Paylaş
Hani şu, “Örgüt üyesi olmadığı halde örgüte yardım etmek” iddiası...
Şimdi biri gelip
bana sorsa...
Dese ki...
“Arkadaş sen FETÖ örgütü üyesi değilsin, ama o örgüte yardım ettin mi?”
Cevabım şu olurdu...
“Etmeye çalıştım ama maalesef başaramadım...”
Bu ülkede, makuliyetini kaybetmemiş birçok insan zamanında FETÖ örgütünün polisine, savcısına, yargıcına...
Ve tabii ki Pensilvanya’da oturan örgütün en tepesindekine yardım etmeye çalıştı.
Nasıl mı?
Uyarılarıyla...
Ergenekon denilen, Balyoz, Odatv, Kafes denilen uydurma davalarda, kumpaslarda onlara doğru yolu göstermek için çok yardım etmeye çalıştı...
Mesela...
İftara giderken aynı teknenin güvertesinde kanka pozları veren o günün fedai polislerine, Beşiktaş’taki örgüt militanı savcılara, Silivri’deki mürit hâkimlere, “Böyle kucak kucağa verilen pozlar bir suç çetesinin itiraf belgesidir” diyerek...
Onları adil davranmaya, vicdanlı davranmaya, tarafsız davranmaya davet ederek yardım etmeye çalıştı...
Mesela...
İddianamelerdeki hataları, yanlışlıkları,
uydurma kasetlerle,
kendi gömdükleri
silahlarla yaptıkları üçkâğıtları tek tek gözlerinin önüne sererek bu yanlışlardan vazgeçmeye davet ederek yardım etmeye çalıştı.
Mesela...
Uzun süreli tutuklulukların yol açacağı adaletsizlikleri sıkılmadan, usanmadan, korkmadan anlatıp bu adaletsizlikten dönme yolunu göstererek yardım ettiler.
Çünkü içlerinde yıkılmaz bir “Devlet biziz, bize kimse dokunamaz” inancı vardı...
Çünkü, devleti ele geçirme ihtirasları onları öylesine pervasız hale getirmişti ki bütün bunların bir gün bumerang gibi kendilerine döneceğini akıllarından bile geçirmemişlerdi.
Sonuç...
Yardım elimiz havada kaldı...
MEHMET BARLAS 24 YIL SONRA BÖYLE DİYORSA
1994 yılının ekim ayının ikinci haftasıydı.
Reha Muhtar aradı.
O sıralarda Atina’dan dönmüş ve TRT’de “Ateş Hattı” adlı bir program yapıyordu.
Bana göre Reha Muhtar tarzının doğduğu programdı o...
“Sana müthiş bir haberim var. Emin Çölaşan’la Mehmet Barlas’ı ‘Ateş Hattı’na çıkarıyorum...”
“Nasıl yani” dedim... “Canlı yayında ve karşı karşıya...”
İnanamadım... O günlerde Emin Çölaşan’la Mehmet Barlas neredeyse kanlı bıçaklı...
Birbirlerine demediklerini bırakmıyorlar.
Benim için büyük bir haberdi ve bunu programın yayınlandığı 17 Ekim 1994 günü kendi köşemde yazdım ve haberi de birinci sayfadan büyük verdik.
Dün Sözcü gazetesinin birinci sayfasında yine ikisinin fotoğrafı vardı.
Bir de benimki...
Mehmet Barlas, Emin Çölaşan hakkında “FETÖ’ye yardım” iddiasıyla açılan davayı eleştiriyordu. Yani resmen Emin’e destek veriyordu...
24 yıl sonra yayınlanan bu fotoğrafa bakarken şunları düşündüm: Türkiye tarihini 1950 yılından beri bizzat içinde yaşayarak öğrenmiş...
Bunca askeri darbe, ara rejim görmüş... İktidarların ikbalini de, gadrini de yaşamış...
Ve bugün bu yaşta, bu mevkide hâlâ kaybedecek şeyleri olan bir Mehmet Barlas çıkıp “Yeter artık” diyorsa...
“Türkiye’de gerçekten hukukun üstünlüğü, düşünce özgürlüğü kutsanmalı ve artık lüzumsuz dava açılmamalı... İnsanlar yazdıklarından dolayı gözaltına alınma, yargılanma korkusu yaşamamalı” diye devam ediyorsa...
24 yıl sonra gelen bu sese kulak vermek lazım.
BAHTSIZ ERKEK KÜRSÜYE YÜRÜRKEN KİME RASTLAR
ÇÖLDE kutup ayısına rastlayan bedeviden bahtsız erkek var mıdır.
Vardır... Mesela ben.
Önceki gün Marka Konferansı’nda kürsüye kimden sonra çıktım biliyor musunuz?
Kıvanç Tatlıtuğ’dan hemen sonra...
Oysa ne güzel hazırlanmıştım... Faça desen, yeni kruvaze takım...
Sahneye yürürken, karşıki dağları sanki ben tek başıma yaratmışım gibi bir halim var... Amaa ne yazar...
Senden önceki adam Kıvanç Tatlıtuğ...
Salon alkıştan yıkılıyor...
Yani sen baştan kaybetmişsin arkadaş...
Omuzlarım bir anda düştü... Elbise üstümden kayıyor adeta...
Üst cepteki mendil yerinden fırlamış, senden önce kaçmaya çalışıyor...
Konuşmama işte böyle bir halde, marka toplantısını düzenleyen süper kadın Ayşegül Yürekli’ye sitemle başlıyorum:
“Ayşegül madem benden önce sahneye bir film oyuncusu çıkaracaktın, hiç olmazsa Ahmet Mümtaz Taylan’ı çıkarsaydın yahu...”
Sanatçıysa, Allah’ına kadar sanatçı, karakter desen bin yüz, başarılı mı başarılı...
Yaşı yaşıma uygun, tipinle desen eh baş ederim...
Yani diyeceğim arkadaş, hiç olmazsa şu garibana da biraz moral, biraz alkış kalırdı sahnede...
AZİZ YILDIRIM CENAZEDEKİ SÖZLERİNDE SAMİMİ Mİ
ESKİ Başkan Aziz Yıldırım 1907 Derneği’nin kurucularından Raif Dinçkök’ün cenazesinde Fenerbahçe çevresindekilere şunu söylemiş:
“Bir tane Fenerbahçe var. Fenerbahçe’ye sahip çıkın. Birlik olun birbirinize destek verin.”
Dün Fenerbahçe camiasında konuşulan konu şuydu.
Kulüpten çok kırgın ayrılan bir insan bu sözlerinde samimi olabilir mi?
Söyleyeyim, sonuna kadar samimi. Üstelik bunu bugün de söylemiyor.
Bir buçuk ay önce kadar Boğaz’daki Lacivert restoranda birlikte yemek yedik.
Yanımızda Önder Fırat da vardı. Birçok insan gelip Aziz Bey’le fotoğraf çektirdi.
Orada bana aynen şunu söyledi:
“Ali Koç desteklenmeli. Çünkü mutlaka başarılı olmalı. Başarılı olamazsa Fenerbahçe kötü bir yola girer. Her yıl başkan değiştiren bir kulüp haline döner.”
Yani Aziz Bey sözlerinde samimi...
Paylaş