Paylaş
Sonra hayret ettim.
Sonra merak ettim.
Olay, ilgiyle izlediğim Zete internet sitesinde önceki gün yayınlanan bir yazı ile yayıldı.
Yazıyı Sedat Kaya isimli bir İzmirli, çok akıcı, samimi ve sıcak bir üslupla yazmış.
İzmir’in Konak ilçesinde, çevrede Basmacı Yusuf diye bilinen Yusuf Hobe isimli bir Yahudi vatandaş 14 Nisan gecesi hayatını kaybetmiş.
İzmir Hisar Camisi çevresinde bir dükkânı varmış ve çevre esnafı tarafından çok seviliyormuş.
Çevredeki esnaf çok üzülmüş ve gece öldüğü için ilan verilemediğinden Hisar Camisi’nin imamına başvurup, bir ilan yapılmasını istemişler.
İmam reddetmiş.
Bunun üzerine, aralarından biri Konak İlçe Müftülüğü’ne başvurmuş, o da reddetmiş.
Sonunda işi Diyanet’e kadar götürmüşler, orası da reddetmiş.
Çok üzüldüm ve işin aslını araştırdım.
ÇEVREDEKİ ESNAF NE DİYOR? İMAM VE MÜFTÜLÜK NE DİYOR?
HİSAR Camisi çevresi çok iyi bildiğim bir yerdir.
Rahmetli babamın dükkânı oradaydı. Cuma namazına çoğunlukla o camiye giderdi.
O nedenle merak edip Ege temsilcimiz Deniz Sipahi’ye sordum, o da araştırdı. Ayrıca DHA da konunun üzerine gidip ayrıntılı bir haber hazırlamış.
Cami imamı böyle bir başvurudan haberi olmadığını söylemiş.
Çevredeki esnaftan bir kişi önce Konak İlçe Müftülüğü’ne, sonra da Diyanet İşleri Başkanlığı’na telefon ettiğini, her iki yerden de ret cevabı aldığını söylemiş.
Kısaca işin aslını öğrenemedim
Beykoz Konakları’ndaki evimde, haftada iki-üç defa, yakınımızdaki camiden yapılan ölüm ilanlarını işitiyorum.
Bana hayırlı bir hizmet olarak görünüyor.
Düşündüm.
Bu ülkede 36 ay askerlik yapmış, vergilerini ödemiş, çevresine kendini sevdirmiş, cuma namazlarında Müslüman komşuları rahat namaz kılsın diye kartonları kendi eliyle dükkânının önüne sermiş bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ölümü niye camiden ilan edilemez?
Diyanet yetkilileri lütfen aydınlatın beni...
Nedir bu olay? Doğru mudur?
Bir hemşerimizin ölümünü ilan edemeyecek kadar sekterleşti mi bizim inancımız?
Cumhurbaşkanımız, Yahudilerin dini bayramlarını resmi açıklamalarla kutlarken, ramazan günlerinde Yahudi, Ortodoks, Katolik, Protestan temsilcilerle aynı masada oruçlar açılırken, ülkemizin en özgürlükçü şehrinde böyle sekter bir tutum olabilir mi?
Ya yalanlayın, rahatlayayım...
Ya da doğrulayın, gerekçesini öğreneyim.
Yoksa üzüntümden kahrolacağım...
AYM KARARINDAN DÖRT GÜN ÖNCE ATTIĞIMIZ O MANŞET
SONER Yalçın’ın listelerde 1 numaraya çıkan yeni kitabı “Galat-ı Meşhur”un 420’nci sayfasında şöyle bir bölüm var:
“Doğan Grubu -eleştirilecek çok yönleri olmasına rağmen- bugün gazetecilikte ve demokraside ısrar ettiği için bu saldırıların hedefinde oluyor.”
“Bir örnek vereyim: Tarih 26 Temmuz 2008...
Dört gün sonra Anayasa Mahkemesi, AKP’nin kapatılıp kapatılmayacağını onaylayacaktı.
Parti kapatılırsa Erdoğan’a siyaset yasağı da gelecekti.
Genel Yayın Yönetmenleri Ertuğrul Özkök’ün Erdoğan’la yaptığı röportajı Hürriyet gazetesi neredeyse tam sayfa verdi.
Erdoğan, ‘Bizim de hatalarımız olabilir, iç barışı korumalıyız’ diyordu.”
“Doğan Grubu bu röportajla tavrını belli etti.
AKP’nin kapatılmasına karşı çıktığını gösterdi.”
O gün yanına girerken Başbakan Erdoğan kapıda bana bir şey sormuştu.
Çok ilginç bir soruydu.
O ayrıntıyı da ben vereyim.
(Soner Yalçın, “Galat-ı meşhur”, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016)
BAŞBAKAN ERDOĞAN O GÜN KAPIDA BANA NE SORMUŞTU
ÇOK iyi hatırlıyorum.
Başbakan Erdoğan’dan randevu istemiştim.
25 Temmuz günü beni Dolmabahçe’deki ofiste beklediği bildirildi.
Gittiğimde yanında sadece Akif Beki vardı.
Başbakan, “Yalnız mı görüşmek istiyorsun” diye sordu.
Tahminimce, ondan bir şeyler isteyeceğimizi sanmıştı.
“Hayır, mülakat için geldim” dedim.
Akif Beki de benimle içeri geldi.
Evet, Başbakan’dan kararsız Anayasa Mahkemesi üyeleri üzerinde etkisi olabilecek birkaç cümle almak istiyordum.
Daha sonra Ankara’da bana Başbakan’ın o mülakatta geçmiş ve geleceğe ait söylediği yapıcı şeylerin, en az 2 üyenin oyunu etkilediğini anlatmışlardı.
Etkilemiş midir bilmiyorum, ama Soner Yalçın haklı.
Aydın Bey de kızları da AKP’nin kapatılmasına karşıydı.
İnanıyorum ki, zaman geçtikçe Aydın Bey’in bu ülkede demokrasiye nasıl sahip çıktığı, 28 Şubat döneminde bazı şeyleri önlemek için neler yaptığı çok daha iyi anlaşılacak.
FRANSIZ KALMAMAK
PARİS’teki son IŞİD katliamından sonra Ernest Hemingway’in “Paris Bir Şenliktir” adlı kitabı bestseller olmuş.
Hemingway’in hatıra kitabı, kafeleri, restoranları ve barları yani terörün saldırdığı hayat tarzının mekânlarını anlatıyor.
Teröre karşı en iyi ve en kararlı mücadele budur. Yani en iyi bildiğin işi yapmaya, hayat tarzını savunmaya devam etmek.
DOKTORLARIN İKİNCİ HAYATI
ZAMAN zaman, YouTube’a girip Prof. Ali Rıza Kural’ın “Ruhuma Gecenin Matemi Doldu” şarkısını dinlerim.
Çok huzur veren bir yorumdur.
Dünyanın en ünlü üroloji uzmanlarından birinin böylesine bir ikinci hayatı olması beni çok etkiler.
Geçenlerde Prof. Selçuk Basa’nın yeni CD’si “Amorf”u dinlerken de aynı duyguları taşıdım.
Şarkılarının isimleri de çok yaratıcı bir konsept üzerine kurulu.
“Huzursuz”, “Sınırsız”, “Cevapsız”, “İmkânsız”, “Faydasız”, “Onsuz”, “Belirsiz”.
Paylaş