Paylaş
Şu bizim Ekşi Sözlük var ya...
***
Hani sana, bana, ona, sayfa sayfa hakaretler ettiren, bunu bizlere mizah olarak satmaya çalışan sözlük...
İşte onun sahibi var ya...
***
Şimdi yanında çalışan bir kadın onu tacizcilikle suçluyor...
Dua etsin ki bu suçlama Türkiye’de yapılıyor...
Maazalllah Hollywood’un muktedir yapımcısı Weinstein’ın koltuğunda oturuyor olsaydı...
Gitmişti garibim daha bugünden...
***
Şimdi size danışıyorum... Siz olsanız ne yapardınız...
Yıllardır hakkımda en aşağılayıcı, en hakaretamiz, en iğrenç cümlelere sayfalar ayıran bu arkadaşa dümdüz gideyim mi...
“İntikam soğuk içilen şerbettir” falan mı diyeyim...
***
Yok yok korkma yapmam...
Bugüne kadar ne tek kelime ettim, ne de hukuki bir şey yaptım...
Bazıları içime çok oturdu ama “İfade özgürlüğüdür” deyip geçtim...
***
Amaaaa...
En azından, sahibi olduğu o sayfalara anonim isimlerin arkasına sığınıp yazanlardan şunu isteme hakkım yok mu:
“Arkadaşlar bana teveccüh ettiğiniz bu muhabbetin onda birini, tacizcilikle suçlanan bu arkadaşa da edecek misiniz...”
***
Mesela aranızdan biri onunla ilgili maddeye, “Tacizcilikle suçlanan patron” ifadesini koyacak mı...
***
Yok yok ne bunu derim, ne de bunu yapın...
Desem desem, yargının kararını bekleyin derim.
***
Ne de olsa masumiyet karinesinden yararlanmak hakkı Ekşi Sözlük’ün sahibinin de hakkıdır...
BİRİ KADIN BİRİ ERKEK BİRİ 54, ÖTEKİ 64 YAŞINDA İŞTE YENİ GENÇLİK YAŞI
DÜN kırık ayakla yattığım yatakta bana en umut veren şey Cumartesi Postası’nda yayınlanan bu fotoğraftı.
Behzat Uygur 1963 doğumlu... Yani 54 yaşında...
Nilgün Belgün 1953 doğumlu... Yani 64 yaşında...
İkisinin şu duruşuna, şu haline, tavrına, bakar mısınız...
Osman Hoca’yla
“yeni orta yaş teorisini” ortaya atmıştık... Şimdi de “yeni genç yaş” teorisini ortaya atıyorum.
Ayrıca bir erkek olarak Behzat Uygur’un giyiminin analizini ben yapıyorum.
Nilgün Belgün’ünkini de Melis Alphan’a emanet ediyorum...
FİT, COOL, MODERN, VİNTAGE 54 YAŞ İÇİN MÜKEMMEL UYUM
- ŞAPKA: Siz Brad Pitt diyebilirsiniz, ben “Peaky Blinders” tarzı diyeceğim... Son günlerin gözde dizisindeki Birmingham çetesi tarzı yani... 9 puan.
***
- GÖZLÜK: Biraz Eric Clapton ve ayıptır söylemesi biraz da ben... Hafif umursamazlık, hafif fırlamalık, ağır kendine güven. 10 puan.
- YELEK: Evet yelek ama altından sarkmış uzun kollu siyah tişörtle... Glastonbury festivaline hazırlanan yeni genç yaş İngiliz’i... 8 puan.
***
- DAR PANTOLON: İlk avantajı bacakları uzun göstermesi. İkincisi fit ve genç bir hava vermesi. Kurulum şartı: Sayısı ve boyutu abartılmamış birkaç “özenli yama”, boyu kısa olacak, dizler ve pantolonla birleştiği iki noktada hafif kıvrımlar. 8 puan.
***
- BOTLAR: Bu kıyafetin “Must”ı pantolon rengine göre daha açık botlar. Pantolonun içine “Andante ma non troppo” ölçüsünde girecek. Yani botlar pantolon paçalarının altında ezilmeyecek, ama üst ucu da görünmeyecek. 9 puan.
***
- DURUŞ: En önemli aksesuvar... Önde birleşmiş kollar yeleği biraz kasarak, vücudun üst kısmına solid bir hava veriyor. Ama en önemlisi fotoğraf çekilirken sol ayağın harika ayarlanmış bir açı ile hafif yana ve ileri bırakılması. 10 puan.
FERHAN ŞENSOY’A KATILMIYORUM
CNN Türk’teki konuşmasını sonuna kadar büyük keyifle izledim.
Ferhan Şensoy 1970’li yıllardan beri en sevdiğim komedi sanatçılarından biri...
Ancak konuşmasının son bölümüyle mutabık değilim.
Diyor ki: “Münir Abi kavuğu devrederken ille de birine vermek zorunda değilsin...
Vereceksen, halkın sevdiği saydığı muhalif bir sanatçıya vereceksin dedi. Öyle bir sanatçı yok.”
Ben de diyorum ki var...
CEM’LE ŞAHAN ARASINDA ‘ÇITA YARIŞI’ ZORUNLU MU
SİNEMA yazılarını çok sevdiğim Uğur Vardan dün Hürriyet Cumartesi’de, Cem Yılmaz’ın yeni filmini tarif ederken, şöyle bir karşılaştırma yapmış:
“‘Arif v 216’da göndermeler, referanslar, espriler çok iyi. Şahan Gökbakar’ın gişe kaygısıyla çıtayı düşürdüğü ortamda Cem Yılmaz’ın çizgisini yukarılara çıkarma çabaları takdire değer...”
Yıllardır herkes biliyor ki ben Cem Yılmaz hayranıyım...
Ama Şahan Gökbakar’ın sosyolojik öneminin de hep farkında oldum...
Türkiye’de milyonlarca insanın içindeki Recep İvedik’i en iyi okuyan insan o...
Cem’le Şahan’ı her fırsatta karşılaştırmak zorunda mıyız...
Woody Allen da mizah yapıyor, “Salak ve Avanak”taki Jim Carrey de...
Yani bu çıta yarışı doğru değil...
Biri yüksek atlıyor, öteki sırıkla atlıyor...
Çıtaları aynı değil tabii ki...
Ama ikisi de kendi çıtalarında en yükseği atlıyorlar...
CEM’İN FİLMİNİ DAHA SEYRETMEDEN SEVDİM
AYAĞIMI kırmasaydım 2 Ocak akşamı “Arif v 216”yı seyredecektim...
Ama daha o gece filmi seyreden bazı arkadaşlarımla konuşup fikirlerini aldım...
Arkasından yazılan yazıların neredeyse tamamını okudum.
Herkes çok güzel şeyler yazdı...
Filmin anafikrini çok sevdim...
Yani ben Cem Yılmaz’ın yeni filmini daha seyretmeden çok sevdim...
HOCAM, NUH PEYGAMBER 4G’DEN Mİ, 4.5G’DEN Mİ KONUŞTU
DEVLETİN TRT’sinde iki ilim insanı Nuh tufanını tartışmış...
Deniz Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Dr. Yavuz Örnek diyor ki:
“Hz. Nuh, kendisine inanmayarak gemiye binmeyen oğlu ile ikna etmek için cep telefonuyla görüştü...”
Hocam merak ettim:
“3G mi, 4G mi yoksa 4.5 muydu... iPhone muydu, Samsung mu?”
Hocam diyor ki:
“Hazreti Nuh’un gemisinde nükleer enerji kullanıldı...”
Hocam merak ediyorum:
Birileri bana HES’lerden gelen elektrik kullanıldı demişti. Hangisi doğru...
***
Hocam diyor ki:
“Hazreti Nuh gemiye canlı hayvan almadı. Fransa ve Amerika’dan döllenmiş bir dişi ve bir erkek yumurta sipariş edildi?”
Hocam merak ediyorum:
Hepsiburada üzerinden mi, Amazon’dan mı getirtmişler?
***
Arkadaşlar şaka bir yana...
Artık okullarımızda ders veren ulemanın durumu budur.
NIETZSCHE FİLMİNDEN ÇIKARDIĞIM BİR AYDIN BOYSAN PORTRESİ
ONUN ölümünden iki gece önce Nietzsche üzerine harika bir belgesel seyretmiştim.
“Hayatı, kendimizin kahramanı olacak şekilde tasarlamalıyız...”
Nietzsche’nin İsviçre’de sığındığı ve tek başına kaldığı bir köyde söylediği laftı bu...
Aydın Boysan’ın ölüm haberini alınca nedense bu cümle geldi aklıma...
Bir mimardı, ama biz onu daha çok hayatı tiye alan ve rakı kadehini o hayatın merkezine koyan bir hayat mimarisiyle tanıdık.
Kendini, hayatının kahramanı haline getirebilmiş bir mimardı...
“Aydın Boysan usulü hayat tarzı” diyebileceğimiz bir mimariydi...
Aynı zamanda bir simyacıydı...
Hayat tarzını, hayat keyfine çeviren bir simyacı...
Aynı zamanda bir sanatçıydı...
Rakı içmeyi, estetik bir tasarım haline getiren bir sanatçı...
Bir kere daha anladım ki...
Hayat tarzımız, kişiliğimizdir...
Ve ne pahasına olursa olsun o hayat tarzımızı savunmaya devam etmeliyiz.
HARİKA BİR KÜRT ŞARKISI
ALMANYA’da yaşayan Kürt sanatçı Xero Abbas’ın “Best of” albümü yayınlandı.
Tabii bıkmadan dinlediğim “Westiya Bu” var... Ama albümden bugünlerde en çok “Xeribo” adlı şarkıyı dinliyorum...
Batı enstrümanları ile, uzun hava ve türkü arası olağanüstü bir şarkı... O kadar romantik, o kadar hüzünlü, o kadar insana güzel gelen bir şarkı ki...
Eminim bu pazar günü size de çok iyi gelecek...
HADİ GELİN BAŞKA BİR KALABALIĞA KARIŞALIM
AMA önce kulaklığınız varsa takın... Yoksa hoparlörün sesini açın...
Çok sevdiğim Laura Pausini ile Alejandro Sanz’ın Vicente Calderon stadındaki konserine gideceğiz... Müzik platformlarına konuldu. “La Fuerza del Corazon” şarkısını dinleyeceğiz...
Üç dakikalığına Türkiye’den, billboard’lardan, televizyonlardan, haberlerden kopuyorsunuz... Başka bir kalabalığa karışıyorsunuz...
Sadece müzik var... Dibine kadar bir Akdeniz şarkısı...
Paylaş