerin sonu olacak.

Dikta heveslilerinin iştahı kursağında kalacak.

İran Büyükelçiliği’nin önünden büyük bir parkın kenarına doğru gidiyoruz.

Orada polis yolumuzu kesiyor.

Biraz sonra yolun karşı tarafından bir insan kalabalığı akmaya başlıyor.

Bin kişiye yakın bir paten cemaati, ayaklarının altındaki küçük tekerleklerle önümüzde resmi geçit yapıyor.

Çevreciler mi, bir protesto mu, yoksa patenli insanların "Bu şehirde biz de varız" gösterisi mi, anlayamıyoruz.

Önümüzden akar gibi geçiyorlar ve kayboluyorlar.

* * *

Artık açık bir toplumda, küresel bir köyde yaşıyoruz.

Kimse ayıbını saklayamıyor.

Kimse, "Burası benim evim, size ne, niye karışıyorsun" deme hakkına sahip değil.

Herkes küresel bir gözetim altında.

Artık "tanrılar katı" boşalıyor.

Yeryüzü insanları çoğalıyor.

Ve bir söz var ki, belki tarihte hiçbir zaman oturamadığı koltuğa oturuyor:

"Bu devirde kimse padişah değil..."
Yazarın Tüm Yazıları