Paylaş
Hayatım boyunca bir kadınla kavgaya girmekten kaçındım.
İki nedenden dolayı.
Bir; irrasyonel; çünkü kadınlardan korkarım.
İki; rasyonel; çünkü bir kadınla girdiğim savaşı kazanamayacağımı peşinen bilirim.
O yüzden yine peşinen söyleyeyim ki birazdan Posta gazetesi yazarı Yazgülü Aldoğan’la yapacağım iş basit bir polemik.
Yani kavga, savaş falan değil…
*
Yazgülü Aldoğan, Paris’teki öğrencilik yıllarımdan tanıdığım bir arkadaşım.
Doktora tezimi savunurken salondaydı.
Yani yazdığım o berbat mı berbat tezi ne kadar saklamak, yok etmek istesem, canlı bir şahidi var.
Allah için bugüne kadar bu konuda bana ne şantaj yaptı ne de yüzüme vurdu.
*
Aldoğan, ikinci romanı ‘Ve Güneş Göremedi Şafak’ı yayımladı.
Yine kadınları anlatıyor.
Geçen perşembe günü Radikal gazetesinde Müge Akgün’ün onunla yaptığı güzel bir mülakat yayımlandı.
Bugün, kadınların değil, erkeklerin yanındayım.
O mülakat aracılığıyla, bir kadınla kaybedeceğimi bildiğim bir polemiğe giriyorum.
Allah yardımcım olsun.
Terk edilen kadın terk edilen erkekten daha çok acı çeker
Yazgülü Aldoğan diyor ki;
“Kadınlar terk edildikleri zaman inanılmaz acı çekiyorlar. Hele terk edilmenin nedeni bir başkasıysa. Bu travmaya o kadar çok tanık oldum ki…”
Ben de diyorum ki;
Bu, bir kadın önyargısıdır. ‘Terk edilme acısı’nın cinsiyete bağlı farklılaşması yoktur. Gerçekten âşıksa, terk edilen erkek de çok acı çeker. Nedeni bir başka erkek olmasa bile çok acı çeker.
Bu travmayı yaşayan o kadar çok erkeğe ben de tanık oldum ki… Aynı cümleyi aynı kesinlikle erkek için de söyleyebilirim.
ERKEK MUTFAKTA AŞÇI, YATAKTA FAHİŞE İSTER
Yazgülü Aldoğan diyor ki;
“Erkek mutfakta aşçı, evde anne, sokakta hanım, yatakta orospu ister. Hem donunu, çorabını yıkayacaksın adamın hem de sabah kahvaltısında borsadaki yükselişi konuşacaksın, hem akşam yemeğinde manken kadar güzel olacaksın.”
Ben de diyorum ki;
Bu da klasik bir kadın önyargısıdır. En azından her erkek için bir genelleme yapılamaz.
Ayrıca, erkeğin kadından çok kimlikli rol istemesi o kadar da kötü bir şey midir? Yani gece gündüz hiç değişmeyen, hep aynı yüz ifadesiyle birbirinin karşısına çıkan kadın ve erkek rolleri daha mı iyidir?
Ayrıca hiç mahzuru yok; Bir kadın da, erkekten sokakta şöyle, yatakta böyle olmasını isteyebilir.
Unutmayalım, her çiftin yatak kültürü, her insanı şaşırtacak zenginliklere sahip olabilir.
Yoksa Agent Provocateur, Victoria’s Secret gibi mağazalara ne ihtiyaç vardı?
Artık kullanım açısından hiç pratik olmadığı halde, hâlâ bunca jartiyer niye satılıyor? Sizce geceleri jartiyer giyen iyi bir anne yok mudur bu gökyüzünün altında? Vs…
KADIN ROMANTİZMİN ERKEK SEKSİN
Yazgülü Aldoğan diyor ki;
“Kadın romantizmin erkek seksin peşinde. Kadın onun dünyası olmak istiyor, erkek arkasını dönüyor.”
Ben de diyorum ki;
Bu da yerleşik cinsiyet nizamının hepimize empoze ettiği bir klişe.
Bu dünyanın bütün pembe romanlarını kadınlar yazmıyor.
‘İkinci Yeni’ akımının en romantik şiirlerini erkek şairler yazdı.
Çevremde çok romantik erkek tanıyor, biliyorum.
Misal mi? Bendeniz….
Manevi hayatını romantizmden kazanan bir abdal…
ERKEK, ÖNÜNE GELENLE ALDATIR KADINSA FARKLI
Yazgülü Aldoğan diyor ki;
“Erkek aldatır. Kadın da aldatmak ister ama cesaret edemez. Ama değecek birini bulduğu zaman da gözünü karartır, aldatır. Erkek değmese de aldatır.”
Ben de diyorum ki;
Bir kere şu berbat ‘aldatma’ fiilini aradan çıkararak konuşalım.
Bu da çok ‘erkekofobik’ bir klişe.
Yani, “Dili bir karış dışarıda, ağzı sulanmış, iki elini yumruk yaparak ileri geri iten, azmış dominant şebek…”
Sürüde böyle kıllı erkekler yok mudur? Vardır elbet.
Ama genelleştirmek yanlış.
Âşık olmadan, hem de öyle böyle değil, sürünürcesine âşık olmadan başka kadınla ilişki kuramayan erkek de vardır.
KRİTİK SORU: DUYGUSAL AÇIDAN DA ALDATIYORSA BIRAKIP GİTMELİ Mİ
Yazgülü Aldoğan diyor ki;
“Erkeğin ilişkisinin içinde duygu yoksa görmemezlikten gelin. Yani erkek sıradan bir cinsellik yaşamışsa ve bunun farkına da varmamışsanız varmayın daha iyi.
Ama bir cinsellik yaşamadan bile duygusal bir beraberlik yaşamaya başlamış ve sürdürüyorsa; arıyor, mesaj atıyorsa; elini bile tutmamış olsa, sizin ilişkiniz bitmiş demektir.
Bence sırf çocuklar ve düzeni sürdürmek adına uzatmaya değmez.”
Ben de diyorum ki;
Bu beni aşar…
Şimdi bir şey söylesem herkes yanlış anlar. Netameli bir konu, kendimi riske atamam.
O yüzden kararı size bırakıyorum…
Siyaset yazan köşe yazarı erotik yazı yazmamalı mı
Tabii asıl kanlı tartışmayı sona bıraktım.
Yazgülü Aldoğan, mahalle baskısı yüzünden romanlarında bazı erotik şeyleri yazmamaya dikkat ettiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor:
“Sadece roman yazıyor olsam mahalle baskısını da dert etmem, yazarım. Ama siyaset yazan gazeteci kimliğim ve şapkam engelliyor beni. Bundan önceki romanlarımı bir siyaset programında suçmuş gibi yüzüme vurdular.”
İşte tam benlik bir konu.
Sıkıcı siyaset yazmaktan başka hiçbir kabiliyeti olmayan, yaşamayan, yaşatmayan, “Ağır ol da molla desinler” loncasının aziz mensupları…
Bir programda böyle biri karşıma çıksa da gözlerimi sonuna kadar açıp sorsam:
“Siz sadece misyoner pozisyonunda mı sevişirsiniz…”
Eğer birazcık zekâsı varsa, “Evet öyle” der ve elimden kurtulur.
Ama korkarım ki, ‘misyoner pozisyonu’nun ne olduğunu bile bilmez.
İşin kötüsü soramayacak kadar da sığ ve korkaktır…
Ama ben ondan çok, tanıdığım Yazgülü Aldoğan’ın bu üstü tozlu lonca erbabından bu kadar etkilenmesine şaşırdım.
Paylaş