Gecikmiş bir beyaz bayrak

BU fotoğrafı herhalde uzun zaman unutmayacağız. Çukurdan bozma bir siperde iki zavallı Iraklı asker.

Birbirlerine sarılıp, öyle kıvrılıp kalmışlar.

Birinin elinde bir beyaz bayrak.

Ucu henüz siperden çıkmamış.

Belli ki ölüm onları teslim olmaya hazırlanırken yakalamış.

Yani gecikmiş bir beyaz bayrak.

* * *

İşte bu fotoğrafın arkasına geçmek istiyorum.

O iki zavallı askeri, siper bile denemeyecek kadar iğreti çukurda bırakan diktatörün iki yakasına yapışmak, ondan hesap sormak istiyorum.

O zavallıları orada bırakmış.

Kendini koruyacak Cumhuriyet Muhafızları'nı ise Bağdat'a çekmiş.

Onlar sanki Irak'ın değil, sadece kendinin muhafızları.

Esir olan gariban askerlere bakıyorum.

İçimden ağlamak geliyor.

Üzerlerinden akan o şey nedir? Üniforma mı yoksa bir çul parçası mı?..

Ayaklarında birer bot bile yok.

Güya asker.

Dünyanın ikinci büyük petrol rezervi üzerinde oturan bir diktatörün, 30 yıldır hükmettiği ülkeyi terk ettiği noktaya bakın.

Askerinin üzerine üniforma, ayağına bir çift bot bile verememiş.

Ama kendi aşireti olan Tıkritilere, adı Cumhuriyet olup, aslında Saddam Muhafızı olan yakın çevreye bakın.

Ne 1991'de, ne de bugün daha bir tek çarpışmaya girmemişler.

Kendi halkına, Saddam muhalifine, Kürt'e karşı acımasız, gaddar bir cellat.

Ama karşısına gerçek bir ordu çıkınca tırsık.

Nerede gariban varsa ön saflara, nerede Tıkriti, Saddam muhafızı varsa, sarayların etrafına, korunaklara.

Ceplerinde beyaz bayrakları bile yok.

Cesaretten mi, hayır.

Çünkü bugüne kadar savaşa girmemiş, girmeyi de hiç düşünmemiş.

* * *

Evet, siperdeki o iki gariban askerin fotoğrafını hayatım boyunca unutmayacağım.

Diktatörlerin korkak cellatlarının, çukurdan bozma siperlerde tek başına kendi kaderlerine terk ettiği bu gariban çocukları hiçbir zaman unutmayacağım.

Onlar bana hep kanlı diktatörlerin ablak suratlarını hatırlatacak.

Onların korkak muhafızlarını hatırlatacak.

Amerikan tankları geçerken ona el sallayan çöl garibanlarına bakıyorum.

Altlarındaki toprak, dünyanın en zengin petrol yatakları.

Çok değil, 25 kilometre ötedeki başka Araplar, lüks arabalarda dolaşır, klimalı evlerde oturup dünyanın her yerini gezerken, onlar hálá Ortaçağ'da kalmışlar.

Neden?

* * *

Onu sormaya bile cesaretleri yok.

Çünkü diktatörün kanlı eli hep enselerinde.

Oysa sorabilseler, cevabını alabilecekler.

Birisi çıkıp, ey gariban Arap!

Senin liderin bu ülkeyi son 25 yılda üç savaşa soktu.

Senin cebine, çocuğunun kursağına gidecek bütün parayı silahlara, kimyasallara, tanklara, füzelere ve savaşlara harcadı.

Senin iki neslinden beş altı yüz bin genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuğu toprağa gömdü.

Şimdi yine senin gariban çocuğunu tek başına siperlerde bırakıp, Bağdat'ta saklanıyor.

Bir lider düşünün ki, bütün ülkesini Bağdat'tan ve aşiretinin merkezinden ibaret sayıyor.

Bütün zenginliği savaşa ve kendine gömmüş.

Şimdi hálá utanmadan ülkenin sınır boylarındaki genç insanlarından, o ölüm çukurlarında fedakárlık istiyor.

Bir diktatör için bile ne kadar pespaye ve süfli bir karakter.

* * *

Koskoca bir 25 yıl gitmiş.

İran'la savaşın başladığı gün doğan çocuklar bugün 25 yaşında ve hálá siperdeler.

Hem de tek başlarına.

Fişekliklerinde bir, bilemediniz iki şarjörlük mermi.

Ve ceplerinde birer beyaz çaput.

Teslim bayrağı...

Belki de işlerine yarayacak tek hayat cephanesi.

Tabii, kader, alın yazısı onlara bu bayrağın ucunu siperden çıkarabilecek kadar bir zaman tanımışsa...

O beyaz çaput, ecelden önce göndere çekilebilmişse...

İşte bu savaştan hepimize kalacak tek miras bu fotoğraf olacak.
Yazarın Tüm Yazıları