Ekrana yansımayan sahneler

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’la önceki akşam AKP Genel Merkezi’nde yaptığımız söyleşiden sonra, partinin Merkez Karar Kurulu salonunda yemek yiyoruz.

Binanın bütün salonlarının giriş kapıları çift kanatlı ve saray kapısı kadar yüksek.

Masanın başında Başbakan Erdoğan oturuyor.

Yemeğe başlarken, sağlık konusu açılıyor.

Başbakan son dönemde 7 kilo vermiş.

Kilosu bir ara 99’a kadar çıkmış. Şimdi 92 kilodaymış.

Boyunu sordum, "1.85" olduğunu söyledi.

Her gün yarım saat bantta yürüyormuş.

Yürüyüşe 4’le başlayıp, 6’ya kadar çıkıyormuş.

Yemek frekansını günde 3 öğüne düşürmüş.

Bazı öğünleri meyve ile geçiştiriyormuş.

O GÜN ŞEKERİM 400’E YÜKSELDİ

Yayın sırasında kendisine, arabasının içinde geçirdiği krizi hatırlatıyorum.

Bana sanki o günden sonra karakterine biraz tevekkül gelmiş gibi görünüyordu.

"Hayır onla ilgili değil, belki yaşla ilgili" diyor.

Bu konuya yemekte devam ediyoruz.

Ben şekerinin düşmesinden söz edince, o günden beri sağlığıyla ilgili ilk defa açıklama yapıyor:

"O gün şekerim düşmedi, tam aksine yükseldi. 400 oldu" diyor.

Ailesinde şeker hastası bulunup bulunmadığını soruyorum. Annesinde ve babasında yokmuş ama abisinde varmış.

Verdiği bilgi, benim daha önce öğrendiğim bazı şeyleri teyit ediyor.

Arabanın içinde kilitli kaldığı gün, şeker yükselmesi değil, tam aksine düşmesiyle baygınlık geçirmiş.

Bu belirtilerle hastaneye geldiğinde şekeri 40’lara kadar düşmüş.

Tabii kimse kendisinin latent diyabeti olduğunu söylemediği için, hemen glikozlu serum vermişler ve şekeri bir anda tam 430’a çıkmış.

Konuştuğum bazı uzmanlar, bu tür diyabeti bulunan insanların yakınlarının mutlaka bunu bilmesi gerektiğini söylüyor.

Mesela Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bir gün Bilkent Oteli’nde böyle bir şeker krizine girmiş.

Korumasının uyarması nedeniyle hemen doğru müdahale yapılmış.

ŞEKER HASTASI ÜNLÜ SİYASETÇİLER

Konu bu noktaya gelince tabiatıyla şeker hastalığı bulunan siyasetçileri hatırlıyoruz.

Demirel dışında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer.

Tabii bir de rahmetli İsmet İnönü.

Erdoğan, "İnönü, şekeri bulunanların uzun süre yaşama şansı elde ettiğini söylermiş" diyor.

Ancak konuştuğum bir uzman, Başbakan’ın yemek öğününü üçe indirmesinin çok yanlış olduğunu söyledi.

"Mutlaka üç ara öğün de yemeli. Bu boy ve kilosuna göre rejim yapmak istiyorsa, günlük 1600 ile 1800 kalori arasında bir yemek mönüsü almalı. Ana öğünde 500 kalori alıyorsa, ara öğünlerde de 100 kalorilik bir şey yemesi gerekir. Bir de oruç tutmaktan mutlaka vazgeçmeli" diyor.

Başbakan, CNN Türk’teki programına 15 dakika geç katılıyor.

Yemekte bir yere zamanında gelme konusu açılınca, bir arkadaşımız, "Bu eski bir geleneğiniz herhalde. Erbakan Hoca da her yere gecikerek giderdi" deyince eski Adalet Bakanı Cemil Çiçek, çok ince bir espri yapıyor:

"Yanlış biliyorsunuz. Hoca her yere tam zamanında gelirdi. Tabii küçük bir farkla. Kendi uygun gördüğü saatte."

ERDOĞAN-AHMET HAKAN ARAPÇA AYET ATIŞMASI

Yayın sırasında reklam için verilen aralarda da bazı espriler oldu.

Başbakan bir akşam önce DP Genel Başkanı Mehmet Ağar’la yaptığımız söyleşiyi sonuna kadar izlemiş.

Onun "Hak geldi batıl zail oldu" sözüne takılmış.

"O söz bize ait değil ki. Erbakan Hoca’nın sözüdür" dedi.

Ben de Ahmet Hakan’a dönüp, "Bunun anlamını biliyor musun" deyince, "Tabii bilirim. Arapçasını bile bilirim" dedi ve Arapçasını okuyup Erdoğan’a "Doğru oldu mu" diye sordu.

Başbakan Erdoğan da "Doğru ama o ayetin başında bir de ’Ve kul’ kelimesi vardır" deyip, ayetin Arapçasını daha uzun biçimde okudu.

Herhalde ikisinin de imam hatip eğitiminden gelen bilgiler diye düşündüm.

Yeni binanın genel başkanlık katı ilginç.

Asansörden çıkıp tam karşıya bakınca İsmail Acar’ın yaptığı bir "Ayasofya" tablosu ile karşılaşıyorsunuz.

Acar, Ayasofya Müzesi’nde çok güzel bir sergi açmıştı.

Yalnız dikkatimi şu çekti:

Tablodaki Ayasofya daha çok Hıristiyan yanıyla tasvir edilmişti.

Binadaki tabloların neredeyse tamamını İsmail Acar yapmış.

GENEL BAŞKANLIK SEKRETERLERİ

Dikkatimi çeken bir başka görüntü de genel başkanlık sekreteryasıydı.

Bankonun arkasında iki genç kız duruyordu ve ikisinin de başı açıktı.

Başbakan "Çalışan türbanlı hanımlar da var" dedi.

Yemekten sonra Erdoğan bizi binanın çatısına çıkardı.

Aslında "Roof" demek daha doğruydu.

Çünkü çatı tam bir kokteyl alanı olarak tasarlanmıştı.

Yerler tik tahtalarla kaplanmış. Orta yerde Selçuklu yıldızı desenleri işlenmişti.

"Burası tam Laila esprisiyle düzenlenmiş" derken Başbakan tamamladı:

"Zaten Laila komşumuz" dedi.

İşte tam o an, aşağıdan gelen Türk Pop Müziği sesinin farkına vardım.

Aşağı baktım, Ankara Laila’nın yazlık bahçesinin açılışı yapılıyordu.
Yazarın Tüm Yazıları