Tabii her sıradan insan gibi bu müthiş kitabın, siyaset felsefesi sayılabilecek bölümlerini es geçip malum
‘‘Monica’’ meselesine dalmıştım.
Tabii, konu erkek ihanetine gelince, ister istemez
‘‘erkek yalanları’’ teorisine mütevazı katkılarda bulunmuştum.
Sonunda yazı dünyanın bütün erkekleri için toplu bir günah çıkarma ayinine dönüşmüştü.
Kitabı yazan bir erkek olsaydı samimiyetinden şüphe ederdim.
Ama yazan bir kadın.
Hem de sıkı bir kadın.
Ben kadınlar konusunda önyargılıyımdır. Onların erkeklere göre daha dürüst, daha cesur ve yaşadığını daha sahici yaşayan cins olduğuna inanırım.
Tabii, erkekler arasındaki istisnalar da bu kaideyi bozmaz.
Geçen hafta evliliğin ikinci, üçüncü bölümlerine ait bir şeyler yazmıştım.
Bu hafta da giriş kısmı ile ilgili bazı kareler aktarayım.
* * *
Önceki akşam İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı
Ahmet Piriştina'nın oğlunun nişanındaydım.
Piriştina ve eşi
Mine'nin oğlu
Levent, İzmir'in tanınmış ailelerinden
Süer Gönüldaş'ın kızı
Nevda ile nişanlandı.
Nişan
Çeşme'nin
Dalyan bölgesindeki
Şamdan'da yapıldı.
Dalyan Oteli'nin önündeki
Şamdan gerçekten güzel bir restoran-kulüp olmuş.
Denizin üzerine konmuş gibi duran iskelede çok güzel bir masaya oturduk.
Çeşme Yarımadası benim için
Klizman'dan başlayan bir sayfiyedir.
Sayfiye kelimesini dünyada bu kadar güzel taşıyan bir yer yoktur diye düşünürüm.
Tabii bunu bir İzmirlinin şahsi yorumu olarak kabul edebilirsiniz.
* * *
Sağ tarafımda TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı
Muharrem Kayhan ve eşi oturuyordu.
Kayhan pozitif enerji deposu bir İzmirlidir.
Onunla ne zaman karşılaşsam, biraz Türkiye meseleleri, çok da arkeoloji konuşuruz.
Hayatının iş dışındaki kısmının önemli bir bölümünü
Bayraklı kazılarına vakfetmiştir.
Orada 150 metrelik bir duvar ortaya çıkarmışlar. Büyük bir heyecanla onu anlatıyor.
Hem
Piriştina hem o,
Agora semtine yeni bir kimlik kazandırma projesiyle dolular.
* * *
Bir öteki masa komşum da
Metin Akpınar. Mehmet Ali Bayar, ‘‘Astronot Niyazi’’ tipinin ne kadar hoşuna gittiğini anlatıyor.
O parodiyi,
Haldun Taner, Metin Akpınar ve
Zeki Alasya, Heybeliada'da birlikte yazmışlar.
‘‘Zeki'nin çok büyük katkısı vardır’’ diyor, arkasından ekliyor:
‘‘Ama büyük bölümünü de sahnede yazdık.’’
Büyük tuluat sanatçılarının Allah vergisi kabiliyeti.
* * *
Konak Belediye Başkanı
Erdal İzgi ile doğduğum mahalle olan
Kahramanlar'ı konuştuk.
Bazı sokaklara
Kahramanlar'dan çıkan kişilerin isimlerini veriyorlarmış. Yeni açılan bir sokağa, Göztepeli futbolcu
Nevzat Güzelırmak ismini vermişler. Çok sevindim.
Fuar kapısına giden yolda,
Nevzat'ın bacaklarını hafif açarak yürüyüşü gözümün önüne geldi.
Metin Oktay şehrimizin idolü idi.
Nevzat da mahallemizin.
Ahmet Piriştina ve
Erdal İzgi'ye,
Kahramanlar'dan çıkan sinema sanatçısı
Yusuf Sezgin'i hatırlattım.
Bizim mahallenin
Fahriye ablaları vardı. Ama bir de
Yusuf Sezgin'i vardı.
Futbolda pek becerikli sayılmazdı ama yakışıklılığına ve sanatçılığına diyeceğim yok.
* * *
Gece çok güzeldi. Çeşme çok güzeldi. Berber vantilatöründen çıkmış gibi hafif bir rüzgár esiyordu.
Bir ara
Chubby Checker'ın
‘‘Twist again’’i çalmaya başladı. Baktım bütün gençler twist yapıyordu. Yıllar geçiyor, danslar gidip gidip dönüyor.
Bu güzel gecede bir gerçeği daha keşfediyorum. İzmir kızlarının güzel olduğunu bilirdim. Meğer kadınları da güzelmiş.
Saat 02.30'da ayrılırken nişanlıların elini sıktım, onlara mutluluklar diledim.
Onlara söylemek istediğim bir şey vardı. İçimden söyledim.
Hayatta bazı şeyler vardır, onu herkes kendi başına yeniden keşfetmeli, yeniden icat etmeli diye düşündüm.
* * *
Onlara
Hillary Rodham Clinton'ın kitabından yazdığım son yazıda, uzun olduğu için atmak zorunda kaldığım bölümü anlatmak isterdim.
Bunca türbülans, bunca beyaz ve kara yalan, bunca yörüngeden sapmalardan sonra
Hillary eşi hakkında ne düşünüyor?
Sözü ona bırakıyorum:
‘‘Biz otuz yıl önce sohbet etmeye başladık. Hálá sohbet ediyoruz. Hálá bu dünyada beni en iyi anlayan erkek o, hálá bu dünyada beni en çok güldüren erkek o...’’
Size şaşırtıcı mı geliyor?
Büyük konuşmayın.
Ben sık sık yazarım. İnsana ait hiçbir şey beni şaşırtmaz.
Küçük bir tavsiye.
Sizi de şaşırtmasın. Çok yararını görürsünüz.
Karşıyaka’da solaçık oynamış
Oturduğum masa, sohbet bakımından çok zengin ve öğreticiydi.
Solumda DYP Genel Başkan Yardımcısı
Mehmet Ali Bayar oturuyordu.
Bayar'ı yıllardır tanırım ama onun müthiş bir futbol bilgisinin olduğunu ilk defa keşfettim.
Son seçimde
Karşıyaka'dan aday olmuştu.
‘‘Biliyor musun benim Karşıyakalılığım nereden gelir’’ diye sordu.
Gençliğinde, rahmetli
Adnan Menderes'in Karşıyaka Kulübü'nde solaçık oynadığını öğrenmiş.
Ben bilmiyordum,
Menderes'in Karşıyaka formasıyla fotoğrafı da varmış. (Karşıyaka Spor Kulübü yöneticisi ve eski kalecilerinden Ekrem Güçsav'a göre ise bu fotoğraf bir efsane. Gören yok. Varsa bile özel bir koleksiyonda olabilirmiş. Kulübün bu güne kadar bastırdığı iki kitabında da böyle bir fotoğraf yer almamış.)
Bu arada Altınordu Kulübü'nü de İzmirli Yahudilerin kurduğunu yine ondan öğrendim. Kulüp
Sabetay Sevi'nin evinin bulunduğu yerde kurulmuş.
* * *
Bayar'ın eşi
Ayşe Bergamalı da İzmir ve Ege kızlarının bütün güzelliklerini taşır.
Bayar seçimde
Bergama'da yüzde 26 oy almış. Seçim otobüsünün üzerine eşini de çıkarmış.
Onun elini tutup, havaya kaldırmış ve kalabalığa şöyle seslenmiş:
‘‘İşte emanetiniz. Söyleyin emanete hıyanet ettim mi?’’
Acayip bir alkış kopmuş.
Seçim otobüsünden indikleri sırada bir partili eğilip kulağına fısıldamış:
‘‘Emanete hıyanet etmedim diyorsun. Bu iki çocuk ne oluyor Mehmet Ali Bey?’’
Türk maço sanatı bundan daha güzel bir espriye nasıl dönüştürülebilir?