Erol Büyükburç kadar merak etmiyor mu

Haberin Devamı

-Daha ilk gün, ilk dakika, “Teröriste terörist dedim mi...”
-Açık açık “Devletimin yanında olduğumu” ilan ettim mi...
-“Ama” falan demeden, bazılarının IŞİD’ciler için bile dile getirdiği “öfkeli çocuklar” gibi pespaye bahaneler uydurmadan, “Ama siz de şunu yapmıştınız” gibi gerekçelere sığınmadan, bu alçakça cinayeti kınadım mı...
Yani vatandaş olarak görevimi yerine getirdim mi...
Şimdi vatandaş olarak bilme hakkımı da kullanmak istiyorum.

* * *

Bak kardeşim, gözümüzden kaçmadı.
Şehit savcımızın cenazesi hemen ertesi gün kaldırıldı.
Ben de soruyorum:
-Ciddi ve gerçek bir otopsi yapıldı mı...
-Savcımızın üzerinde darp izi var mıydı, üzerindeki mermiler kimin silahından çıkmıştı.
-Tamam polisi kutladınız ama operasyonda hata var mıydı yok muydu...

* * *

Haberin Devamı

DHKP-C Sabancı cinayetlerinden beri çok yakından takip edilen bir örgüt...
Nasıl oluyor da bunun tanınmış iki üyesi bu kadar kolay o binaya girdi.
-Örgütün tıynetini bildiğimiz için, savcımızın hangi menfur emellerle şehit edildiğini biliyoruz.
Ama vatandaş olarak savcımızın nasıl öldürüldüğünü de bilmek istiyoruz...
Hadi açıkça soralım...
Daha dikkatli davranılsaydı, savcımız bugün hayatta olabilir miydi.

* * *

Cumhurbaşkanı, Erol Büyükburç’un tabii ölümünü bile merak etmiş, arkasında şüpheli durumlar aramıştı.
Herhalde bir savcımızın katledilmesinin arkasındaki her şeyi de merak eder...
Ben ediyorum.

O odalara iki defa girdim çok iyi bilirim


SON 8 ay içinde telefon mağduru olarak ifade vermek üzere iki defa Çağlayan Adliyesi’ne gittim.
Savcıların çalıştıkları odaları çok iyi biliyorum. Küçük odalardı ve bu beni şaşırtmıştı.
Rehin olayı için operasyon hazırlığını duyunca korkmuştum. Çünkü o küçücük odaya girilip çatışma çıktığı takdirde savcının isabet almaması ihtimali çok azdı.
O kadar küçük alanda, otomatik silahın elde en küçük hareketi ile odanın tamamı taranacaktı. Galiba korktuğum başıma geldi. O küçücük odaya operasyon çok riskliydi.

Haberin Devamı


Sayın Başbakan orası sizin değil Allah’ın evi


-Başbakan’ın fotoğrafla ilgili hassasiyetini anlarım. En az onun kadar benim de var.
-Gerçi demokratik ülkelerde pek alışılmış bir şey değildir ama gazetelerden bunu yayınlamamalarını rica etmesini de anlarım.
-Fotoğrafların yayınlanmasına yaptığı eleştiriyi de anlarım.
Biz de tartıştık bu konuyu aramızda...
Onun yanında olan da var olmayan da...
Hepsini anlarım ama şu cümleyi anlamam ve kimse bana anlatamaz:
“Onların cenazeye katılma hakkı yoktu...”

* * *

Gazetecinin haber alma hakkının engellenmesini de bir kenara bırakıyorum.
-Tamam anladım... Devletin uçağına almıyorsunuz...
-Tamam anladım, Başbakanlık binasında, partinizin, kongrenizin binasında eski askeri dönemden beter akreditasyon uyguluyorsunuz.
-Ama cami avlusuna, camiye sokturmamaya gelince, işte orada arkadaş dur bir dakika derim.

* * *

Haberin Devamı

Sayın Başbakan, cami kendi eviniz değil. Devletin evi de değil.
Orası Allah’ın evi...
Size, kendini Allah’ın yerine koyup, bir insanı O’nun evine sokmama hakkını hangi ilahi güç verdi söyler misiniz...


Mert bir kız çıktı ‘onların’ hazin hikâyesini böyle yazdı


NURAY Mert Cumhuriyet’teki yazılarına müthiş bir AKP analizi ile başladı.
İşte size küçük bir özet:
-Türkiye’yi yönetmek için, bu ülkenin karmaşıklığına cevap vermek lazımdı.
Yapamadılar... Beceremediler...

-Düne kadar sapkın saydıkları Alevileri hakkıyla anlamayı beceremedikleri için ‘çalıştay’ları çalışamadı.
-Laikliği sadece Batı’nın dayatması saydıkları için, toplumun önemli bir kesimini yabancılaştırdılar.
-Muhafazakârlığı tek tip dindarlık şeklinde okudukları için, muhafazakâr demokratlıktan otoriter İslamcılığa savruldular.
-Çıkarcılık üzerine kucaklarına düşenleri ‘Doğru yolu bulmuş’, diğerlerini ise hain, düşman sandılar.
-Dünyaları çok küçük ve o küçük dünyadan Türkiye’yi yönetmek çok zor.
-Zora düştükçe otoriterleştiler.
Onların hazin hikâyesi bu.

Yazarın Tüm Yazıları