Paylaş
Büyük bölümü... Hem de öyle küçümsenmeyecek büyük bir bölümü... Patileri kesilmiş bir yavru köpek için ayağa kalkıyorsa eğer...
***
Gözyaşlarını, bayram günü incelen, hassaslaşan duygularına katıp devasa bir nehir halinde akıtıyorsa... Kimse o cani, insan kılığında dolaşan o yaratık...
İşte onu bütün yüreği ile lanetliyorsa...
***
Şu kutuplaşmış, kuntlaşmış kalplerimize bu bayram gününde yavru bir köpeğin etrafında el ele verip bir insanlık halesi oluşturabilmişse...
İktidarı, “Ailelerimizle çok etkilendik” diyor, muhalefeti ağlıyorsa...
Hani ne diyordu bir zamanlar o güzel, çok güzel cümlemiz hepimize...
“Sevinçte ve tasada birlikte olmak” diyordu..
Şimdi küçücük bir köpeği ortak tasamız haline getirebilmişsek eğer... Seçime gittiğimiz şu günlerde, iktidarıyla muhalefetiyle o tasada birleşebilmişsek eğer...
Arkadaş bil ki bu toplumda umut vardır. Bil ki, emin ol ki... Bu toplum büyük bir insaniyet buluşmasının eşiğindedir...
Şunu da bil ki...
İnsanlıktan nasibini alamamış bu insanların kapkaranlık gecesinden... Güzel bir günün sabahında uyanmaya hazırlanıyoruz demektir...
***
Çünkü...
Böyle gaddar insanların, rap rap diye gürleyen botları, çizmeleri içindeki kocaman ayakları adım adım ricat ederken...
Kestikleri, kopardıkları küçücük patiler kanatlanarak gökyüzünde güzel bir günün sabahına koşuyor...
Tan kızıllığıdır o...
Artık biliyoruz ki, eminiz ki...
İnsanın mahvettiği dünyamızı bu uçan küçücük patiler kurtaracak...
ZIPIR MÜZE REHBERİ
ERKEĞİN BÜYÜK KOMPLEKSİNİN TEK ÇARESİ İŞTE BU KORİDORDA
İKİ tarafı ve açılan odaları çıplak kadın ve erkek heykelleri ile dolu uzun koridoru bir baştan ötekine yavaş yavaş gezdim.
Sonra geriye dönüp koridora bir kere daha baktım...
***
Baktım ve şu sonuca vardım.
Ne psikolog, ne aile psikoloğu...
Ne Freud, ne Jung, ne Lacan...
Eğer erkek dediğimiz varlığın, var olduğu günden bu yana en büyük kompleksine bir çözüm varsa...
Bir mucize aranıyorsa...
Çare işte burada arkadaş...
***
Floransa’ya her gidişimde Uffizi Müzesi’ni mutlaka bir daha gezerim.
Bu defa Pitti Uomo erkek giyim fuarını “dandy” bir erkeğin gözüyle gezdiğim için...
Uffizi Müzesi’ni de bu duyguyla dolaştım.
Tabii ki ben uzman bir müze rehberi değilim...
Onlar size bambaşka hikâyeler anlatabilir...
Ben “dandy” bir erkek kıyafetinde, alternatif bir rehberlik yapacağım size.
***
Hadi şimdi gelin, erkeği en büyük kompleksinden kurtarma gezisine...
EĞER MICHELANGELO ANATOMİ BİLİYORSA SORUN YOK DEMEKTİR
MICHELANGELO dünyanın en ünlü heykeli olan David’i 1501 yılında yapmaya başladı. Heykel 1504’te tamamlandı.
Yani yapımı 3 yıl sürdü...
Bir insanın ana karnında geçirdiği sürenin 9 ay olduğu düşünülürse, Michelangelo’nun insan anatomisi üzerindeki uzmanlığının çok çok iyi olduğu anlaşılır.
***
Önce Signoria Meydanı’ndaki David heykeline dikkatle ve yakından baktım.
Sonra Uffizi Müzesi’ndeki Yunan ve Roma erkek heykellerine baktım...
Hemen hepsinin erkek organları, bamyadan biraz halliceydi.
İki eşcinsel erkeği yan yana tasvir eden Yunan heykellerine baktım...
İkisininki de öyleydi.
Meleklerin cinsiyeti her zaman tartışma konusudur...
Ama baktım ki erkek meleklerin cinsel organları konusunda bir tartışma yok.
Hepsi küçük.
Hatta dünyada 7 replikası bulunan o meşhur “Uyuyan Hermafrodit” (hünsa) heykeline baktım. O da aynı.
Sanat tarihi derslerinde bize şunu öğrettiler.
Yunan ve Roma heykeltıraşları muazzam birer anatomi uzmanıdır.
***
Yani onlar bu şeyi bu kadar küçültecek de, erkeklik kompleksimizle bu biz mi meseleyi bu kadar büyüteceğiz...
***
Gövdenin o bölgesini yontmak için en az bir yıl uğraşmış bir Michelangelo’dan daha iyi bilecek değilsiniz ya...
***
Yani içiniz rahat olsun diyorum...
AKIL KARIŞTIRAN İTİRAZ
BAZI uzmanlara göre David’in sağ eli orantısız bir şekilde büyük. O zaman akla şu soru geliyor:
Acaba vücudun başka organlarında da orantısızlık olabilir mi?
Sanmıyorum...
Üstelik heykelin normal boyutu bir insanın üç katı kadar olduğu halde bile küçük görünüyor.
Ayrıca öteki Yunan ve Roma heykelleri de aynı şeyi diyor.
KAVUNİÇİ DAVID KESİNLİKLE SLİM FİT ELBİSE GİYEBİLİRDİ
FLORANSA’nın Signoria Meydanı’ndaki David heykelinin replikasının bulunduğu yerin arkasındaki Vecchio Müzesi’nde bir kitap ve hatıra eşya mağazası var.
Orada rengârenk David heykelleri satılıyor.
Cırlak kavuniçi renkte olanından bir tane aldım. Tam Pitti Uomo erkeği gibi olmuş.
Sonra dışarı çıkıp David’in beden ölçülerine baktım. Kesinlikle öteki Yunan ve Roma heykellerindeki erkeklerden daha ince, bugüne daha yakın.
Vardığım sonuç şu.
David bugün canlansaydı, kesin slim fit elbise giyer ve çok iyi taşırdı.
BU TABLOYA BAKARKEN TÜRKİYE’NİN BÜYÜK YALANLARINI HATIRLADIM
UFFİZİ’nin süperstarlarından biri hiç şüphesiz Sandro Botticelli... Dünyanın en güzel Venüslerinden birini o çizmişti.
Erken Rönesans döneminin bu harika ressamı, aynı zamanda güzele ve iyiliğe hasetliğin de en güzel tablosunu çizmiş.
Apelles’e İftira adlı tablosunun köşesindeki bu kötünün güzele bakışı her şeyi anlatmıyor mu...
Apelles, rakibi olan bir ressamın iftirasına uğramıştı.
Mısır’ın Yunan yöneticisine bir suikast yapacağı iftirası atılmıştı.
Son 10 yıldır yaşadığımız, tanık olduğumuz büyük devlet yalanlarını ve iftiralarını düşünün...
Bu tablodaki kötü bakışı daha iyi anlayacaksınız.
Allah hepimizi böyle bakışlardan korusun.
KAFAM KARIŞTI ‘DA VİNCİ ŞİFRESİ’ DE Mİ PALAVRAYMIŞ
UFFİZİ Müzesi’nin en büyük iki süperstarı hiç şüphesiz Caravaggio ve Leonardo...
Müzenin 75 numaralı salonu özel bir temayla Leonardo da Vinci’ye ayrılmış.
Geçen yıldan beri en çok konuşulan konu, onun 1481 yılında yaptığı “Akil Adamların Hayranlığı” tablosu.
Leonardo bu tabloyu tamamlamadan Milano’ya gitmiş ve tablo öyle kalmıştı. O günden beri üzerine tonlarca hikâye yazıldı.
Sanat uzmanları, şifre çözücüleri Leonardo’nun bu tabloya gizlediği şifreleri, gizli mesajları bulmaya çalıştılar. Bulmasalar bile kendileri yazdılar.
Tablo nihayet geçen yıl restore edildi ve gösterime açıldı.
Altında da şöyle bir yazı vardı:
Tabloda şifre falan yok. Bütün mesele çok kötü korunduğu için bir çok şeyin görünememesiymiş...
Anlayacağınız “Da Vinci Şifresi” de yakında deşifre edilir.
GALİLEO, TELESKOPU İLE ANA RAHMİNE DE BAKTI MI
UFFİZİ’den çıkınca, Galileo Bilim Müzesi’ne gittim. On altıncı yüzyıldan kalma haritalama, uzay inceleme, geometri aletlerini hayranlıkla seyrettim.
Ama burada beni en çok etkileyen şey, ana rahminin anatomisini gösteren maketler oldu.
Düşünsenize daha 1771’de ana rahmi böyle inceleniyormuş.
Demek ki Galileo olmasa bile onun devamcıları, teleskoplarını, makrokozmostan, plasenta içindeki mikrokozmosumuza da çevirmişler.
BİR TABAK RAVİOLİ, BİR AVUÇ GÜZEL İNSAN
SAN Gimignano, Floransa’ya çok yakın bir kasaba...
Yıllardır adını duyuyordum da gitmek bir türlü nasip olmamıştı.
Perşembe günü orada karar verdim.
Bundan böyle sadece gittiğim restoranları ve yemekleri yazmayacağım.
Hatta daha çok orada gördüğüm, tanıştığım, sohbet ettiğim hizmet elemanlarını anlatacağım.
San Gimignano’da sadece dışarıdan görünüşünü sevip Oliveri adlı bistroya girdim.
Hayatımdaki en güzel truflu ravioliyi orada yedim dersem çok az abartmış olurum.
Bize servis yapan görevlinin adı Simone Scali idi...
Servisteki zarafeti, mesafesi çok iyi ayarlanmış sıcak davranışı, şarap konusundaki yönlendirmede fiyat kalite dengesini çok iyi gözetmesi...
Her şeyi ile harikaydı.
Bizi oraya götüren taksinin şoförü, Uffizi Müzesi’nin çatı terasındaki kafenin şef garsonu, kaldığımız otelin hep opera çalan resepsiyon görevlisi...
Hepsi harikaydı... Dördüne de bunları söyledim ve çok içten teşekkür ettim.
MEĞER O PİTTİ TASARIMCI BİZİM LALELİLİ CESUR’MUŞ
DÜN size Pitti Uomo fuarında rastladığım Lalelili bir Türk tasarımcıdan söz etmiştim.
Stil taşıyıcısı da Selanikli bir Yunan’dı.
Adını almamıştım.
Dün Erol Köse mesaj attı.
O tasarımcı Cesur Diyadin’miş.
Max Cavalera adlı bir markası var.
Sitesine girip baktım... Vallahi gerçekten çok cesur ve güzel işler yapmış.
Tebrikler Cesur kardeşim.
Afrika kökenli Amerika’yı keşfe ve fethe devam.
Bak Bünyamin Jay-Z’yi giydirdi.
Eminim sen de giydireceksin.
Paylaş